Ahmet Mithat Efendi Şeytankaya Tılsımı’nda (1889) gizemli bir aşk hikâyesini anlatırken batıl inançları da sebep olduğu sonuçlardan hareketle ele alır. Olayın Güney İtalya’da geçmiş olması medeniyetin çağdaş merkezi olarak değerlendirilen Avrupa’ya yönelik mesnetsiz hayranlığa örtük bir eleştiriyi de arka plana yerleştirir. Bununla birlikte eserin başında bir notla Şeytankaya Tılsımı’nı Fransızca bir hikâyeden yararlanmak suretiyle kaleme aldığını belirten Ahmet Mithat Efendi’nin yabancı bir tür olan romanın gelişmesi ve yerleşmesi için çeviriye verdiği önem şaşırtıcı değildir. Ancak Tanzimat döneminde uyarlanan veya yeniden yazılan kimi eserlerin ve yazarlarının ismen anılmaması pek yadırganmaz. Ahmet Mithat Efendi de Şeytankaya Tılsımı’nı yazarken yararlandığı eserin ve yazarının adını belirtmek gereğini duymamıştır.

İsmail Kayapınar’a göre; Eserkurgusu itibarı ile gizemli unsurlar da barındıran bir aşk hikayesidir. Karakterler arasındaki karmaşık aşk ilişkileri çevresinde kurulan olay örgüsüyle eserin okurlarda merak ve heyecan duygularını canlı tuttuğu ve gerilim öğeleriyle güçlendirilmiş olduğu görülmektedir.

Şeytankaya Tılsımı Ahmet Mithat Efendi’nin bütün eserleri dikkate alındığında küçük çapta bir aşk romanı olarak da değerlendirilebilir. Karmaşık bir şekilde örülmüş olan ilişkiler, beş karakter üzerinde kurgulanmıştır. İki farklı sınıfa ait karakterlerin aralarında, bu sınıf farkının tayin ettiği ilişkiler düzeni de kendini hissettirmektedir.

Kısa tadımlıklar;
“Bir öfkeyle bir cana kıymanın sıradan olduğu yerlerde insan hayatının o kadar büyük kıymet ve önemi olamaz.”
“Vallahi yoktur! Şu dünya yüzünde ne sen­den daha güzel, […] ne de gönlü senden daha temiz hiçbir kız yoktur.”
“Şu dünyada yüz yıl yaşayacak olsan sonu yine ölüm değil mi?”
“Eğitimin ışığıyla zihni ve gözü aydınlanmış olmazsa insanı korkutmak da kolaydır, hırslandırmak da!”
"Fakat bizim burada Agnelino'nun vücudunun ne kadar güzel olduğu ve çıplak olarak çam ağacına bağlanmış olmasının ne feci bir tablo oluşturduğu ve yeni doğan ayın turuncu ışıklarının bu tabloya ne kadar güzellik verdiği gibi konularla uğraşmaya vaktimiz var mıdır? Velev ki biz bu yoldaki uğraşlara vakit arayıp bulmaya çalışalım, Pedro söz sırası kendisine gelir gelmez söze başlayıp hızla konuşmaya giriştiğinden kulağımızın dikkatini ona ayırmaya mecburuz".
“İnsan kısmı korktuğundan kurtulmaya ve umduğuna erişmeye gayet istekli bulunur. Eğitimin ışığıyla zihni ve gözü aydınlanmış olmazsa insanı korkutmak da kolaydır, hırslandırmak da!”
“Eğitimin ışığıyla zihni ve gözü aydınlanmış olmazsa insanı korkutmak da kolaydır, hırslandırmak da!”
"Şu dünyada yüz yıl yaşayacak olsan sonu yine ölüm değil mi?"
“Eğitimin ışığıyla zihni ve gözü aydınlanmış olmazsa insanı korkutmak da kolaydır, hırslandırmak da.”
“Zira evlilik iki vücudun buluşması demek olduğu gibi iki talihin de birleşmesi demektir.”
“Bir öfkeyle bir cana kıymanın sıradan olduğu yerlerde insan hayatının o kadar büyük kıymet ve önemi olamaz.”
“İşte bu batıl inançların tamamının gereklerinden olmak üzere fal ve sihir gibi şeylere inançları son derecelerdedir. Hoş falcılığa büyücülüğe inanma İtalya'nın her tarafında yaygındır ya! En büyük adamlar avuçlarını falcı karılara gösterip bunların avuç çizgilerinden delil göstererek çıkardıkları hükümlere inanırlar. Bir falcı karının fal açtığı bir deste iskambil kağıdının bunların gözünde en mühim bir inanç kitabı kadar üstünlüğü vardır.”
“Bana hazine lazım değil. Bence sen dünyanın bütün hazinelerinden üstünsün.”
“Eğitimin ışığıyla zihni ve gözü aydınlanmış olmazsa insanı korkutmak da kolaydır, hırslandırmak da!”
“Eğitimin ışığıyla zihni ve gözü aydınlanmış olmazsa insanı korkutmak da kolaydır, hırslandırmak da!”
“Bana hazine lazım değil. Bence sen dünyanın bütün hazinelerinden üstünsün.”

Kısa ve meraklı bir hikayeyi Ahmet Mithat tarzı ile okumak bana çok keyifli geldi. Sizin de benzer bir keyif yaşamanızı dilerim.