Fatma Aliye Topuz veya Fatma Aliye Hanım (1862-1936), Osmanlı Türkü yazar, çevirmen ve aktivisttir. Tanzimat'tan İkinci Meşrutiyet'e uzanan süreçte roman, felsefe, İslam, kadın hakları ve tarih üzerine eserler vermiştir. Zafer Hanım'ın 1877 yılında yayımladığı Aşk-ı Vatan adlı bir roman mevcutsa da yazarın tek romanı olduğu için Zafer Hanım değil, beş roman yayımlayan Fatma Aliye Hanım “ilk kadın romancı” unvanını aldı. Evliliğinin ilk 10 yılında ancak eşinden gizli olarak kitap okuyabilen Fatma Aliye Hanım, eşinin bu konudaki tutumunun değişmesinden sonra onun izni ile tercümeler yapmaya başladı. Edebî yaşantısı 1889 yılında Georges Ohnet'in Volonté adlı romanını Meram adıyla çevirmesi ile başladı. Bu romanı "Bir Hanım" imzasıyla yayımlamıştır. Bu başarısıyla babasının dikkatini çeken Fatma Aliye Hanım, kendisinden ders almaya, fikir tartışmaları yapma olanağına kavuşmuştu. "Bir Hanım"ın gösterdiği çabalar, ünlü yazar Ahmed Midhat Efendi tarafından Tercüman-ı Hakikat gazetesinde övüldü ve yazar kendisini manevi kızı kabul etti.
1891 yılında Ahmed Midhat Efendi ile birlikte Hayal ve Hakikat adlı romanı yazdı. Romanın kadın ağzından olan kısmı Fatma Aliye Hanım'ın, erkek ağzından olan kısmı Ahmed Midhat Efendi'nin kaleminden çıkmıştı. Eser, "Bir kadın ve Ahmed Midhat" imzasıyla yayımlandı. (Bu romanla ilgili ayrıca bir yazımız olacağını şimdiden belirtmek isterim.) Bu romandan sonra ikili uzun süre mektuplaşmış ve bu mektupları Tercüman-ı Hakikat gazetesinde yayımlanmıştır.
Fatma Aliye Hanım, 1892 yılında Muhadarat adlı ilk romanını kendi adıyla yayımladı. Bu romanında, bir kadının ilk aşkını unutamayacağı inancını çürütmeye çalıştı. 1899 yılında yayımlanan Udi adlı romanında görevi üzerine gittiği Halep’te yaşamına tanık olduğu bir kadın udiyi anlattı. Bu kitapta mutsuz bir evlilik yapan Bedia'nın hikâyesini dönemine göre çok yalın bir dille anlatmıştır. Fatma Aliye Hanım, edebî eserlerinin yanı sıra kadın sorunları ile ilgili de eser vermişti. Hanımlara Mahsus Gazete'de kadın sorunlarına ilişkin makaleler yazdı ve muhafazakâr görüşlerden kopmadan kadın haklarını savundu. 1892'de yayımlanan Nisvan-ı İslam adlı kitabında Avrupalı kadınlara İslam'da kadının durumunu anlattı. Romanlarında daha modern kadın kahramanlar yaratan yazar, bu kitapta, makalelerinde olduğu gibi, eski gelenekleri savunmuştur.
Levayih-i Hayat (Hayattan Sahneler), kadınlar arasında dolaşan mektuplar aracılığıyla dönemin üst orta sınıf kadın hayatından manzaralar sunuyor. Dertleşen, yoldaşlık eden, fikir alışverişinde bulunan, anlaşmazlığa düşen, yine de dostlukları sarsılmayan kadınların deneyimlerini aktardığı bu mektuplar, kamusal ile özelin birleştiği bir alana dönüşüyor; kadın-erkek ilişkilerinin, hayatın ve aşkın anlamını sorguluyor.
Fatma Aliye, Hayattan Sahneler (Levâyih-i Hayat) adlı eseri mektup tarzında kurgulanmış olup iyi ailelerde yetişmiş, zengin, kültürlü ve üst sınıftan üçü akraba beş kadının -Fehame, Mehabe, Sabahat, Nebahat, İtimat- birbirine gönderdiği on bir mektuptan oluşur. Kahramanların karakterlerine uygun isimlerle adlandırıldığı romanda, evlilikteki mutsuzluk ve mutluluk, eşler arasındaki uyum, gayrimeşru aşkların çirkinliği, eğitimin önemi, kocasını sevmeden kendi rızası dışında evlendirilen kadınların yaşadığı sorunlar, aşk ve muhabbet kavramları, kocanın sadakatsizliği gibi konular tartışılır.
Hayattan Sahneler (Levâyih-i Hayat) kadın edebiyatının ilk örneklerinden ve kadın sorununun en detaylı biçimde işlendiği bir roman olması bakımından önem arz etmektedir. Tanzimat döneminde kadının iyi bir eş, iyi bir anne olmak için eğitilmesi gerektiği anlayışı, eserdeki mutsuz evlilik örnekleriyle eleştirilir. Kadın duyarlılığıyla dolu olan satırlarda kahramanların kadın sorunlarıyla ilgili görüşlerini kendi yaşamlarından yola çıkarak ortaya koymaları, esere hem toplumsal hem de bireysel bir nitelik kazandırmaktadır.
Birer kelime ile farklı yerlerden tadımlıklar…
“Bir zaman herkes için sevgi hissi duymaya yetenekli olan kalbim, bugün nefret duygusundan başkasını göstermiyor.
İnsan her şeyin lezzetini ancak ona olan sevgisiyle anlayabilir.
O dertleri çekmeye tahammül eden vücudum bugün onları anlatma zahmetine tahammül edemiyor.
Eğitim gören insanın mükemmel olacağını sanıyordum.
Eğitim gören insanın mükemmel olacağını sanıyordum. Eğitim şeklini hiç düşünmemiştim. Bu ne gaflet!
Sevmek için evet Mehabe, bence sevmek için sevilecek adamın sevilmeye layık olması gerekir.
Zavallı kalbim, onlardan yediği darbeler o kadar birbiri üzerine oldu ki artık nasır bağladı.
Lakin kendim için tahammül ettiğim, bir eş olarak hoş gördüğüm halleri, bir babada, bir aile babasında mümkün değil affedemiyorum. Kendi mutluluğumu feda ettim, mutluluk ümidimi unuttum.
"... aşk ister bir hastalık olsun isterse bir nevi cinnet olsun öyle bir illet varsa onunla hastalanmaktan kaçınmalı, ta ki bize sevmemize mahsus birini gösterecekleri zamana kadar."
Mutluluğun servetle olabileceğine inananlardan değilim.
... bence sevmek için sevilecek adamın sevilmeye layık olması gerekir.
Uçmak için kanatlarım yok ki!..
Aşk ister bir hastalık olsun isterse bir nevi cinnet olsun öyle bir illet varsa onunla hastalanmaktan kaçınmalı,ta ki bize sevmemize mahsus birini gösterecekleri zamana kadar
Fakat beni kaybetmekten çekinmeyen birinin uğruna fedakârlık. Oh! Bu artık fazla!”
Eserde, beş kadının evlilikleriyle ilgili olarak birbirlerine yazdıkları on mektup yer alıyor. Kahramanlarına kendilerini samimiyetle anlatma imkânlarını sunan eseri, okuduğunuz kitaplar arasına katmanız dileklerimle…