Kur’an’a göre put, o kadar geniş anlamlıdır ki, kişinin Allah’ın dışında hayatının amacı kıldığı maddî manevi her şeydir.
Siyasi; askeri, dini, cemaat, tarikat ve örgüt liderleri o kadar çok ilahlaştırılıyor ki.
Allah’ın sıfatlarını yaratılmışlardan görenler her geçen gün çoğalıyor.
Geçmişte padişahların, beylerin, idarecilerin ve tarikat liderlerinin elleri etekleri öpülür ve onlara "kulunuz" denirdi.
Maalesef günümüzde bu gelenek artarak devam ediyor.
Her yerde bir türbe yatır kabir el açıp yardım umuluyor.
Binlerce insanlar buralara akın ediyor.
Kimi dua ediyor, kimi şefaat umuyor kimi sen ölmedin aramızdasın diyor, secdeye varıyor.
“O hâlde) Allah’la beraber başka bir ilaha dua etme. Sonra azap edilenlerden olursun.”(Şuarâ 213)
Allah, kendisine şirk ve ortak koşulmasını asla kabul etmiyor.
Şirk kelimesi birçoğumuza yabancı gibi gelebilir.
Ancak şirk, şerik ve şirket aynı kökenden gelmektedir: ortaklık.
Ortak koşan kimseye ise müşrik denir.
Bizler eskiden beri sıklıkla Din dersinden Cahiliye Araplarının müşrik olduğunu duyarız.
Tanrıyı temsil eden put; ağaçtan, taştan ya da metalden yapılmış herhangi bir suret şeklinde olabileceği gibi; bir bitki, bir hayvan veya bir başka doğal nesne de olabilir.
Zannedildiğinin aksine, Ebû Cehiller, Mekke müşrikleri putları tanrı kabul etmiyorlar, onların rızık verdiğine, herhangi bir şey yarattığına inanmıyorlardı.
Taptıkları heykele tanrısal ruhun hulûl ettiğine inanıyorlar ve bu nedenle ilgili heykelin temsil ettiği şeye, heykelin içinde mevcut olduğuna inandıkları tanrısal güce tapıyorlardı.
Bu taptıkları heykeller, hayatlarında halkına hizmet etmiş, savaş kazanmış kahramanların heykelleri de, hayatlarında halka faydalı olan kimselerin heykelleri de olabiliyordu.
Ama aklımıza sürekli onların “politeist” yani çok tanrılı oldukları, helvadan put yapıp yedikleri gibi örnekler gelir.
Oysa Kur’an’a göre müşrikler de Allah’a inanmaktadır ancak yaptıkları putlara veya saygın zümrelere tapınmalarının, dostlar edinmelerinin amacı kendilerini Allah’a yakınlaştırmasıdır.
Şirke yol açan inançlardan biri de büyük veya ölü zatlardan (türbe, mezar) yardım isterken onun kendisine Ahirette şefaat edeceği yani zannedilen anlamıyla Allah’ın huzurunda arka çıkması, bağışlanma hususunda yardımcı olacağı ve kaba tabirle torpil yapacağı kanısıdır.
Oysa Allah Kur’an da bunu şiddetle reddetmektedir, zaten Sünnetullaha inanan ve adaletin bir gram şaşmayacağını bilen insan, daha kendini kurtarıp kurtarmadığı belli olmayan birinin bir başkasına yardımcı olamayacağını algılayabilecek düzeyde içgüdüye sahiptir:
Öyle bir günden çekinin ki, o gün kimse kimsenin yerine ceza çekmez.
“Kimseden şefaat kabul edilmez, kimseden fidye alınmaz ve kimseye yardım edilmez.” [BAKARA 48]
“Allah’la beraber başka bir ilah edinmeyin. Hiç şüphesiz ben, size O’nun tarafından (gönderilmiş) apaçık bir uyarıcıyım.”( Zâriyat 51)
De ki: “Rabbimden bana gelen apaçık deliller (sebebiyle), Allah’ın dışında dua ettiğiniz (varlıklara) ibadet etmekten nehye dildim. Ve âlemlerin Rabbi olan Allah’a teslim olmakla emrolundum.”(Mü’min)
“Allah’la beraber başka bir ilaha dua etme. O’ndan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. O’ndan başka her şey helak olacaktır. Hüküm yalnızca O’na aittir. O’na döndürüleceksiniz. “(Kasas 88 )
Allah’tan başkasının önünde eğilmeyip sadece O’na secde ederek ibadet edenlere ve her yaptıkları eylemi Allah’a ibadet ölçüsünde yapanlar kurtuluşta olanlardır!
Kula kulluk yapan kullara ve putlara, ya da heva ve heveslerine tapanlar ise hüsranda olacaklardır.