Mizah, hiciv, ironi, komiklik, taşlama, gülmece, eleştiri, yergi… Bugün dahi aynı yada yakın anlamlarda kullanılsa da Aziz Nesin’in öykücülüğünün ilk yıllarında gerek kötü niyet gerek cahillikten pek çok olumsuzluk yaşamasına neden olmuş bu ifadelerin içerdiği anlamlar. 1958 yılında yayınlanmış “Havadan Sudan” kitabı da bunların bir kısmına sahip. Okurken hem gülümsüyor hem “bu kadar da olur mu?” hem de pek çok tip ve durumun 2023 yılında da geçerliliğini sürdürdüğünü görüp hayretler ediyorsunuz. Nesin muhteşem bir gözlemci, büyük bir mizahçı, çok kuvvetli bir kalem ve insanını çok iyi tanıyan bir yazar. Bunların hepsi bir araya gelince, verdiği ürünler de (burada öykülerini kastediyorum) nitelikli, üzerinde düşünülmeye değer ve önemli hicvi özellikte. Dünyanın ve ülkemizin yaşadığı ekonomik sıkıntılara, krizlere, pandemilere maruz kaldığımız son birkaç yılın devamında; biraz gülümsemek, ülkenin, insanımızın 1950 ve 60’lardaki hallerine bakmak için başladığım Nesin Öyküleri Okuma Uygulaması’nın bileşenlerinden biri bu kitap.
Kitabın içindeki hikayelerin isimleri; Havadan Sudan; İnsan İnsana Benzer; Hele Hele; Okul – Aile Birliği; Demokrasi Yasak; Çamaşır Günü; Barda Rezalet; Dünyanın En Pahalı Karyolası; Ne İyi Adam; Çocuk Ne Zaman Ağlar; Uyusana Tosunum Nimmi; Aman Duymasınlar; Pul Yapıştırmak; Yanlış Adam; Bizden; Ticari Namus; Gelin Hanımın Köpeği; Peki Olur Şekerim)
Fatma Balaban’a göre; “Havadan Sudan” hikâyesi haklı olduğu halde haksızlığa uğrayan insanların bir başka özeliklerine, güvensizliğe örnek teşkil ederler. “Havadan Sudan”ın kahramanı Sadi Bey, temkinli, sabırlı fakat aynı zamanda da saf biridir. Bu nedenle trende karşılaştığı adamın tekme tokatları arasında her söylediğine “evet” demek zorunda kalır. Adam, önce havaların iyi gitmediğinden başlayarak işi hükümete getirir. Fakat adam uyanıktır. Sadi Bey’in gönülsüz “evet” deyişinden şüphelenerek trenden iner inmez onu devletin aleyhinde konuşmaktan şikâyet eder. Kısacası Sadi Bey iyi niyetinin cezasını karakolluk olarak öder.
Havadan Sudan adlı hikayeden;
“Havadan hükümete geldik. Hiç hava deyince, insanın aklına hükümet gelir mi? Bak nereden nereye?
-Hükümet idare edemiyor dii mi efendim?
İşin ucu hükümete dayanınca, ben bu sefer "evet" bile demedim. Hadi havayı anladık, suyu da anladık... Peki hükümet ne oluyor? Ben sesimi çıkarmadım ama, adam boş böğrüme bir dirsek atıp,
-Öyle dü mi? diye bağırınca,
-Evet... dedim. Demesem, bir dirsek daha atacak.
-Herşey günden güne pahalılaşıyor. Bu milletin hali n'olacak?
"Hayır, pahalanmıyor. Herşey günden güne ucuzluyor," demek de var ama, o zaman da adamla çene çalmak gerekir. Adamı basımdan savmak için,
-Evet... dedim.
-Sonumuz felaket...Gittikçe işi azılıyor. Hiç aldırış etmedim.
-Dii mi efendim?
Yine aldırmadım. Bir dirsek daha attı. Ben "hıh" diye yerimden sıçradım.
-Dii mi efendim?
-Evet... Cevap vermesem, burnumun üstüne bir yumruk İndirip, "Dii mi efendim?" diye soracak.”
Diğer hikayelerden birkaç alıntı daha;
“- Elektriğe, üç kuruş, beş kuruş derkene, bine bine sonunda yirmi kuruş bindi. Suya üç kuruş, altı kuruş derkene, sonunda otuz kuruş yükledi... Zam olmamış hiçbişey kalmadı ki... Öyle bi adam!..
Bir delikanlı,
– Başka birini başkan seçerler... dedi.
– Mümkünü yok. Millet seviyor, babamız diyor.”
“-Herşey günden güne pahalılanıyor. Bu milletin hali n’olacak?
