Ahmet Mithat Efendi'nin Yeryüzünde Bir Melek adlı romanı, 1879 yılında İstanbul'da Kırk Ambar Matbaası tarafından "Tercüman-ı Hakikat Tefrikalarından Mütehassıl Yeni Kütüphane" adı altında çıkmıştır. Ahmet Midhat, Yeryüzünde Bir Melek'te, iftiraya uğrayan masum âşıklardan, kıskançlığından ve kininden gözü kararan insanlara birçok tipi konu edinmiştir.
Eserin konusu özetle şöye: Birçok ülke gezmiş ve çeşitli lisanlar öğrenmiş bir adam olan Hacı Hafız Mehmet Singapuri, sonunda İstanbul'a gelir. İstanbul'da Mehmet Hulusi Efendi'yle tanışır. Bu iki adam, kısa zamanda dost olurlar. Mehmet Hulusi Bey, Hacı Hafız Mehmet Singapuri'yi kendi evine alır, onu cariyesi Çerkes Safiye ile evlendirir. Bu evlilikten on ay sonra Hacı Hafız Mehmet Singapuri'nin, Şefik adında bir oğlu olur. Üç dört sene sonra, uzun yıllardır evlat hasreti çeken Mehmet Hulusi Bey'in de bir kızı olur. Çocuğa isim takma görevi, babasının ricasıyla Hacı Hafız Mehmet Singapuri'ye verilir. Singapuri, bebeğin yüzünü görür görmez büyük bir şaşkınlığa uğrar: Çocuk melekler kadar güzel bir yüze sahiptir. Bundan dolayı Hacı Hafız Mehmet Singapuri, ona Zühre adını verir. Fakat babası da dahil, Singapuri dışında hiç kimse çocuğa Zühre demez, herkes Raziye diye seslenir.
Şefik ve kendisinden üç dört yaş küçük olan Raziye, çocukken tüm vakitlerini beraber geçirirler. Bu iki genç; yaşları ilerledikçe, özellikle de ergenlik dönemine geldiklerinde birbirlerine aşık olduklarını fark ederler. Fakat hiç kimsenin bu aşkı öğrenmesini istemezler. Babası, Şefik henüz çocuk sayılabilecek bir yaştayken vefat eder ve Mehmet Hulusi Efendi'ye oğlunun tıp ilminde tahsil almasını vasiyet eder. O da bu vasiyeti yerine getirir ve çocuğu bu maksatla Mösyö*** refakatinde Paris'e gönderir. Şefik'in Paris'e gidecek olması Raziye'nin günlerce ağlamasına, ağlamaktan tanınmayacak bir hale gelmesine sebep olur. Böylece iki aşık birbirinden ayrılırlar.
Şefik, Paris'e gittikten sonra Raziye'yle mektuplaşır. Fakat bir noktadan sonra Şefik artık Paris'te, ilim dışında hiçbir şey düşünemez hale gelir. Hatta öyle ki canından çok sevdiği Raziye'sini bile aklına getirmez. Dolayısıyla ona mektup da yazmaz. İstanbul'da dört gözle sevdiği adamdan haber bekleyen Raziye ise, artık ondan umudunu kesmiştir. Bu sırada babası Mehmet Hulusi Efendi'nin isteğiyle İskender Bey ile evlendirilir. Fakat kadın her ne kadar umudunu yitirmişse de, hâlâ Şefik'i sevmektedir.
Aradan yıllar geçer ve Şefik, Paris'teki tahsilini tamamlar, İstanbul'a döner. Bir şekerci dükkanında şekerciye, o esnada dışarıdan geçmekte olan Raziye'yi sorar ve kadının, İskender Bey'in zevcesi olduğu haberini alınca, yere yığılır. Kendine geldikten sonra zaman kaybetmeden dışarı çıkıp Raziye'yi takip eder ve evini öğrenir. Şefik'in, Raziye'nin evini öğrenmesiyle, artık iki aşık fırsat buldukça geceleri Raziye'nin evinin cumbasının altında görüşüp sohbet etmeye başlarlar.
