Bozkırın ortasında kurulmuş kendi halinde sessiz , yılların yorgunluğunu taşıyan kucağında Ahi Evran , Cacabey , Aşıkpaşa , Kaya Şeyhi'ni ve daha nicelerini yaşatmış ilim ve bilimin merkezi olan şehrimiz ne yazık ki Osmanlı dönemi ve Cumhuriyetin kurulmasından sonra yavaş yavaş değerini kaybetmiş , nüfus dışarıya yapılan göçler sonucu azalmış caddesi bile olmayan dar sokaklardan ibaret küçük bir şehir konumunu almış ...

Şimdi şöyle eski Kırşehir 'de hafiften bir gezintiye çıkalım ...

Bundan yıllar önce şimdiki Ankara Caddesi piyasada hiç yoktu orada koca bir han vardı , hanın arka ve yan tarafında , kömür-odun pazarı ile demirci dükkanları bukunmaktaydı ..

Yer Altı Çarşısı'nın yeri boş bir alandı , güney tarafı buğday pazarıydı , Öğretmenevi ile Belediye binası arasında birkaç dükkan ile iki lokanta vardı ...

Belediye'nin yerinde iki katlı , geniş avlulu bir han vardı , Kız Meslek Lisesi'nden Aşağı Pazar Yeri'ne giderken virajın olduğu yerde şehrin tek eczanesi vardı daha sonraları eskiden şehrin içinde olan Jandarma'nın karşısına ikinci eczane açılmıştı ...

Kuşdilli Mahallesi'nin yolu eski Koru Mezarlığından geçerdi , peki Koru Mezarlığı neresi ?

Şimdiki yıkılan eski sanayinin yeride Koru Mezarlığıydı ...

Neredeyse harebe sayılacak kayalıklar içerisinde bakımsız bir hamam yeriydi Terme ...

Şimdiki stadın yeri boş bir alandı , söğüt ağaçlarıyla kaplı , zemini çayır , yeşil bir görünüme sahipti ...

Belediye bu alanı düzenleyip , çok güzel bir çay bahçesi yapmıştı , bazen seçim konuşmaları burada yapılırdı ...

Kılıçözü çayının etrafı o zamanlar çevrili değildi çay boşluktan akar , şehrin kanalizasyon suyu karışmadığı için balıklar olurdu ...

Kale eteğindeki yol ile 2. Çarşı yolu arasında Çarşı Camii'ne kadar uzanan , bedesten denilen kapalı bir çarşı vardı , buranın üzeri taştan kubbe şeklindeydi.

Vali Mithat Saylam eski çarşıdaki dükkanların hepsini yıktırarak şimdiki Yeni Çarşı denilen dükkanları yaptırmış , çıkan taşlarıda şimdiki kalenin merdivenlerine döşetmiş ve koskoca tarihi eseride yok etmişti ...

Sanayi yoktu , çarşı içerisinde nalbantlar vardı , aşağı yukarı her evde "ıstar" denilen dokuma tezgahları vardı ve kadınlar , kızlar sürekli halı , kilim dokurdu , bir nevi geçim kaynağıydı halı dokumacılığı ...

Kalaycılık yaygındı çünkü tabaklar , tencereler , kazanlar bakırdı ve bu kalaycılar Uzun Çarşıdaydı ...

Kale'nin kuzeyine bakan merdivenin yanında yüksek bir direğe bağlanan , büyük bir çan vardı , bu çan her öğlen vakti saat 12.00'de çalınır , saat ayarı verilirdi..!

Çanın sesi o kadar kuvvetliydi ki Dinekbağı'ndan , Özbağına kadar her yerden duyulur , saatin az olduğu dönemde herkese saati bildirirdi ...

Kültür Müdürlüğü'nün arka kısmında Ahi Evran su değirmeni vardı ve su , ırmaktan ayrılan dar bir bent ile Emniyet Müdürlüğü'nün arkasındaki yolun olduğu yerden akarak değirmene gelirdi ...

Aşağı Pazar Yeri'ndeki köprünün karşısında şimdiki yol yoktu , burada Kadı'nın Hanı diye büyükçe bir han vardı ...

Şimdiki Belediye Fırını'nın arkası , hayvan pazar yeri , ırmağa bakan kısmı ise müftülük binası idi ...

1953 yılına kadar lisesi yoktu , şehrimizin 3 tane ilkokulu , 1 tane de kalenin üzerindeki ortaokulu vardı ...

Fırıncılık o zaman yaygın değildi , iki tane fırın vardı , ekmek az çıkar çıkan ekmeğide şehre dışarıdan gelen amir-memur kesimi alırdı , herkes yufka ekmek yapardı ..

Ökse suyu üzerinden Kındam'a doğru uzanan yerde birkaç tane su değirmeni vardı ..

Özbağ'dan Dinekbağı'na ve Kızılırmak'a kadarda aşağı yukarı yirminin üzerinde su değirmenleri bulunmaktaydı , eşeklerle getirilen unlar öğütülür , kalabalıktan günlerce sıra beklendiği olurdu ...

Kale'nin güneyine bakan tarafında iki tane bezirhane vardı , burada bezir yağı yapılırdı , bu bezirler bazı yemeklerin yapımında , kızartma yapılan yağlar için ve evlerin aydınlatılmasında kullanılırdı.

Ankara Caddesi denilen yol , Özbağ'dan gelip askerlik şubesi önünden geçip yıkılan eski valilik binasının arkasından , şimdiki müftülüğün önünden Kapıcı Camisine inen yoldu , bu yol çok dar ve mahalle aralarından geçtiği içinde bol miktarda virajı vardı ..

Hükümet binası kız meslek binasının yerindeydi , cezaevi buranın bitişiğinde , onun yanında jandarma dairesi ve kışla denilen geniş , duvarla çevrili bir bahçesi olan yer vardı ...

Evler kerpiçtendi üstleri toprakla örtülüydü ve bahçe içerisindeydi , sadece bir iki resmi bina ve konak kerpiç değildi ...

Her mahallede mahalle çeşmeleri vardı su ihtiyaçları burdan karşılanır , bu çeşmeler bir nevi sohbet yeri olurdu , gelinlik kız arayan anneler bu çeşmelere gelen kızlara bakardı ...

Mahalleler ve çarşı dar sokaklardan oluşan büyük caddesi olmayan , kar yağmur yağdığı zaman çamurdan geçilmeyen küçük ama sevimli bir şehirdi Kırşehir ...

Bağbaşı , Dinekbağı , Kındam mahalleri kendi halinde ufak mahallelerdi ...

Şehir küçük olduğu için herkes birbirini tanır severdi ....

Herkesin aşağı yukarı bağ evi vardı , yaz gelince çukur içerisinde olan çarşıdaki evlerini bırakıp bu bağ evlerine gelinirdi , bağ evlerine gelen esnaflar dükkanlarına eşekleriyle gelip giderlerdi ve eşeklerini dükkanlarının önlerine bağlarlardı ...

Esnafın kaderi yine aynı idi , fazla geliri olmayan halk , alışveriş işlerini çok zorunlu olmayan durumlar dışında yapmazdı , herkes ununu , salçasını , pekmezini , turşusunu kendisi yapardı , her evde bir iki inek bulunur bunların sütünden yoğurdunu , yağını , peynirini kendisi yapardı ,durum böyle olunca esnafda sinek avlardı ...