‘‘Hayır, pahalılanmıyor. Herşey günden güne ucuzluyor,” demek de var ama…”
“- Başka birini Başkan seçerler... dedi. - Mümkünü yok. Millet seviyor, babamız diyor. Bi zora düştü mü, bi haceti oldu mu kapısına varıyor. Herkes aman diyor, ne iyi adam diyor. Başkasının eline düşse yandılar.”
“Bakın çevrenizde olup bitenlere. Hepimiz yanlışlıkla yaşayıp yanlışlıkla ölmüyor muyuz?”
“Uyusana yavrum ninni... Uyusana aslanım nina Uyusana tosunum niiinni... Ulan uyusanaaa! Piss pass.p pis... Piş oğluma niinni... Hadi güzel oğlum niinni... Upa sana köpoğlusu niiinni... Canina okuduğumun oğlu niina Hadi benim tonton oğlum niiinnill... Eeee... eee... ee E benim oğluma, nilinni... Benim oğlum büyük adam ola cak ninni... Benim oğlum çok büyük adam olsa kimin umu runda ninni... Hadi canım oğlum, uyusana ulan artık ni nii! Eee, eee, eeee... el Benim oğlum büyüyünce babamın elini öpmeye gelecek niinni... Biz babamızın elini öpmeye çok gittik ya, o da gelir niinniii... Hadi uyu artık ninni.. Ben oğlumla iftihar edeceğim ninni... Bekle edersin ninni. Ne mal olacağı şimdiden belli ninni... Ne kızıyorsun, be basına çekmiş ninni... Uyusana artık, tak dedi canima nin ni... Eeee, eee, eee, el Piniş puis pins piş! Bu çocuklar ne zor büyüyormuş ninni!... Anla babanın kıymetini ninni Sen anladın ya, o da anlar ninni... Ne halt etmeye çocuk yaparsın ninni... Vatana evlat yetiştiriyoruz ninni... Be nim oğlum büyüyünce babasına bakacak ninni... Avucunu yala ninni... Zor bakar ninni... Sen babana çok baktın, da sana bakar ninni... Uyusana cici oğlum, hadi aslan of lum ninni... Sen daha bu çocuktan neler çekeceksin nin ni... Huyun bana çekmez inşallah ninni... Adam olursus inşallah ninni... Hanimiş benim oğlum ninni... Uyusana ulan oğlum ninni... Hadi beee, uyu artık ninni... Benim oğlum babasını sevecek... Görürüz... Bir kız bulunca görüşürüz ninni... Her çocuk benim gibi olmaz... Bu çocuk iyi çocuk olacak ninni... Hele büyüsün, o da senin gibi babasından para koparacak ninni... Suratından belli ne mal olduğu ninni... Uyu artık yavrum ninni... Şimdi suratına tokadı yersin, ninni... Hıı hıı hıı!... Eeee eee eee! Pıış, Pıış, pış!..”
“Ekmek alırsın, doyurmaz. Mürekkep alırsın, yazmaz. Boya alırsın, tutmaz. Pul alırsın yapışmaz.”
“Üç ayrı kente gidip çalışan üç hemşeri köye dönünce, birbiriyle yarışa girmişlerdi: İkram yarışı, laf yarışı, görgü yarışı...”
“Anaların, babaların çocuklarını övmekteki enayiliklerini, kendim de dört çocuk babası olduğumdan çok iyi bilirim.”
“Hiçkimsenin hakkını yemiyorduk. Hiçkimsenin hakkını yemediğimiz halde, nasıl oluyordu da para içinde yüzüyorduk.”
“O zaman demokrasi lafı bizde hemen hemen hiç duyulmamış. Türkiye'de vitamin adının yeni yeni duyulmaya başladığı yıllardı. Bunu söyleyeşim, bize demokrasinin, vitaminden çok sonra geldiğini anlatmak içindir.”
“Bu kadar kirli çamaşırları, çamaşırcı kadının önüne koymak ayıp olacağından, onlar geceden bütün çamaşırları iki su yıkar, çamaşırcıya hazırlık yaparlarmış.”
Okuyorum, gülüyorum, karşılaştırıyorum… Bilim, teknoloji almış başını giderken sosyal değişimin (burada olumlu anlamda gelişmenin) hızının, bunlara ayak uyduramamış olduğu tespitine vardım. Bilimsel kitaplarda da sosyal ilerlemenin teknik ilerlemeden yavaş olduğu yazar ama bizim ülkemizdeki hızını ümit ettiğimin daha altında olduğunu fark edince çok üzüldüm… Krize üzülüp mizah öyküleri ile teselli bulayım derken başka açıdan üzüntülerin içinde buldum kendimi. Bu tespit tabii ki Nesin’in kıymetini, okuduğum öykülerin güzelliğini ve bana sunduğu gülümseme imkanlarını azaltmıyor. İmkanınız olduğunda okumanız dileklerimle…