Şefik, bu arada İstanbul'da her geçen gün namı ilerleyen iyi bir doktor olur. Bir eczanede çalışmaya başlar. Bir gün Şakir Ağa adında bir uşak eczaneye gelip, "hanımının hasta olduğunu, kendisiyle birlikte Aksaray'a gelip onu muayene etmesini" ister. Şefik, Aksaray'a gider ve Arife isimli bu kadını muayene eder. Kadının fiziksel yönden hiçbir sıkıntısının olmadığı kanaatine varan doktor, onun kara sevdaya tutulduğunu anlar ve durumu kendisine bildirir. Arife ise, "Lâ Bey adında bir adama aşık olduğunu, onun kendisini terk ettiğini" anlatır. O günden sonra Şefik'i hastalık bahanesiyle sürekli evine çağırtıp onunla sohbet eder. Günler geçtikçe Arife, Şefik'e aşık olur. Bunu adamla paylaşır. O da "Raziye adlı melek gibi bir kadını sevdiğini" söyleyerek Arife'yi reddeder. Kadın, bundan dolayı Şefik'ten ve o güne kadar hiç görmediği Raziye'den intikam almaya and içer. O sıralar Arife, bir bohçacı kadın vasıtasıyla mektuplaşan iki aşığın mektuplarını ele geçirir, aralarında neler konuştuklarını öğrenir. Bazen de mektupları değiştirir.
Arife, günden güne kinlenir ve Şefik'e, "Raziye'den ayrılmazsa kadını dillere düşürüp rezil rüsva edeceğini" söyler. Şefik hiçbir şekilde Raziye'den ayrılmaz ve sırf onunla görüşebilmek için evinde hasta muayene etmeye başlar. Böylece Raziye'nin yüzünü hasta muayene etme bahanesiyle görmeyi planlar. Fakat Arife, iki sevgilinin birbirleriyle görüşmelerine hiçbir şekilde müsaade etmez. Onları sürekli tehdit eder. İki aşık, çözümü Şefik'in hizmetçisi Arap Neşe'nin Süleymaniye'deki evinde görüşmekte bulurlar. Fakat Arife, para karşılığında Neşe'den bu buluşmayı öğrenir. Tüm mahalleliyi, uşağı Şakir Ağa vasıtasıyla, fuhuş yapıldığı iddialarıyla evi basmaya teşvik eder. O sırada orada bulunan Salih Çavuş adlı bir adam her ne kadar bu baskına engel olmaya çalışsa da engelleyemez, ev basılır.
Mahallelinin evi basmasından sonra Şefik Vidin'e sürülür; Raziye'yi ise, kocası İskender Bey kendisine tek kuruş vermeden boşar. Nimetullah ile dışarıda kalan Raziye'yi, bir erkekle aynı evde basıldığı için hiçbir dostu evine kabul etmez. Raziye'nin suçsuz olup iftiraya uğradığını bilen Salih Çavuş, bu iki kadına sahip çıkar ve onları Davutpaşa'daki kulübesine götürür. Adam, Raziye'yi öz kızı gibi sever. Bu sırada Şefik, Vidin'de İbrahim Bey adlı bir adamın yardımlarından dolayı hapis sürecini rahat geçirir. İstanbul'daki dostu Arzuhalci İsmail'e bir mektup yazıp, Raziye'yi sorar. Arkadaşı ona cevap olarak yazdığı mektupta "Raziye'nin kötü yola düştüğünü, her gün fuhuş yaptığını" yazınca, artık kadından ümidini keser. Hapis
süreci bittikten sonra İstanbul'a döner, doktorluğa devam eder.
