Gündem o kadar çok ki , her güne bi olay , her günümüz bir olay ..
Geçtiğimiz hafta Kanal D bir dizi film yayınladı , pavyonda yaşayan bir kız ve kendisi gibi edebiyat öğretmeni olan eşinin ölümünü üstlenen bir edebiyat öğretmeni dizinin merkezinde .
Aslında dikkatli bakılıp iyi bir gözlem ile seyredilirse gayet günlük hayatımıza yön veren olayları ince bir taşlama ile yüzümüze vurmuş Yılmaz Erdoğan ..
Önce açık cezaevinde portakal bahçelerinde mahkumların portakal toplamasını , devletin cezaevlerini daha modern ve sıkıntısız daha özgür bir hale getirerek mahkumların neşeli bir şekilde cezasını açık havada çektiğini gördük ve akabinde kitap okuma konusunu işledi , daha sonra otelde ağzımızdan düşmeyen küfür olayını işledi , sonra zengin bir ailenin kızına özel ders vermek için gittiği evde hepimizin yaşadığı kuşak çatışmasını ele alarak çocuklarımızın aşırı stresli ve kavgacı olduğunu göstererek ki bunu çocuklarımıza tek başına yüklediğimiz aşırı baskıcı , bir suçu olduğunda “ ver o elindeki telefonu “ diyerek telefonu çocuklarımızdan aldığımızı anlattı , ders konusunda çok sıkıp yanlış şekilde ilerlediğimizi gösterdi , dizide gayet sakin ve anlayışlı bir şekilde yaklaşınca çocuklarımızın ve bizim gemiyi sakince suya indirebileceğimizi , çocuklarımızın ilgimize ve sevgimize ihtiyaçlarının olduğunu gösterdi ..
Çocuklarımız sırtlarında kocaman bir çanta ile önce okula , okul çıkışı dershaneye hızını almadan birde özel öğretmene gidiyor , sırtlarındaki çanta ile kaplumbağa gibi gezip , ağır ve moralsiz bir hayat yaşıyor ..
Bırakalım artık veliler arası rekabeti , çocuklarımızı kendi aramızda rekabet konusu yapmayalım , çocukluklarımız bizim gibi çocukluklarını yaşasın ..!
Azem öğretmen daha sonra bindiği vapurda herkesin telefona daldığını , kiminin kendi resmini çektiğini , öbür tarafta iki arkadaşın beraber oturduğu ama sohbet yerine telefonlarına daldığını , başka bir köşede telefonla dedikodu yapan birisini gösterdi bizlere ..
Telefon kullanmamakta inat etsede Azem öğretmenimiz malesef çağımıza ayak uydurmak zorunda kaldı ..
Otel odasında yanına gelen pavyoncu kız Dilber ‘ in sade ve gerçek bir sevgiye ihtiyacı olduğunu ve başını yaslayacak bir omuz aradığını o şaşalı , o neşeli ortamın sadece birer figüranı olduklarını ve hiç birisinin kendi isteği ile oralara girmediğini küçük yaşta zorla evlendirilmiş bir kızın kaçarak oralara düştüğünü anlattı bizlere ..
Çoğumuz sadece kızın elbisesine , oynamasına takıldık , dans kursları açtık , internet sitelerinde elbisesini satın aldık , kendimizce müziği eşliğinde videolar çekip Dilbere ev almaya kalktık ama bütün Türkiye neredeyse o akşam o saatte diziye takıldık herkes kendince gördüğünü , anlayabileceği şekilde seyretti …!
Bize düşen oralarda yaşayan , para kazanan , elinde olmadan oralarda bulunan ve gidenlere dua edip hayırlı yola dönmeleri için olmalıdır ..
Herkesin kendisine , yaşadığı hayata , çevresine göre bir hikayesi vardır , nasıl ki coğrafya kader değilse hiç kimsede yaşadığı hayatı seçme lüksü yok , Yüce yaradan herkese bir hayat ve imtihan vermiş bizler sadece bizlere çizilen bu kısacık hayatın yolcusuyuz , önemli olan birbirimize saygılı olmalı ve birbirimizi sevmemizdir …
Her ne kadar Yılmaz Erdoğan ‘ ı sevmesemde bazen güzel işler yapıyor ve toplumsal mesajlar veriyor ..
Birlik , beraberlik huzur içerisinde birbirimize saygı ve sevgimiz eksiltmeden kardeşce yaşamayı nasip eylesin Yüce Allah …