Yedi çocuklu bir ailenin yukardan da dördüncü, aşağıdan da dördüncü çocuğuyum.
Ankara'da doğmuşum. O dönemde babam nüfus cüzdanımı çıkarmamış, ili Nevşehir yazacak diye, sonra Dede ocağımız Kırşehir'e gelmişiz.
Kırşehir'in en eski mahallelerindem olan Aşıkpaşa da Dedemizden kalma iki katlı konak da geçti çocukluğumuz.
Etrafı duvarla çevrili olan büyük bir bahçemiz vardı.
Konağımızın önünde kuyumuz, hemen yanında dut ağacımız vardı.
Bahçeye domates, biber, maydanoz, salatalık ekilirdi.
Tekke çeşmesinin havuzunda biriken suyla sulanırdı.
Bahçemizde Zerdali, Elma, Ceviz, Erik, Dut, Armut, Ayva ve İğde ağaçları vardı.
Biraz da üzüm kütükleri vardı.
Tuvalet bahçenin ayrı köşesinde idi. İbrikle su taşırdık.
Ekmekliğimiz vardı, genişçe, güzün ekmekligi olmayan komşular ve biz kışlık yufka ekmeklerimiz yapılırdı, mahalle burcu, burcu ekmek kokardı, eline yumurtasını, sade yağını, peynirini alan gelirdi.
İnegimiz vardı, adı Altın dı, çok uysaldı, Altın gibi parlardı.
Her yıl bir tane dana hediye ederdi bize, biz de o danaya Ekim, Kasım ayına kadar bakar sonra kışlık et için keserdik. Sütümüzü, yoğurdumuzu, yağımızı, peynirimizi, kışlık etimizi Altın'dan temin ederdik.
Biz çocukken öyle güzel oyunlar oynardık ki sokaklarda,
arkadaşlarla mahalle aralarında çift kale maç yapar, saklambaç oynardık.
Bilya, ceviz oynardık.
Topaç, katil, çember çevirir, çelik, çomak oynardık.
İp atlar, seksek oynardık.
Biz o dönemlerde
ne güzel çocuklardık.
Fakirliği, zenginliği bilmez,
üç taşlar, beş taşlar,
körebeler, uzun eşşekler oynardık.
Hazır oyuncak yoktu, oyuncakçı da yoktu, büyüklerimiz bizlere oyuncak da almazdı, tellerden, tahtalardan makara tekerlekli araba yapar sürerdik.
Mutluyduk küçük dünyamız da, sabahtan akşama kadar oyun oynardık.
Bizim hiç bir şeyimiz yoktu ama yine de mutluyduk.