Sabahtan beri sancıdan ve ağrılardan uyumamıştı annem, öğleden sonra abilerim geldiler …

Abilerim iftara kadar yanımızda kaldılar ve ihtiyaç listemizi alıp gittiler.. 

Sahur vaktine yakın tekrar geldiler , gelirkende Cakcakların fırınından sıcak pide , tulum peyniri , çemen getirmişlerdi, ama nerede o eski çemenlerin tadı…!

Abilerim iftar vakti giderken  annem " bana bakın bu çocuk burda aç acına bekliyo, gece gelirken buraya adam gibi kahvaltılık getirin, şurda üçünüz eskisi gibi yiyin sizi belki son kez böyle görürüm" dedi …

Anamın " son kez " demesi zoruma gitmişti, üzülmüştüm ama " bir ayrılık , bir yoksulluk , birde ölüm "...

Termosla çayda getirmişlerdi, küçük masanın üzerini silip,  ekmekleri sardıkları kağıdı açıp 3 kardeş oturduk, annem yatağın baş kısmını kaldırdıp, bize sevgi dolu gözlerle bakıp " hadi yiyin kuzularım aç ayı oynamaz " en çok bu lafı kullanırdı, başkası dese kızardık ama Ana deyince…

Celal abim, bir taraftan yiyor, bir taraftanda gözyaşlarını bize göstermemek için açık pencereden Kervansaray Dağının karanlık yüzüne bakıyordu , anam anladı " Celalll dölek dur hatırlıyon mu sahur vakti, Mehmet amcaların bahçesini yolmuştun da babanın elinden seni zor almıştım"...

" Ana aklına nerden geldi şimdi bu ", dedi Celal abim, "lan eşşolusu adam gibi bi işin yoktu ki, teravih namazına giderdin, camiyi karıştırırdın , şu kızın sahura kadar arkadaşları gelirdi ıstarda halı dokumaya, ipleri birbirine katardın daha ne sayayım"...

Annem bizi böyle yanında görünce canlanmış biraz kendine gelmişti…

Hemşireler geldi, ilaç saati diyerek, odada bizi piknik vaziyetinde görüncede " ooo valide sultan keyifler gıcır Maşallah ", diyerek kontrollerini yapıp gittiler..

Annem su istedi, suyunu uzattım elimden aldı ama o pamuk ellerinin gücü yoktu ve titriyordu , bardak elinden kayınca su olduğu gibi üzerine dökülmüştü, üzülmüştü hemen üzerini ve çarşaflarını değiştirip , oturacaktık ki , annemin bu olaya üzüldüğünü gören Yaşar abim " anaa Ramazanın son günlerine doğru bi bayram temizligi derdi başlardı sende , üç günlük bayram için evde olağanüstü hal ilan ederdin , evin önündeki ocağa kazanı çatıp , çamaşırları kaynatır sakız gibi bembeyaz yıkardın , sonra , halıyı , kilimi , yünü , yorganı toplar bohçalar , el arabasına koyardın , bizede " hadi bakalım beni Beypınarına bi taşıyın " derdin , Beypınarı  Aşıkpaşa mahallesinde bugünlerde kurulan Cumartesi pazarının yerindeydi , Beypınarının etrafı duvarla çevriliydi , bu duvarların içerisine gömülü ocaklar vardı , bu ocaklarda çamaşırlar kaynatılır , yünler yıkanırdı ..

Beypınarına giderken havanın sıcaklığı ile iyice susardık , Beypınarının aşağısında yokuşun baş tarafında çeşme vardı, oruçlukta su içemezdik, elimizi yüzümüzü yıkayıp giderdik amma Kurban bayramı temizliğinde hıncımızı alıp kana kana iyice bi su içerdik  " fazla içmeyin terlisiniz hasta olursunuz " derdin anam ya dinleyen kim , bizim sarı öküz gibi dayandık mı suya , nasıl dayanmayalım sabah sabah iki yufka ekmeğine peynir dürümü yersen yanarsın tabi , suyu içince gözümüzün önü açılırdı , çeşmenin  hemen önündeki  Hayretlik  dedikleri  birisi mor, birisi beyaz  iki tane  dut ağacı vardı , orada  oturanlar ,  yoldan gelip geçenler  doyasıya o  dutlardan  yerlerdi , ancak oruçlukta içimizi çekip sadece bakıp kalırdık , ama dutlar kalırsa muhakkak oruçluktan sonra  gidip yerdik "..

Devam etti abim" ana burası Özbağ Mahallesiydi bizim orada akrabalarda vardı yanlış hatırlamıyorsam " dedi abim, anam şöyle bi düşündü" evet vardı ", dedi ve çook uzaklara daldı…

Kimbilir…

Neler düşünüyor…

Kimleri hatırlıyordu şimdi ….

Şunu öğrendim bu hayatta kalp kırmayacaksın , İnsanları ve hayatı seveceksin birde küçüğünde olsa saygılı olacaksın….