“Hüsamettin Ekim’e rahmetle”

Kırşehir’de bulunduğum sürede, yöreye özgü bozlak türkülerini ve bunların hikâyelerini, dinleme ve inceleme imkânım oldu. Bu alanda zengin bir birikime sahip merhum Hüsam Baba (Hüsamettin EKİM) ‘den, saz ve söz ile dinlediğim Bozlak türkülerinin sözlerini derlemek ve yazmak hususunda görüştük.

Bunların en meşhuru Zahide Türküsüdür ki, öyküsü şöyledir:

Çiçekdağı’nın Orta Hacıahmetli köyünde 1901 de dünyaya gelen Arapoğlu Mustafa, küçük yaşta anne babasını kaybeder. Köylerinin üstündeki, Yukarı Hacıahmetli köyünde, Hacı Büroların Mehmet’e hizmetçi durur. Onların bağ-bahçe ve tarlalarında tam 12 sene çalışır. Asker dönüşü, henüz 15 yaşlarında olan ağasının kızı Zahide’ye gönlünü kaptırır. Zahide’nin de Arapoğlu Mustafa’ya gönlü vardır. Kızın gönlünün Mustafa’ya kaydığını gören ailesi, Mustafa’nın çalışıp para kazanmasını tavsiye ederek, işinden uzaklaştırması üzerine, çalışmak için İzmir’e gider. Akabinde de kızı, emmisinin 15 yaşındaki oğlu Molla Hasan’a verirler.

Arapoğlu Mustafa, bir hemşehrisinden durumu öğrendiğinde, hafta sonunda Zahide’nin düğünü vardır. Bu olaydan sonra Arapoğlu Mustafa aşkını saza ve söze vurur.

Hüsam Baba ile Zahide Türküsünün hikâyesini yerinde incelemek ve sözlerini derlemek, ayrıca Zahide ve Arap Mustafa’nın mezarlarını ziyaret maksadı ile 1998 yılı haziran ayında Çiçekdağı’nın önce Orta Hacı Ahmetli köyüne gittik. Arapoğlu Mustafa’nın mezarı, daha sonra inşaatına önayak olduğu Caminin haziresindedir. Vefat tarihi 1965 yazıyor. Evinin ise sadece bir kerpiç duvarı ayakta kalmış. Elli yaşlarında bir köylüden bir dörtlük derledik.

“Yine doğdu Ülker ile terazi,
Zahide’m de has bahçenin kirazı,
Kaderin öğünsün bacaksız oğla,
Şu dünyada sen sürüyon murazı”

Takdir mucibince Arapoğlu Mustafa daha sonra evlenmiş, 6 çocuğu dünyaya gelmiş, hatta Hacca gidip, şimdi haziresinde kabri bulunan köyünün Camisinin yapılmasına öncülük etmiş.

Zahide’nin de, evlendiği Molla Hasan’dan çocukları ve torunları olmuş. Yukarı Hacı Ahmetli köyünde ne zaman Zahide ile ilgili bir araştırma yapmak isteseler, Zahide’nin evlatlarının bundan rahatsız olduklarını, hatta gelenleri kovmaya kadar tepki verdiklerini öğrenerek, Yukarı Hacıahmetli köyüne vardık. Burası Zahide’nin köyü idi. Dik ve yokuş köy yolunda arabamız hararet yaptı. Bizi karşılayan 35 yaşlarındaki genç adamla konuşuyorduk. Bize “hayırdır niçin geldiniz? “ diye sordu. Hüsam Baba “ Biz Zahide için geldik. Onun Kabrini ziyaret için” dediğinde, adam “ Zahide benim ebem, ben onun torunuyum” dedi. Bizim yukarıdaki duyumlarımız üzerine, olumsuz tepki almamak için başka bir şey demeden, ne yazık ki Zahide’nin mezarını da ziyaret edemeden köyü terk ettik.

Bir gün evde Kırşehir KTV televizyonu, “Zahide” türküsünün hikâyesini anlatan bir program yayınladı. Konu ile ilgili röportajlar yaptı. Yapımın sonunda, Zahide ölüm döşeğindeyken, Arapoğlu Mustafa helallik almaya gelir. “Zahide bacı Hakkını helal et “der. Zahide “Sana hakkımı helal etmiyorum. Sen benim adımı çıkardın, bütün Türkiye’ye. Onun için helal etmiyorum” dediyse de Kayınpederinin “Zahide helal et” demesi üzerine helal eder.
Program sonunda Hüsam Baba’yı evinden telefonla aradım. Ağlıyor ve sonu böyle değildi. Televizyoncular yanlış anlattılar. Doğrusu, Zahide Arapoğlu Mustafa’ya “Bir adam olup da beni alamadın” diye sitem etmiştir, dedi.

Türkülerde 2 veya 3 dörtlüğü söylenen Zahide Türküsünün sözleri:
Kaynak Kişi: Hüsamettin EKİM, Nam-ı diğer Hüsam Baba.

