Müslümanlar olarak aramızdaki cari farklı İslami anlayışları düşmanlık ve ümmeti bölme vesilesi yapmayalım... 1400 yıllık çok zengin bir geleneğimizin ve teamüllerimizin bulunduğunu hatırımızdan hiç çıkartmayalım. Düşüncelerimizi, itirazlarımızı, beğenilerimizi "İnsanlarla güzel konuş " ayetinin nezaretinde dile getirelim... Maalesef öfkeyle başlıyoruz söze, şiddetini arttırıyoruz ve fırtına olarak bitiriyoruz. Nedir bu öfkenin sebebi? Bizi bu kadar adaletten, merhametten, nezaketten uzaklaştıran şey nedir? Neden rahmet olarak değil de azap olarak yağmaktayız üstümüze? Bu şekilde mi kardeşliği, hoşgörüyü, tevhidi, tesis etmeyi düşünüyoruz? Şayet Kuran’dan ve Resulullah (SAV) ’ın pak sünnetinden anladığımız bu ise veyl olsun idrakimize.
Kimseye kızmadan ,tekfir etmeden , hakaret etmeden, kötü söz söylemeden açıklasak yanlış olanı , izah ederek ikna etme metodunu kullansak meşrepler ve ekoller arkasındaki farklı hükümleri...."Müminler ancak kardeştir./başka bir okumayla; kardeş olanlar ancak müminlerdir." ilahi fermanına uygun bir dil kullanma gayreti ile tenkitlerimiz yapmaya çabalasak ; yıkmak için değil ,yapmak için harekete geçsek ...
“El hıkdu yumitul kalbe” der Araplar; ne kadar uyarıcı bir darb-ı mesel. Gerçekten de kin ve buğz insanın kalbini öldürür; eğer bu kalp sahibi sloganla hareket etmeyi “rahmet ayetlerine bağlanmaya” yeğ tutuyorsa harabatı daha da büyük olur. Çok iyi düşünmemiz gerekir niçin Cenab-ı Hak; “Allah’tan bir rahmet sayesinde onlara karşı yumuşak davrandın! Eğer sen kaba, katı kalpli olsaydın, şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet, bağışlanmaları için dua et; herhangi bir işte onlarla müşavere et. Kararını verdikten sonra da Allaha tevekkül et. Allah mütevekkilleri sever.”(Al-i İmran:159) buyurur peygamberimize...
Herkes kendi yolunda yürüsün, hayırlarda yarışalım, takva ve iyilik hususunda yardımlaşalım, birbirimizi kardeşçe uyaralım, ancak yanılma payımızı da bırakarak ve kadarınca… İki pehlivanın güreş yapmasını andırmamalı fikri muarazalarımız. Şirkle, küfürle, delaletle suçladıktan sonra nefsimizi tatminden gayri ne kalır payımıza? Biz; kendimizi tatmin peşinde miyiz, yoksa kardeşimizi uçurumun kenarından çekip alma derdinde miyiz?
Allah aşkına artık tekfir ve şirk dilini terk edelim... Toptan Allah’ın ipine sarılalım... Birbirimizi anlamaya ve affetmeye odaklanalım, gözlerimiz kardeşlik nazarıyla baksın yekdiğerine. Tahammül etmeyi bilelim ..Unutmayalım ki Yahudiler, Hristiyanlar, Sabiler ve Müslümanlar arasında bile hükmü Cenabı Hak verecek... Biz kim oluyoruz da herkesi yargılayıp cennete veya cehenneme gönderme hakkını kendimizde görüyoruz. Unutmayalım ihtilaf ve tefrika haram, tevhid (hep birlikte ümmet olmak) ise farzdır.
Şayet , bir kişinin İslam’ın zahiri hükümlerini açıktan ve şüphesiz bir şekilde inkâr ettiğine hükmedemiyorsak elimizi de dilimizi de o kişiye asla uzatmamalıyız. İhtilaflarımızdan çok müştereklerimizi gündemleştirip kardeşliğimizi pekiştirmek zorundayız. Kardeşliği ve merhameti yaygınlaştırmak hayır kapılarını da açacaktır mutlaka.