Bilinçsiz göçten nasibini alan bir şehirdir Kırşehir de. Teknolojinin hezimetine uğrayan örf, âdet, gelenek, göreneklerimiz, köylerde yetişen tabi ve organik ürünler günümüzde yok olmaya yüz tutmuştur. Köylerdeki meraların, bağ ve bahçelerin azalması ile hayvancılıkla yapılan geçim de paralel olarak azalmıştır. Yeniden yapılandırılan ürünler eskinin yağ, peynir, süt gibi hayvansal gıdalarını aratmıştır. Anadolu’da ve Kırşehir’de oda kültürü de kaybolmuştur. Kırşehir ve çevresindeki abdallar ile yapılan üç günlük köy düğünlerinin ve yemek kültürünün unutularak yerini aperatif olan pide ve ayran gibi gıdalar almıştır.

 

Ecdadımız hanesini açardı

Gelen yolcu konaklayıp geçerdi

Hatırı kırk yıllık kahve içerdi

Odalar kapandı ağlar bozuldu.

 

Köyden göçüp şehirlere gelince

O güzelim yurtlar ıssız kalınca

Pekmezin yerini şeker alınca

Yemyeşil bahçeler bağlar bozuldu.

 

Mis gibi sütlerden kaymak sererdik

Üfelemeç ile dürüm dürerdik

Çörek yapıp tereyağı sürerdik

Margarin çıkınca yağlar bozuldu.

 

     Sonucu önceden düşünülmeyen bu bilinçsiz göçler, köyleri boşaltarak şehirlere yönelmesi ile bilinçsiz imar planı maalesef Kırşehir’deki bağ ve bahçelere parselasyon yaparak beton yığınları haline getirmiştir. Toplumumuzu, üreten bir toplumdan tüketen bir toplum haline dönüştürmüştür. Şehirlerden köylere ekmek, yumurta, süt, peynir vs. gitmekte; aynı zamanda da o doğallık, sadelik, organik emekle, sevgiyle işlenmişlik şehirlerin dar sokaklarına hapsedilmiştir. Şimdi şehirlerin ve  köylerin mevcut hali budur. Pekmezin, elmanın, cevizin üretiminin yapıldığı Kırşehir de çoğu zaman ihtiyaçlarını başka yerlerden temin etmektedir. Ve bende şiirimle diyorum ki “Köylerin Hali”

 

                                       KÖYLERİN  HALİ 

                               Köylerden şehire göçün olayı

                               Yaşlı genci çekip gitmiş alayı

                                Terk etmişler doğdukları sılayı

                                Emmi, dayı, cet kalmamış köylerde.

 

                               Koyağına koyun kuzu saldığı,

                               Çobanların dertli kaval çaldığı,

                               Ecdadımın konaklayıp kaldığı,

                               Yayla, mezra, yurt kalmamış köylerde.

 

                               Kövtür,  dimrit, üzüm vardı bağlarda

                               Boruk, yavşan, kekik vardı dağlarda

                               Tat varıdı peynir, kaymak, yağlarda

                               Pekmez, yoğurt, süt kalmamış köylerde.

 

                              Dağarcıktan azzıkları açardık

                              Gözzeklerden soğuk sular içerdik

                              Tırpan ile üçgül yonca biçerdik

                              Çayır, çimen, ot kalmamış köylerde.

 

                              Koyun ile sığır besler keserdik

                              Tuzlayarak işkembeye basardık

                              Topbaş yapıp ipe dizer asardık

                              Sızgıt, tike, et kalmamış köylerde.

 

                             Derelerden akan sular kurumuş

                             Vadileri bir sessizlik bürümüş

                             Asırlık ağaçlar kökten çürümüş

                             Elma, armut, dut  kalmamış köylerde.

                             

                             Harmanlarda düven sürer, dönerdik

                             Tınasının tozu ile yanardık

                             Kağnı ile arabaya binerdik

                             Öküz,  eşek,  at kalmamış köylerde

 

                             Cebimize kavurgayı koyardık

                             Kar kürürdük, kızak yapıp kayardık

                             Her kapıdan köpek sesi duyardık

                             Havlayacak it kalmamış köylerde

 

                             İbrahim der kerpiç evler yıkılmış

                             Enkazları sobalarda yakılmış   

                             Odalara asma kilit takılmış

                             Söz sohbette tat kalmamış köylerde

 

Keşke köylerimiz dokusu bozulmadan eski halinde kalsa, biz de yine üreten bir toplum olsaydık. Organik üretimlerin devamlılığını sağlayarak milli ekonomimize katkı sunabilseydik. Köy hayatının tadını alan bir kesim illaki var ve o tadı alanlar gerçekten şanslılar. Bu şansı ne yazık ki elde edememiş bir nesil yetişmekte. Yenilikler hayatımızı her ne kadar kolaylaştırsa da geçmişe hiçbir zaman tam olarak bir nokta koyamamakta. Kırşehir zamanında âdeta bir halı kilim şehri idi. Makineler el sanatlarımızı ve dokumacılığı da vurmuş, Türk kültürünü olumsuz etkilemiş, âdeta harman gibi savrularak yok olmuştur.