Mehmet Celal (1867-1912) Mehmet Celal, babası Ferik İsmail Hakkı Paşa’nın memuriyeti nedeniyle çocukluğunu Şam, Beyrut, Sofya, Erzincan gibi pek çok farklı şehirde geçirmiştir. Bu nedenle çeşitli okullara devam etse de düzenli bir eğitim göremez. Özel hocalardan ve babasından dersler alır. Oldukça genç bir yaşta memuriyet hayatına atılıp mümeyyizliğe kadar yükselir. Fakat içki sorunuyla bu görevden ayrılmak zorunda kalır. Sonradan alkol tedavisi görse de giderek sağlığı bozulur ve hayatını kaybeder. Edebiyatımızda Ara Nesil olarak adlandırılan grubun önemli kalemlerinden olan Mehmet Celal’in ilk şiirleri Tercüman-ı Hakikat gazetesinde yayımlanır. Daha sonra Maarif, Hazine-i Fünun, Mektep, Malumat gibi pek çok dergide yazarak adını duyurur. Roman, şiir, hikâye ve tenkit gibi farklı türlerde, çok sayıda eser kaleme alan yazarın ilk romanı Venüs yayımlandığında okurların beğenisini kazanır ve kısa zamanda üne kavuşur. Bir Kadının Hayatı ve otobiyografik eseri Küçük Gelin o dönemde en beğenilen romanları olur.

Erol Üyepazarcı, Unutulanlar, Hiç Bilinmeyenler ve Bilinmek İstemeyenler kitabında onun için şöyle diyor: “Döneminde okuyucu katında en çok tutulan yazarlardan biridir. Örneğin ilk kez 1890’da yayınlanan Bir Kadının Hayatı 1893, 1897 ve 1909’da tekrar basılmıştır. Bu başarıyı o zamanlarda yakalamış olan çok az kitap vardır.”

Mehmet Celal’in son yıllarında yazdığı Kuşdili’nde, iki gencin gezmek için Fenerbahçe’ye gitmesiyle başlar. Refet ve Remzi o günün meşhur gezinti semtinde dolaşırken yanlarından zarif bir araba aheste geçer, içerisinde iki genç kız oturmaktadır. İki arkadaş bu “güzel simaları” hemen fark ederler. Refet’in tahminine göre kızlar “ancak yirmi bahar görmüş” olmalıdır. İkisi de gözlerini arabadan ayıramaz ve izlemeye başlarlar. Bir ara delikanlıların bindikleri faytonla kızların arabası yan yana gelir ve Refet’in hayran olduğu kız onlara “biraz serbest, biraz işveli, biraz gülümseyerek bakar” ve ardından Kuşdili’ne doğru ilerlerler. Kuşdili’ne varınca kızların arabası bir köşkün önünde durur. Kızlar inerler, “Küçük Hanım ardından gelenlere bakışlar fırlatarak, belli belirsiz gülümseyerek” içeri girer. Yaşananlar büyük bir aşkın temelini atmaya yetmiştir! Sevdalı Refet, iki üç gün içinde evlenmeye ve babasıyla hemen konuşamayacağı için araya Remzi’nin yanında yetiştiği teyzesini koymaya karar verir. Bu ulvi görevi seve seve yapacağını söyleyen teyze, durumu önce Refet’in babasına açar ve olumlu cevap alır. Ardından kızın ailesini araştırır ve pek çok bilgi derleyip Refet ve ailesine anlatır. İsmi Nurhayat olan kızın, babası Abdülhamid devri’nin paşalarındandır ve II. Meşrutiyet’ten sonra emekli olup köşküne çekilmiştir. Servet-i Fünun’dan mizah dergisi Kalem’e dönemin popüler mecmualarının okunduğu, Cenap’tan Muallim Naci’ye pek çok şairin şiirleriyle anıldığı eser, hem yazarın hem dönemin okuma kültürü ve beğenisi hakkında fikir vermesi açısından dikkate değerdir.

Yazar, “İstibdat devrinin adamlarından fakir bir paşa değil, fakir bir ağa” var mı diye sorduktan sonra konuyu, istibdat devrinin memurlarına getiriyor: “Eskiden memuriyet doğumla başlardı (…) beşiklerinin başına -nazar boncuğu makamında- murassa imtiyaz, murassa Osmanî, murassa Mecidiye nişanları takılır, beşik adeta çeyiz katırına benzerdi! (…) Askeriye sınıfa mensup paşa efendilerimizin de çekirdekten yetişen minimini yavruları da (…) bir zaman, kordonlar takar, kokular sürünürler, şık faytonlara binerler, modaya uygun giyinmiş sivil gezerlerdi.”

Nurhayat da istibdat yönetimine karşı, “özgürlük, eşitlik, kardeşlik” fikrinden etkilenmiş bir genç kız. Babasıyla cesur tartışmalara giriyor. 1789 Fransız Devrimi ile ilgili bir makale okuduğunu gören babasının, “Başka okunacak şey bulamadın mı? Şu hürriyetten ne fayda gördünüz.” demesi üzerine, ona şu cevabı veriyor: “Sizin gibilerinin elinde dönen eski idarenin ne kepaze, ne alçak şey olduğunu yalnız biz kadınlar değil, beşikteki çocuklar bile anladı. (…) Siz de eski devir yadigârlarından, hatta en dehşetlilerinden değil misiniz? Yıktığınız evlerden, söndürdüğünüz ocaklardan haberim yok mu sanırsınız?”

Bu sözler üzerine hiddetlenen paşa, bunun evlenemediği için olduğunu, ama merak etmemesini, onu Refet ile evlendireceğini söyler. Ancak bu kez Ruhi Paşa’nın bu sözleri de Nurhayat’ı rahatsız eder ve şöyle cevap verir: “Bu konuda henüz karar veremedim!.. Belki bir başkasıyla!.. Fakat şurasına inanınız ki beni alacak koca asla müstebit olmayacaktır. Hür doğmuş, hür yaşamış, hür olarak ölmeye hazırlanmış bir insanoğlu insanla evleneceğim! Fakat hafiyeoğlu hafiyeyle değil!”