Hoş geldin ey doğru sözlü...

         Hoş geldin ey sevgililer sevgilisi...

         Hoş geldin gözler aydınlığı,

         Hoş geldin ey merhamet timsali.

         Hoş geldin ey Allah’ın Nebisi...

      Zaman ne kadar çabuk geçiyor… Miladi 20 Nisan 571 Efendimizin (sav) doğum tarihi. Kameri olarak 12 Rebiulevvel sabaha karşıya tekabül ediyor.. Peygamberimiz doğumunun üzerinden 1453 yıl geçmiş.

İnsanlığın insani değerlerden böylesine uzaklaştığı; savaşların, katliamların,haksızlığın,zulmün,açlığın ,sömürünün, fitne ve nifakın böylesine yaygınlaştığı; birliğe, kardeşliğe, barışa böylesine muhtaç olduğumuz  bir dünyada, Peygamber Efendimizin bıraktığı mirası  anlamaya  olan ihtiyacımız her zamandan daha fazla..Onun getirdiği değerlere o kadar muhtacız ki insanlık olarak…

         Savaşta karşılaştığı bir düşmanı şahadet getirdikten sonra öldüren  Usame bin Zeyd’i  “O, la ilahe illallah dedikten sonra  öldürdün  ha!..” şeklinde öyle bir ta’ziri vardır ki Usame  “keşke o günden sonra Müslüman olsaydım “ diye  büyük bir nedamet  duyacaktır. İşte insanlık budur!

      Resulullah’a ilk vahiy geldiğinde insanlık ve fıtrat değerlerinden uzaklaşmış bulunan Mekke toplumu kendi elleriyle kızlarını diri diri toprağa gömüyordu, şereflerini kurtarmak için. Ne olduysa işte böyle bir durumda oldu. Tefekkür etmek için gittiği Hıra mağarasında ilk vahiyle muhatap olduğunda bir pazartesi günüydü. “OKU!”deniliyordu . Bir müddet sonra gelen ikinci vahiy  evrensel mesajın ağır mesuliyetini onun omuzlarına yüklemişti.

      Yakın akrabasından başlayarak insanlara hakikati tebliğ ederken akla hayale gelmeyecek eziyetlere maruz bırakılmasına rağmen davasını anlatmaya devam etti. Sonra” her zorlukla beraber bir kolaylık vardır “düsturuna uygun olarak insanlar İslam’ı kabul etmeye başladılar. Ta uzak diyarlardan insanlar akın akın Mekke’ye geldi. Bunlardan biri de Ebu Zer’di. Efendimiz ’i bulmak için geldiği Mekke’de Kureyşlilerce çok kötü dövüldüğü halde gerçeğin peşinden ayrılmadı ve hidayeti buldu. Hz. Ömer, 27 yaşında,  kardeşini İslam’dan döndürmek için gittiği evde okunan ayetlerin etkisiyle oracıkta Müslüman oldu. Aslan avcısı, yiğitler yiğidi Hz. Hamza’nın İslam’la şereflenmesi ise ayrı misal. İşte Mus’ab bin Umeyr.. Geçtiği yerlerde pencerelerin açıldığı, bakışların ona teveccüh ettiği mütevazılığiyle tebarüz etmiş Mekke’nin en yakışıklısı. Hakkı kabul etmesinin hemen akabinde İslam davetçisi olarak Medine’ye gönderildi. Onun mirasını ve nasıl büyük bir nimete kavuştuğunu öğrenmek isteyenler Medine’de Uhud Şehitliği’ne mutlaka uğramalıdırlar. Hakeza Efendimizin yatağında onun yerine ölümü göze alan kahramanlar kahramanı Hz Ali…

        Hangisini alırsak alalım bütün arkadaşlarında aynı güzelliği görürüz.
       Kavminin eziyetleri onu bir ara Taif’e yöneltmişti.   İslam’a davet etmek için 619 yılının Şevval’inde gitti Taif’e. Zorlu geçen 10 günde birçok sıkıntıya maruz kalmasına rağmen bedduadan şiddetle kaçındı.  Sanki amcası Ebu Talip’in, Resulullah daha gençken ve kendisine peygamberlik verilmeden önce  O’nun hakkında söylediği “....... Dulların hamisi, yetimlerin sığınağı”  sözünün hakkını veriyordu.

      Artan tazyik onun canına yönelince Medine ‘ye hicretten başka bir çıkış yolu kalmamıştı. Sadık arkadaşı Ebu Bekir’le beraber uzun bir yolu mihnetler içinde bitirip Medine’ye ulaştılar…

      Tala’al bedrü aleyna        /      Ay doğdu üzerimize
Min seniyyâti'l-veda        /       Veda tepesinden
   Vecebe'ş-şükrü aleyna    /       Şükür gerekti bizlere
    Ma dea lillahi de’a…         /       Allah'a davetinden

Allah Resul’ü, Mekke’nin azgınlaşan toplumunu terk etmek zorunda bırakıldığında kendisini karşılayan Müslümanların dilinde böyle nidalar yükseliyordu. Medine, Medine olalı böyle bir sevinci, neşeyi müşahede etmemişti.

