Ozan Arif olarak bilinen Arif Şirin’in bugün vefatının 5. sene-i devriyesi. 13 Şubat 2019 da kaybettiğimiz Ozan Arif’i rahmetle anıyorum. O’nun hayatını yine kendi şiirinden tanımak mümkün:

Tevellüt; kırk dokuz, adım Arif`tir.
Soyadım kütükte Şirin bilinir.
Giresun, Alucra, Hapu köyünden,
Soyumu sopumu sorun bilinir.
*
Ozan diye tanır tanıyan beni,
Gönlümde yaşatmam garezi, kini,
Ve lâkin memleket, millet haini
Olanlarla aram serin bilinir
*
Siz sakın sanmayın el vurdu bana;
Öpmeye kalktığım el vurdu bana,
Bülbül idim bülbül, gül vurdu bana,
O yüzden dertlerim derin bilinir
*
Hakkımda istenen ceza çok benim.
İpe de çekseler, korkum yok benim.
Allah`a çok şükür, alnım ak benim.
Bekleyin... Sabredin... Durun bilinir
*
Ben Arif`im, baba bildim devleti.
Benim işim uyandırmak milleti.
Söylediğim destanların kıymeti,
Bugün bilinmezse, yarın bilinir.

Ozan Arif’in hayatı, yazdığı şiirleri, besteleri ve hele hele icrası üzerine Üniversitelerin tez çalışması yapması beklenir. Burada Ozan Arif’in henüz 18 yaşlarındayken (kendisi 15-16 yaşlarındaydım diyorsa da şiirine yazdığı tarih 18 i doldurduğunu gösteriyor) yazdığı şiiri onun hayalini ifade eder:

OZAN ARİF’İN HAYALİ

TURAN’A HASRET

Ayşe, Fatma değil beni ağlatan,
Gülmeden ölürsem, ona yanarım.
Ağlatan Turan’dır, başka bir vatan
Bulmadan ölürsem ona yanarım.
*
Bulur bulmaz öpeceğim taşını,
Çok özledim ekmeğini, aşını,
Esir Türk'ün gözündeki yaşını,
Silmeden ölürsem ona yanarım.
*
Silinen gözlerin hasreti katı,
Kırım'dan Hazara koştursam atı,
Taşkent yaylasında madımak otu,
Yolmadan ölürsem ona yanarım.
*
Madımak toplayıp yesem o anda,
Yola revan olsam aynı zamanda,
Bir gece misafir Azerbaycan'da,
Kalmadan ölürsem ona yanarım.
*
Azerbaycan'dan da Kerkük'e varıp,
Orda kardaşımın yarasın sarıp,
Musul'da sazıma bir düzen verip,
Çalmada ölürsem ona yanarım.
*
Saz çaldıktan sonra Musul şehrinden,
Ayrılsa da âşık ölmez kahrından,
Abdestimi yeşil Tuna nehrinden,
Almadan ölürsem ona yanarım.

Abdesti alınca duyarım hazı,
Ozan Arif ya şehit ol, ya gazi,
Çin seddinde bir gün sabah namazı,
Kılmadan ölürsem ona yanarım.

OZAN ARİF
Ordu (Perşembe - Vona),
3 Mayıs 1968

Bugün Doğu Türkistanlı soydaşlarımızın maruz kaldığı jenositi düşündükçe henüz gençliğinin baharında bu ideali yüklenmiş bu güzel yürek, bir fener gibi ülkü yolunu aydınlatmaya devam etti. Ülkü adlı bir güzelin peşini ölene dek takip etti. Jivkov’un 1988’de ülkemize sürdüğü, Bulgaristan Türklerinden Mehmet Amca, Bornova’daki evimde misafirimdi. O zaman Almanya’da doldurduğu kasetlerinin abonesiydim. Aşağıdaki şiiri Mehmet amcayla birlikte dinliyorduk. Mehmet Amca, karşı bloktaki apartmanda kapıcı idi. Yetmişli yaşlarda Osmanlıca okuryazar Rüştiye mezunu Mehmet amcayı kapıcı dairesine yerleştirilmiş ve kendisine de kapıcılık işi verilmişti. Yüreği yaralı bu evlad-ı fatihan Mehmet Amca’nın şiiri içi ürpererek dinleyip gözyaşı döktüğünü unutamam:

“Edirne'den, Kars'a, İzmir’den Van'a,
Hudutlar dar geldi senin sevdana,
Avrupa’nın yolu göründü bana,
Dolandım pesinden Ülkü adlı yar.
*
Bulgar'dan girerek Yugoslav üstü,
Ayağım nihayet Nemçe'ye bastı,
Bağrıma tarihten bir rüzgâr esti,
Dolandım pesinden Ülkü adlı yar.
*
Nemçe'de mazinin içine düştüm,
Tam Üç yüz senelik yarayı deştim,
Viyana'da Tuna ile dertleştim,
Dolandım pesinden Ülkü adlı yar.
*
O dert ile Almanya'ya ulaştım,
Almanya’yı karış karış dolaştım,
Orada dar geldi dışarı taştım,
Dolandım pesinden Ülkü adlı yar.

OZAN ARİF’İN SÜKÛT-İ HAYALİ

Ozan Arif 1980-1991 yılları arsında adeta sürgün yaşamıştır. 1980 darbesinin arkasından selameti yurtdışına hicrette bulur. O sürgün hayatı yaşadığı bu 11 senede, yüreğinde hicran ve hasret duygularının zirve yaptığı anları şöyle anlatır. Yaz ayları geldiğinde Almanya’dan herkes arabalarını hazırlayıp da tatile Türkiye’ye gitmek için yola çıktıklarında, içimi bir burukluk kaplardı. O’nun Türkiye’de yazdığı şiirlerinden dolayı hakkında açılan davaları vardı. O nedenle yurda girmesi halinde tutuklanacağını biliyordu. Böyle göç mevsiminde bir gün, o da arabasına eşini ve oğlunu alıp Almanya’dan hareket eder. Tâki Kapıkule’ye kadar. Orada “TÜRKİYE” tabelasını, dalgalanan bayrağımızı seyreder. İçeri girmez. Onun bu hareketsizliği Bulgar polisinin dikkatini çeker;
-“Komşu ne bekliyorsun ?” dediğinde,
-“Ben önemli bir evrağı unutmuşum. Onu almak için geri gideceğim” der. Artık nasıl bir hüzünle o kadar yolu gerisin geri gittiğini tasavvur ediniz. Arabalarıyla herkesin sınırdan yurda girdiği esnada onun dümeni geriye çevirdiğindeki yürek yangınını hayal ediniz. Aşağıdaki şiirini bu hadiseden sonra yazdığını ağzından duymadım amma, siz bu şiiri bu hadiseyi de göz önünde bulundurarak okuyunuz lütfen. Bu şiir de yukarıdaki hayali olan şiirine nazire ve fakat onun sükût-i hayalidir.

ETTİLER

Yine duygulandım, yine içlendim,
Neden beni terk-i sıla ettiler,
Söyledim suçlandım, yazdım suçlandım,
Ömrümü çekilmez çile ettiler.
*
Vatanımda düzenimi bozdular,
Bunlar, ya Türk değil, ya kansızdılar,
Esir Türk'ü düşünmeme kızdılar,
Beni de gurbette köle ettiler.
*
Tatlı bir hayale dalmak istedim,
Abdesti Tuna'dan almak istedim,
Çin Settinde namaz kılmak istedim,
Köydeki camimden bile ettiler.
*
Bu ruhla yetiştim, bu ruhu aldım,
Daima devletin yanında oldum,
Yine de öyleyim şaşırdım kaldım,
Devleti başıma bela ettiler.
*
Ozan Arif der ki, karıp katanı,
Yeğ tuttular benden onu satanı,
Aşığı olduğum aziz vatanı,
Bana girilmeyen kale ettiler.

Şiirlerinin bir kısmı “Bir devrin Destanı” adıyla kitaplaştırılmışsa da, bilahare yazdıkları onun adına internette bulunan sitesinde yer almaktadır. Onun kendine has icrasıyla…
13 Şubat 2019 da kaybettiğimiz Ozan Arif Şirin’i, çağımızın Dede Korkut’unu rahmetle anıyorum. Mekânı Cennet olsun.