Vidin'de alafranga insanlarla tanışıp onlarla dost olan Şefik, İstanbul'a dönünce Beyoğlu'na taşınır. Sürekli, zengin ve alafranga bir çevrede vakit geçiren bir doktor olur. Bir gün, dostlarıyla birlikte su satan bir kulübeye gider ve orada Raziye'yi görür. Kadın, onu görünce heyecandan bayılır. Kendisine geldiğinde ise, "Senin için, Vidin'de öldü demişlerdi." der. Adam da ona, "Senin için de kötü yola düştü, diye haber verdiler bana." diye cevap verir. Daha sonra Arkadaşı İsmail'le birlikte bu durumu araştırmaya koyulur. Sonunda işi çözer. Arife, Cevriye adlı birkadına Raziye kimliğiyle fuhuş yaptırıp, kadının iffetini lekelemiştir. Doktor, bunu öğrenince evinde bir ziyafet verir ve gelen misafirlere "Raziye'nin hiçbir suçunun olmadığını, her şeyin Arife'nin büyük bir iftirası olduğunu" söyler. Böylece Raziye'nin adını temizlemiş olan Şefik, romanın sonunda onunla evlenir. Arife ise, Raziye ve Şefik'i düğünlerinde çok mutlu bir halde görünce, hemen oradan uzaklaşıp Hendek Sokağı'ndaki yüksek bir duvardan atlayıp intihar eder, oracıkta ölür.
Ahmed Midhat Efendi, Tercüman-ı Hakikat gazetesinde Yeryüzünde Bir Melek romanını tefrika etmeye başlayınca Namık Kemal ve özellikle de Ebuzziya Tevfik bu roman üzerinden onu âdeta ardı arkası gelmez bir eleştiri yağmuruna tutmuşlardır. Ahmed Midhat ile Namık Kemal’in ilk zamanlar çok dost olduklarını fakat sonradan aralarının büsbütün açıldığını ileri süren Ahmet Hamdi Tanpmar, Ahmed Midhat Efendiyi salt kendi çıkarını düşündüğü için Namık Kemal’le bozuştuğu ve dahası Midhat Paşa’ya yine aynı sebeple ihanet ettiği gerekçesiyle suçlamaktadır. Nuri Sağlam tarafından 2017 yılında “Ahmed Midhad Efendi ve Yeryüzünde bir Melek Romanına Yönelik Eleştiriler” isimli bir de kitap yayınlandığını belirtirsek; bu eleştiri ve tartışmaların boyutu hakkında küçük bir fikir vermiş oluruz sanırım.
Ahmet Mithat Efendi iyi yürekli Raziye ve Şefik'i romanın sonunda ödüllendirirken; kötü yürekli Arife'yi ise öldürerek cezalandırmış olur. Tüm bunlar; eserde romantizm akımının, kuvvetli bir şekilde uygulandığını gösterir. Kenan Akyüz; macera romanı olarak nitelendirdiği eserin bu yönüyle ilgili, şu çıkarımlarda bulunur: "En çok başarı gösterdiği ve okuyucularca da en çok beğenilen romanları Hasan Mellâh, Hüseyin Fellâh, Süleyman Muslu ve Yeryüzünde Bir Melek ise macera romanlarıdır. Bu romanlarda romantizmin tesirleri daha kuvvetlidir."
Arife’nin fiziki tasviri, Şefik’in kendisiyle karşılaşması ile sağlanır: “Hasta olan hanım otuz yaşından yukarı değilse de aşağı değildir. Vakıa hastalık haliyle benzi sararmış ve gözlerinin feri gitmişse de yüzce güzel ve omuz ve göğüs vesairece pek mütenasip (…) Hanımda en ziyade vasfolunacak ve tavsifi kalem yoracak bir şey varsa o dahi kaşlarıyla göz ve kirpikleridir ki şimdiye kadar şuaramız kaş tavsifini hilal ve keman tabirlerini kullanmış ve samur teşbihlerine kadar varan dahi bulunmuşsa da bizim hastanın kaşları bu evsafın cümlesinin fevkindedir. (…) çehrede ne bir nokta-i mevhume addolunacak kadar küçük ne de göze ilişecek kadar büyük olmayan güzel ve yuvarlak bir burun altında, sanki sükût halinde de aleddevam mütebessim addolunan güzel dudaklarla onların letafetini arttıran bir güzel ve yumru çene dahi Üstad-ı tabîatın öyle bir dilbere tamimen bezleylediği şeylerden değildir.”
