Üst göreve getirilen kişilerin genelinde ehliyeti yeterli görüp, liyakat aranmıyor.
Ehliyet denince, görevin gerektirdiği bilgi ve tekniğe vakıf olmak.
Liyakat ise yönetim kabiliyetine sahip olmaktır.
Takım çalışmasını iyi yapıp yetki devrini tecrübeli kadrolara verebilmektir.
Atamalarda ehliyeti yeterli gördüğümüz için yönetim bilmeyen kişilerin kurumları tahrip etmesini önleyemiyoruz.
Bir kurumda sistemi sağlam bir şekilde kurumsallaştırırsanız, kurum saat gibi işler. Kurumsallaşamamış yapılarda yapılan işlerde başarı, şahısların beceri ve kabiliyetine bağlıdır.
Sistemi ne kadar sağlam temellere oturtur kurumsallaştırırsanız o kadar başarılı olursunuz.
Doğru hedefler belirlenmiyor.
Göreve gelenler teknikle, başarı ile ilgilenmeyi değil, yerli yersiz emir yağdırmayı biliyor.
Bilginin, başarının değeri koltuğa verilen değer kadar olmadığı için herkes koltuk peşinde, maalesef.
Profesör bir öğrenciyi kürsüye çağırıp anlat dersi, demiş.
Öğrenci başlamış anlatmaya
şimdi kürsünün üstüne çık, devam et, demiş.
Öğrenci kürsüye çıkıp devam etmiş.
Kürsünün üstüne bir sandalye koy, üstüne çık devam et,
Öğrenci denileni yapmış.
Şimdi sandalye üstüne tabureyi koy, devam et.
Öğrenci artık düşmemek için dengesini kontrol ederek konuştukça dediklerinde tutarsızlıklar başlamış
Hoca dersi bitirirken şu uyarıyı yapmış.
“İnsan yükseldikçe dediklerinde tutarsızlıklar olur çünkü artık beyin söyleneni değil, bulunan yerden düşmemeyi önceler."