Hayatta tanışıp-biliştiğimiz, konuşup görüştüğümüz çok insan vardır. Fakat bunlardan çok azı ile “dost” oluruz.  1997 yılında geldiğim Kırşehir’de tanıdım kendisini… 21 yıllık devlet hizmetinden istifa ederek, birlikte çalışmayı tercih etmesine şaşırmıştım. Fakat o, kendisine istiskal yapılacağını sezince istifa yolunu seçmişti. Kimseye eyvallah etmeyen tavrı ilgimi çekmişti.

Kırşehir’de ailecek görüştüğümüz, evinde sazıyla bana resital verdiği can dostum Hüsamettin Ekim’den bahsediyorum.

Bir yıl sonra Kırşehir’den ayrılmış olmama rağmen görüşmemiz kesilmemiş, hasta yattığı Ankara Bilkent Şehir Hastanesinden görüntülü görüşmüş idim.

İzmir’den hareketle 18 Ağustos 2023 Cuma sabahı geldiğim Kırşehir’de, sevgili adaşım Şair-Yazar İbrahim Düğer, kendisinin köşe yazarı olduğu Memleket Gazetesine getirerek duygularımı yazmamı istedi.

Gazeteye gelirken belediye hopörlerinden vefat ilanı duyurusunu dinledim:

“ Kırşehir Huzurevi Müdürü Hüsamettin Ekim vefat etmiştir. Cenazesi Ahi Evran Camiinden Cuma Namazı sonrası kaldırılıp Geycek Köyü’nde toprağa verilecektir”

Duygulanmamak ne mümkün. Bu dünyadan bir Hüsamettin Ekim geçti. Şeyh Şadi Şirazi’ye ait şu dörtlük O’nu ve O’nun gibileri anlatır:

Yâdında mı sen doğduğun zaman, ağlıyordun; gülerken âlem,

Öyle bir hayat sür ki olsun mevtin sana hânde, âleme mâtem”

( Her bebek ağlayarak doğar, fakat etraftakiler bu doğumdan dolayı güler. Hayatın sonunda bu sefer sen gül ki âlem mâtem etsin)

Hüsamettin Ekim arkasından matem edilecek güzel bir hayat sürdü. Onun sevenleri “İyi bir insanın kaybettik” diyerek matem içindeler. Bu nedenle inanıyorum ki o son nefesinde hande (yüzü gülen) idi. Son anı insanların ahret âlemi gösterilirmiş. O nedenle cennetlik kimselerin yüzünde bir tebessüm olurmuş. Hüsamettin Ekim dostumun yüzünde bir tebessüm olduğuna inanıyorum. Hayatı şerefle tamamlamanın huzuru yüzünde hande oluşmuş.

O mertliğin, doğruluğun timsali idi. Aynı zamanda sportmen ve şecaat sahibi olup, dosta güven düşmanına korku veren bir hususiyete sahipti. Yumurta topuk sivri burun ayakkabı giyerdi. Bir vali ona, bu ayakkabıları giymemesini söylediğinde:

“Sizin gibi sekiz vali geldi. Benden bu ayakkabıları çıkartamadı” diyerek tavrını koymuştur.

Bunun yanında son derece duygusal ve merhamet sahibi idi. İyi bir aile reisi, iyi bir baba, iyi bir dosttu.

Mecliste aranır, sohbeti dinlenirdi.

Israrımla yazdığı defterini worde yazabilirsem, arkasından güzel bir hatıra da bırakacak.

Sözü Kırşehirli Şair adaşım İbrahim Düğer’e bırakarak, aziz dostuma rahmetler, ailesine ve çocuklarına sabırlar dileyerek:

HÜSAM BABA

Kadir Kıymet bilir hatır yıkmazdı,

Sözlerini asla eğip bükmezdi

Doğru bildiğini geri çekmezdi

Kulaklarda kalan sözü var onun

*

Dostlarına açık gönül kapısı

Dik duruşlu delikanlı yapısı

Yumurta topuklu ayakkabısı

Üç nalça çakılı izi var onun

*

Altın kaplaması parlar dişinde

Taş var idi yüksüğünün kaşında

Müdür olmuş idi çok genç yaşında

Bozulmayan saf bir özü var onun.

*

Erişilmez menzillere erişti

Yaşam boyu çok badire görmüştü

Desturunu Âşık Hasan vermişti

Şefkatli güleç bir yüzü var onun

*

O görürdü geleceği yarını

Dostlarıyla paylaşırdı varını

Âşık Hasan’ın da en has torunu

Gönüller fetheden hazı var onun

*

Haksızlığa isyan bayrağı açtı

Düşkünün yanında güçsüze güçtü

Görevinde baba olmayı seçti

Gerçekleri gören gözü var onun.

*

Sahipsiz dururken tenha köşede

O hayrandı Muharrem’e, Neşet’e

O zamanlar rağbetler, beyde Paşa’da

Bağrında tutuşan sızı var onun.

*

İbrahim der, insanlığın ustası

Sevmez popu, cazı, bozlak hastası

Kendi çalar söyler, yanıktır sesi

Duvarda asılı sazı var onun.