ZAHİDE KURBANIM NOLACAK HALİM

Ziyaretten çıktım Cender’in özü,
Kum gibi kaynıyor Zahide’m gözü,
Aslını sorarsan esalet yerden,
Hacı Bürolardan Mehmedin kızı.

Hezeli de deli gönül hezeli,
Çiçekdağı döktü mola gazeli,
Nice diyarları dolaştım geldim,
Bulamadım Zahidemden güzeli

Ay ile doğar da gün ile aşar,
Zahide’yi görenin tebdili şaşar,
İyinin kaderi kötüye düşer,
Diken arasında kalmış gül gibi.

Yine doğdu Ülker ile terazi,
Zahide’m de has bahçenin kirazı,
Kaderin öğünsün bacaksız oğla,
Şu dünyada sen sürüyon murazı

Çeşmenin başında yunak taşısın,
Gökte dönen tek turnanın eşisin,
Elli kızın yüz gelinin başısın,
Ceren avcın ben olayım sevdiğim.

Zahidem gurbanım sallama beşik,
Beni genç yaşımda sen ettin aşık,
Kadir Mevlam senden bir yar isterim,
Ak buğday benizli zülfü dolaşık.

Kurban olam Alişen’e Hacı’ya,
Nazlı yarim düşemedin kocuya,
Çıksam Büyüköz’e seyran eylesem,
Çeşmenin başına gelen sucuya.

Zahide gurbanım dardayım darda,
Zahidem el eder karşıki bağdan,
Kâkülüne sürmüş kokulu yağdan,
Derdin beli del’ediyor Zahidem.

Koy altında olur bağın iyisi,
Bağda biter kiraz ile kayısı,
Hiç yoğ imiş Zahide’nin dayısı,
Dayının gönlünü et kömür gözlüm.

İzmir’in dağlarında esirim esir,
Zahide gurbanım hep bende kusur,
Zalım anan seni bana verseydi,
Nemize yetmezdi el kadar hasır.

Zahide gurbanım n’olacak halım,
Gene bir laf duydum kırıldı belim,
Gelenden gidenden haber sorarım,
Zahide’n bu hafta oluyor gelin.

Kömür gözlüm al eline kalemi,
Ben söyleyim yaz başıma geleni,
Fukara deyip de gelmedin bana,
Hani göster açlığından öleni.

Ata binmiş dolaşıyor köyleri,
Kör olmuş da görmüyor ki gözleri,
Hep toplanmış Zahidemin özleri,
Yel estikçe kokun gelir Zahidem.

Anamdan doğalı çok çektim cefa,
Şu yalan dünyada sürmedim sefa,
Eğer ahbaplardan soran olursa,
Orta Hacı Ahmetli’den garip Mustafa.

Aslımı sorarsan Çiçekdağlıyım,
Felek kırdı kollarımdan bağlıyım,
Eğer ahbaplardan soran olursa,
Orta Hacı Ahmetli’den Arap oğluyum.

Arapoğlu Mustafa’nın bu şiirleri bestelenip türkü halinde ülkenin her yanında söylenir olmuştur. Yıllar sonra Zahide’nin tarlalarında çalışan bir ırgat, nerede olduğunu bilmeden öğle arasında sazını eline alıp Zahidem türküsünü söyler.
“Kaderin öğünsün bacaksız oğlan” mısrasını da dillendirir. Molla Hasan eşi Zahideyi de yanına alarak ırgatın başına dikilir. Ağası “Oğlum sen Zahideyi bilir misin?” der. Irgat “ bilmem” der. Molla Hasan “ Bak bu Zahide, ben de kocasıyım. Benim hiç bacaksız bir halim var mı? “ der. 15 yaşında evlendiği ufak tefek halinden eser kalmamış Molla Hasan boylu poslu bir adamdır.

Arapoğlu Mustafa’ya Zahide’nin de duyarsız olmadığı, Zahide’nin de ona şiirler yazdığı, en samimi arkadaşı Fadik’in iki genç arasında aracılık ettiği, aşağıdaki şiirinden anlaşılmaktadır. Kaynak Kişi; Hüsamettin Ekim.

Bu nasıl sevdaymış geldi başıma
Felek zehir kattı tatlı aşıma
Sevda dedikleri zor imiş eller
Elim varıp bakamıyom işime

Aşağıdanda sap kağnısı geliyo
Derdin beni elik elik eliyo
Kurbanlar olayım kara mustafam
Babam beni yâd ellere veriyo

Arab oğlu derler gayetten atik
Gözleri karada kaşları çatık
Git nazlı yardan bir haber getir
Bastığın yerlere kurbanım Fatik

Ağlayarak yayımı yayarım
Yarim gitti günlerimi sayarım
Çıksa büyük öze mendil sallasa
Islık çalsa ıslığını duyarım

Coşkuna da deli gönül coşkuna
Aşkından zahide döndü şaşkına
Sensiz idemiyom nazlı civanım
Nolur bi yol görün Allah aşkına.