Hak eden değil, adamı olan atanıyor.Hak etiği halde sen dur, senin partide yakının, Ankara’da seçilmiş dayın var mı deniyor?
Seçilmiş yakının, siyasetin göbeğinde dayın yoksa işine bak deniyor.
Ülkede İşler ehillere değil torpili olanlara veriliyor.
Sistemi kuranlar böyle kurmuş gelende o yolda gidiyor.
Hak, hukuk, adalet diyen dışlanıyor.
Müslümanda önce adalet ve Ahlak bunun ikisi olmazsa olmazlardan olacak.
Hak, hukuk bilecek teraziyi doğru tutacak.
Biz Hak yemeyiz namaz kılarız diyenler neden adaletli olmuyor.
Atamalarda Kul hakkı, adalet, ahlak liyakat aranmıyor.
Diplomaya, dile, tecrübeye bakılmıyor.
Hangi iktidar, hangi bakan gelirse gelsin bozuk çarkı değiştirmiyor.
Bugün hal bu ehil olmayan insanlar makamlarda.
Ehil olmayan insanların eline mühür verdiğinizde olacaklarda razı olacaksınız.
Toplumda yönetici konumunda olan kimselerin gayri ahlaki tutumları neticesinde, görevler, yöneticilikler, idari işler liyakate göre değil ahbap çavuş ilişkilerine göre dağıtılmakta neticede yüksek makamda olan ben bilirim diyor altındakileri küçük görüyor.
İş bilmeyen liyakatsiz kimselerin yanında çalışan becerikli ve akıllı kimseler için bu durum tam da bir çileye dönüşmektedir.
Bu görevler özellikle halkın emanetini, makamların imkânlarını israf etmeyecek, emanete sahip çıkacak, halkın içinde olacak, kurum amirlerine ve yanında çalışlara sahip çıkacak, lükse gösterişe önem vermeyen dürüst, faziletli, inançlı kimselere verilmesi gerekirken, yağcılık ve uyanıklıkta mahir, köprüden geçene kadar ayıya dayı diyebilen kimselere tahsis edilmektedir.
Umarız bu kıssa birilerini düşünmeye sevk eder.
“Adam uzun yıllar devesiyle taşımacılık yapmış.
Yaşlanan deve yolun sonuna gelmiş.
Artık öleceğini anlayınca; “Sahibimi çağırın da helallik vereyim.” demiş.
Devenin sahibi; “Ne hakkı varmış ki bende?” demiş.
Ama yine de merak etmiş.
Dayanamayıp devesinin yanına gitmiş.
“Ne hakkın var ki bende?” demiş.
Deve şöyle demiş:
“Öyle deme!
İlk olarak benim taşıma gücüm belliyken bunun iki katı çuval yüklerdin bana.
Bu hakkımı helal ediyorum sana.
Benim günlük on kilo kg yiyeceğe ihtiyacım varken, sen hep sekiz kg verir, kalanı vermezdin.
Bu hakkımı da helal ediyorum.
Ayrıca; Üç günlük yolu iki günde gitmem için sopayla döverdin beni.
Bu hakkımı da helal ediyorum.
Dahası; Bir de yavrum olmuştu.
Onu kesmiş, misafirlerinle bir güzel yemiştiniz.
Bu hakkımı da helal ediyorum.
Amma bir hakkım var ki onu asla helal etmeyeceğim.”
Sahibi merakla sormuş:
“Nedir o?”
“Her seferinde her yolu en iyi ben bildiğim halde, tüm yükü de ben taşıdığım halde, yularımı bir eşeğe verirdin.
Onu önüme koyardın.
Beni bir eşeğe mahkûm ederdin ya, işte bu hakkımı asla helal etmeyeceğim!” demiş.
Bilmem bu kısa bugün için çok şeyi anlatıyor.
Her yaşa hitap eden bu güzel kıssada, ehil olmayan, liyakatsiz insanlara, hiçbir makamın, hiçbir değerin, hiçbir emanetin teslim edilmemesi gerektiği çok veciz bir şekilde anlatılmış.
Öğüt almak isteyenlere Kıssalarda alınacak çok öğütler var.