Lâ Bey’in anlattıkları Arifie’nin esas kişiliği hakkında önemli bilgileri ihtiva eder. Lâ Bey Şefik’e “O her bahçenin gülü, her gülün bülbülüdür.” diyerek şu bilgileri verir: “Bu kadın epeyce zengin bir familyadandı. Şahbaz Bey merhuma sevişerek varmıştı. O da epeyce zengin bir adam iken bir senelik güveyi olduğu halde vefat eyledi. Hanım onun da mirasına tamamıyla kondu. On altı yaşında dul kalan ve tabiati de biraz sevdavî olan kadının hali ne olur? Vakıa çok kocalar çıkıp arz-ı izdivâc eylediler ise de o kada sevdavî olan bir kadın her kocayı beğenebilir mi? … beş on adam ile öylece eğlendi. Nihayet gönlü sevdiği adam ile bir müddet eğlenip artık usanınca tebdil etmek gibi en safalı bir yol varken kocaya varmağa hacet kalır mı? Sonraları vakıa variyetin birçoğunu yedi tüketti yani sevdiklerine yedirdi bitirdi ise de birkaç kırığı döküğü daha vardır. Ezcümle oturduğu konak dahi kendinindir. Lakin bu sefahete, bu israfa mal mı dayanır? Yakında sıfıra kadar ve belki daha aşağıya da tenezzül edeceğine intizar olunmalıdır.”
Polti’ye göre; Yeryüzünde Bir Melek romanı aşka engel olma yapısına sahiptir. Şefik ile Raziye arasındaki aşk için iki engel belirmiştir. Bunlardan birincisi Raziye’nin İskender Bey ile evli olması, ikincisi ise Arife’nin Şefik’i elde etme mücadelesinin neticesiz kalması üzerine almak istediği intikamdır. Söz konusu yapı, 19. yüzyıl romancılığında en çok kullanılan roman yapısı arasındadır.
Roman kurgusu, yasak aşk üzerine inşa edilmiştir. Şefik ve Raziye çoçukluklarını beraber geçirmişler ve birbirlerinden hoşlanmışlardır. Şefik’in Paris’e tıp tahsiline gitmesine kadar aralarında yaşanan aşk çocukluk aşkı mahiyetindedir. Lakin Şefik, Paris’ten doktor olarak döndükten sonra Raziye’yi İskender Bey ile evli bulmuştur. Raziye’nin Şefik’i sevmesine rağmen İskender Bey ile evlenmesinin mantıksal alt yapısı, babası Mehmet Hulusi Efendi’nin aracılığı ve çocukluğundan ötürü boş bulunması şeklinde kurgulanmıştır. Evli bir kadın olarak Raziye’nin Şefik’le sonradan yaşadığı aşk ile karşılaştırıldığında kimi değer yargılarını bertaraf etmesi roman kurgusu açısından bir garipliktir.
Şefik’in romanın sonunda Raziye ile evlenecek duruma getirilmesini büyük ölçüde tesadüfler belirler. Şayet Raziye ile Şefik görüştükleri sırada basılmazsa boşanma hadisesinin meydana gelmesi mümkün olmayacaktır. Arife’nin kurguladığı planların baştan sona başarılı olmasına karşın romanda dramatik bir sonunun olması, romancının vakayı ne kadar belirlediği hedefe götürdüğünü ve her gelişen olayı âşıkların lehine yorumladığını ortaya koyar. Arife, yaptığı kötülüklerin cezasını çeker.
Romanda merak duygusunun canlı tutulması kurgu açısından önemli bir başarıdır. Merak, canlı tutularak büyür. Arife’nin Şefik’e âşık olması merak duygusunu kamçılar. İkinci olarak intikam için Raziye ve Şefik’in evinin basılması önemli bir dönümdür. Üçüncü olarak Şefik’in unuttuğu Raziye ile tesadüfen karşılaşması ve hakikatin ortaya çıkmasıdır.
Ahmet Mithat Efendi’nin muhteşem anlatımı ile bu hacimli anlatıyı hazla okuyacağınızı umuyorum.