Zehra ve Karabibik yazarı Nabizade Nâzım'ın bu kitabı, “ahbaplarından birinin anlattığı bir macerasının kendince insani olduğu gerekçesi ile beğenildiğini ve dostunun dilinden kaleme alarak yayınladığını” belirtiyor yazarımız.

Can Yayınları’nın Kısa Miras dizisi içinde yer alan bu eser, diğerleri gibi “Kuşakları etkilemiş romanlar, ufuk açıcı öyküler, ezberlere kazınmış şiirler… Gazetelerde kalmış söyleşiler, gezi yazıları, denemeler, makaleler… Edebiyatımızın farklı dönemlerinden, iz bırakan metinler” nitelemeleri ile okura sunulmuş.

Sabahattin Çağın’a göre; “Yadigârlarım, yazarın çocukluğuna dair bazı anekdotları içermesi bakımından bazı araştırmacılar tarafından hatırat olarak telakki edilmiştir. Ancak eserin bütününe bakıldığında bu eserin kurgusal bir metin olduğunu söyleyebiliriz. Birçok bölümünün Nabizade'nin hayatıyla hiçbir ilgisi yoktur. Hikâyenin en ilginç tarafı, yazarın bir arkadaşı tarafından kendisine gönderilen bir hatıra defteri olmasıdır. İlk üç hikâyesinde yazar, romantik tarzın ilkelerinden uzak kalamamıştır. Sözgelimi Yadigârlarım'da realistlerin başvurduğu hatıra defteri tekniğini kullanmakla beraber, eser boyunca çevre/mekân tasvirlerine yer vermemiştir. Buna karşılık bir tren yolculuğuyla başlayan ikinci hikâyede ise anlatıcı yolculuk boyunca etrafını ayrıntılı bir şekilde tasvir etmektedir. Tren denize yakın bir yoldan gittiği için hem deniz hem de tarlalar, bahçeler, çayırlar, kırlar tasvir edilmektedir. Ancak bu tasvirler idealize edilmiş tasvirlerdir, tabiatın hep güzel tarafları anlatılmaktadır.”

Özyürek’e göre; “Hikâyenin olay akışına baktığımız zaman, olay İstanbul, İzmir ve Paris olmak üzere üç şehirde geçer. İsmini bilmediğimiz kahramanımız önce K...’ya sonra H...’ye ve en sonunda A...’ya aşık olur. Bu hikâyede yazar romantik bir duruş sergilemiştir ve daha çok kahramanın aşk tecrübelerini ve bu halini anlatmaya çalışmıştır. Bu anlamda baktığımızda hikâyede aşık olunan kişilerin ve mekanların tasvirine pek fazla önem verilmez. Kahramanın sözü edilen üç kişiye nasıl aşık olduğu ve önceki aşık olduğu kişileri nasıl unuttuğu da pek fazla sorgulanmaz. Kahramanın hikâyenin başlarında sergilediği iç konuşma ve aşk üzerine düşünmesi, hikâyenin bu minvâlde gideceğinin haber cisidir. Kahramanın “Aşk! İşte en mânâsız, işte en mânâlı bir kelime”düşüncesindeki iç tartışması aşkın pek de manâlı olmayan bir tarafa evrilmesiyle sonuç-lanır. Çünkü kahramanımız aşkta sebat gösteremez, K... ve H...’dan sonra çok sevdiğini söylediği A... ile evlenir fakat ondan da sıkılır. Dolayısıyla bu hikâyede kahraman anlatıcı üzerinden, aşkta sebat edeme-yen bir birey anlatılır. Bu anlatılırken kahramanın hemen aşık olması, eski sevgilisini unutması gibi mevzuların içi çok fazla doldurulamaz ve karakterlerin psikolojisi pek fazla yansıtılamaz.”

Ayrıca, HandeAkdağlı’nın hikâyeyle ilgi şu görüşleri bunları destekler şekildedir: “Kahramanın iç dün-yası tek yönlü olarak verilmiş; yalnız aşka dair konular hikâyede yer almıştır. Bunun dışında şahısların kişiliklerine ait başka yönleri, sosyal yaşamları, fikir dünyaları, vb. üzerinde durulmamıştır”.Dolayısıyla yazarın ilk hikâye-lerinden birisi olan Yadigarlarım’da teknik ve içerik bakı-mından bazı kusurları barın-dırmakla birlikte aşkta sebat edememe hâli anlatılmaktadır.

Bana ilginç ve hoş gelen ifadelerden bazıları;

“… asabım öfkeyle titriyordu.

İnsanın gönlüne üstün gelişi kolay değilmiş. Öyle ya! Kahramanlık denilen şey herkesin muktedir olacağı kadar sade ve uygun olsaydı alemde mertliğin ne itibarı kalırdı.

Aşk insanın diğer hissiyatı gibi, varlıkların her parçası gibi maddidir yani maddeye aittir. (…) “İnsanın gönlü” dediğimiz ise zihindir ki bütün duyularımızın içerik merkezidir.

Derler ki sevda insanın ahlakını düzeltir, yanıltsa bile sevelim: Mademki insanız!

… mutlak vicdan bir hakikat değildir.

Of! Böyle boş işlerle uğraşmak da hoşa gitmiyor ama zamanın mecburiyetlerine uymak lazım geliyor.

Bir gün olur da şu arzular defterimi bir gözden geçiren bulunursa, insanın değilse bile, benim insani hissiyatımın suretini görmüş olur. O okurdan şunu rica ederim ki yazılarımı düşünmeye layık bulursa gerçekleştireceği değerlendirmede vereceği kararı sırf kendi vicdanı olarak kabul etsin... Kendi vicdanında bulduğu hükmü benim vicdanımda da beyhude aramasın...”

Yadigar adının kökeninde “anımsatıcı şey” anlamı olduğunu hatırlayarak, geçmiş mutluluğun gölgelerini anlatan bu kısa anlatıyı okuyabilirsiniz.