         Hz. Muhammed, inananların gönlünde, Allah'ı sevmekten başlayıp dalga dalga tüm mahlûkata yayılan bir sevgi tutuşturdu. O, bir  sevgi medeniyeti kurdu. Bir adalet, kardeşlik, şefkat ve barış medeniyeti kurdu. Medine birçok farklı inançtan ve milletten insanın bir arada barış içinde yaşadığı mutlu bir şehir oldu.

         Peygamberimizin sevgisi etrafında kenetlenen inananlar, cahileyenin yanlış inançlarından ve kötü ahlakından kurtularak karıncayı bile incitmekten çekinen mükemmel şahsiyetler olarak temayüz ettiler.

         On dört asır önce getirdiği mesajla, insanlık âleminin hem dünyasını hem de ahiretini aydınlattı O.  Sadece bizim için değil,  bütün insanlık için en güzel örnektir..  Müslümanların bugünkü yol bilmezlikleri ve geri kalmışlıkları İslam’ın şanlı peygamberini ve getirdiği değerler manzumesini anlatmaya kifayet edemez.  

       Hz. Muhammed(sav);merhametin, bağışlamanın, sevginin ve şefkatin kendisinde müşahhas hale geldiği kutlu bir Nebi’dir. Sahih hadis kaynaklarında geçen üç hadis peygamberimizin, kendisine tabii olanları bütün mahlûkata karşı şefkat ve merhamete yönelttiğini belgelemektedir:

     1-  (İsrail oğullarından) kötü yolda olan  bir kadın su içmek için geldiği kuyunun yanında susuzluktan neredeyse ölecek haldeki köpeğe, ayakkabısını çıkararak su verdi.(Hiçbir iyiliği karşılıksız bırakmayan Yüce Yaratıcı) ona mağfiret edip cennete koydu.

      2- Yine bir kadın bir kedi yüzünden cehenneme girdi. Onu bağladı. Ona yiyecek vermedi; onu bırakmadı da ki yerin otlarından yesin-Kedi öldü.(Allah onu bu ameli karşılığı cehenneme koydu.)

      3- Yürürken yol üzerinde bir diken parçası bulan kişi  ( insanlara eza vermemesi için) o dikeni yoldan kaldırdı. Ve Allah onu bu amelinin karşılığı olarak bağışladı.

 Başka bir şeye ne hacet; sadece bu üç örnek bile  merhameti öğütleyen bir peygamberin örnekliğini bize ulaştıran Sünneti/ hadisleri nahak yere silip süpürmenin akıl karı olmadığını göstermeye kâfidir. Batı dünyasında uzunca bir süreden beri vaki,olsun son zamanlarda memleketimizde de şahit olduğumuz  Peygamberimize veya onun getirdiği değerlere yönelik adice saldırılara asla müsaade edilmemelidir.Hatta hangi peygamber olursa olsun kimse dil uzatmamalıdır onlara.Dini değerlerin alay mevzusu yapılmasına aklı başında tüm toplum katmanlarının karşı çıkması elzemdir.

         Peygamberler yüce şahsiyetlerdir. Allah onları laf olsun diye seçmemiştir. Onlara ve onların hatırasına karşı yapılan her türlü taarruz ve edepsizlik elçiyi seçene yapılmış addedilir ki o da Allah’tır. Ötelerden gelen ilahi mesajı insanlara tebliğle memur nebileri inkâr çok büyük bir bahtsızlıktır. Hele inkârda haddi aşıp onlara saldırmak ve onları istihza etmek fıtratı bozulmamış insanlık değerleri nezdinde bir insanlık suçudur.

Merhamet,şefkat,bağışlama,affetme,hoşgörü,musamaha,diğergamlık,sevgi,samimiyet,tevazu vb güzel ahlakın bütün şubeleri onun şahsında  anlamını ve gerçek karşılığını buldu…571 yılında sadece Mekke’nin üstüne doğmadı güneş… Bütün âleme rahmet olarak gönderilmişti O…Kendisini öldürmek isteyenlere karşı  bile  affedici oldu. Mekke’yi fethettiği gün, acımasız  Mekke toplumunu “”Yusuf’un kardeşlerine dediği gibi diyorum” şeklinde konuşarak bağışlaması, O’nun nasıl bir ruh yüceliğine sahip olduğunu  gösteren  bir ibret vesikasıdır.

         O,Allah’ın verdiği görevi bihakkın yaptı Ve Refiki’l Ala dediği rabbine kavuştu…Geride bizleri bıraktı yetim…O’nu her anışımızda sevgimiz ve bağlılığımız artıyor.

         Bize, fıtrat dini olan İslam’ı getiren, Kuran’ı tebliğ ederek bizleri dirilten; eminlik ve doğruluğun ölümsüz öğretmenini sevgiyle ve  özlemle hatırlıyoruz