Hataylı, depremzede, değerli bir arkadaşımın deprem konusunda yazmamı rica etmesi üzerine bu haftaki köşe yazımı bu konuya ayırmaya karar verdim. Kendisi unutulduklarının hüznü içindeydi.Sorunların bu gün de devam ettiğini, yalnız kaldıkları için daha dayanılmaz olduğunu söyledi. Haklıydı. Anlattıklarından anladığım aklıma Sabahattin Ali’nin Kürk Mantolu Madonna adlı romanında geçen şu alıntıyı hatırlattı: “ İnsanların başına bir felaket geldiğini, herhangi bir sıkıntıya düştüklerini görünce bu belaları kendi başımızdan savmış gibi ferahlık duyar, başımıza gelebilecek belaları kendilerine çektikleri için alaka ve merhamet gösterirdik.” Alıntıda olduğu gibi gündemde yer teşkil edene kadar alaka ve merhamet gösterip kenara çekildik. Sistem ise maalesef yeterli değil. Hayatları saniyeler içinde değişen insanlar kayıpları ve sorunlarıyla baş başa kaldıklarını derinden ve üzülerek hissediyor.
Pek çoğumuzun bildiği gibi üçüncü zaman diliminde oluşan genç oluşumlu bir ülkeyiz. Bunun sadece sözel olarak bilincinde uygulama noktasında ise eksilerindeyiz. Cumhuriyetin asrına girmemize rağmen ne yazık ki bu konuda bir arpa boyu yol almadığımız bir yerdeyiz.
6 Şubat 2023 tarihli depremlerle pek çok hayat sönüp gitti. Ağladık, sızladık, hakkından gelemedik. Enkazdan çıkarılanları gözyaşlarıyla alkışladık. Oluşturulan yeni gündemlerin tuzağına düştük. Görmezden gelme uyguladık. Takdir-i ilahi deyip geçtik. Kendisine yardım edilen depremzedeler şükran duygusundan isyan duygusuna geçmeden alanının değerli uzmanlarınca seçim yapılmasının önemli olduğu belirtildi. Bunun dünyada örnekleri de vardı. Bu sebeple seçim ertelenmedi. Şükran duygusundan isyan duygusuna geçmeden önce seçim gündemi hayatımızın orta yerini üçüncü bir deprem gibi sarstı. Yerine enkaz sahiplerini değil de siyasileri koyuverdi. Seçim meydanlarında deprem manifestosu isteyen pankartlarla karşılaşmadık. Deprem bir kez daha zihnimizin geçmiş enkazında kaldı. Oysa depremin etkileri ve sorunları yok olmadı. Arkadaşımın da belirttiği üzere su, barınma, hijyen, sağlık, psikolojik sorunlar devam ediyor.
Devam etmeye de devam edecek gibi görünüyor. Çünkü bazı kötü özelliklerimiz var: Devlet sistemi ve halkıyla beraber “denetimsiz ve plansız” olmak, olayların yıkıcılığını önlemek yerine oluştuktan sonra çığırtkanlık ve kadercilik anlayışı içinde algıların bizleri istediği şekilde yönlendirme tuzağına düşmek, görüntüde yapmak ama olması gerektiği şekilde yapmamak, birleşmek yerine ayrışma temelli adımlar atmak, öyleymiş gibi göstermek şeklinde açıklanabilir.
Ayrıca halkımız deprem konusunda yeterince bilgi sahibi değil. Eğitim sistemi deprem bilincini kültürümüze empoze edemedi. Bu gün kadın programlarına en çok sağlık sektörüne hizmet eden insanlar davet ediliyor. Aslında bu sayede pek çoğumuz sağlık konusunda bilgilere sahip oluyoruz. Bilinçleniyoruz. Pek çok anne antibiyotik konusunda doktorların yazdığı ilaçlar karşısında şüpheye düşüyor ve başka bir doktora gidiyor. Gittiği doktor, çocuk için yazılan antibiyotiğin zararlı olduğunu söylüyor. Medya sayesinde bilinçlendiği için en azından bu konuda bilinçli davranıyor ve daha az zarar görüyor. Aynı programlara ne yazık ki inşaat sektöründen halkı bilinçlendirecek insanlar, mühendisler, deprem uzmanları davet edilmiyor. Depremden depreme görüyoruz bu insanları ekranlarda. Oysa biz sağlam bir bina nasıl olur ne gibi özellikleri vardır? Sağlam bina nasıl anlaşılır? Gibi cevapların bilincinde değiliz. Ekonomimize uygun bulduğumuz evler tek ölçütümüz. Toprak yapısı müsait olmadığından mezarı bile olmayan yazlık bölgelerin kötü zeminli evlerine çok fazla para veriyoruz. Yağmurlu ve aşırı soğuk havalarda inşaatlere beton döküldüğüne şahit oluyoruz. ‘Bana ne’ deyip şikayet etmeden , yaygara koparmadan geçip gidiyoruz. Pek çoğumuz bunun farkında bile değil. Böylece sahtekarlık, ortamını bulmuş bakteri gibi üzerimizde saltanat kuruyor. Sonra o evler yıkılınca ağlayıp sızlıyoruz. Para için yaşıyor yaşamak için harcamalar yapmıyoruz. Cimri Ayşe Teyze’yi binayı dönüştürme noktasında hiç kimse ikna edemiyor. Yaptırım ve zorunluluğu da olmayınca Cimri Ayşe Teyze’nin kıymetli kesesi ve anılarıyla hep beraber yerin dibine gömülüyoruz.
Mücadele etmek zorundayız diye düşünüyorum. Çünkü biz halkız, bizim yönetenler gibi iyi yönlendiricilerimiz yok. Bir oy hakkımız var sadece. Bu oy hakkını fanatiklikle değil siyasi adayların somut manifestolarına- vaatlerine bakarak bu vaatlere özellikle deprem başta olmak üzere doğal afetlerin yıkıcılığını en aza indirme çalışmaları olarak eklenmesini talep etmenin mücadelesini vermiyoruz. Manifestolarını ölçüt kabul etmiyoruz. Eğer vaatler söylemde kaldıysa bir dahaki seçimde farkındalık kazanmalarına fırsat vermiyoruz.
Şimdi İstanbul merkezli bir deprem kapıda. Etkilenecek bölgeler en kalabalık, sanayinin yığılma gösterdiği şehirler. Deprem olduğunda, bu yetersiz hazırlıkta ve boşvermişlikte tüm ülke vatandaşları olarak en ağır şekilde etkileneceğiz. Söz konusu şehirler bizim gücümüz. Güçlerine zarar gelen ülkelerin durumları da ortada. Korkarım bu sefer 6 Şubat tarihli depremlerde olduğu gibi enkazdan çıkanları ağlayarak alkışlama gibi bir lüksümüz bile olmayacak. Geride kalanlar kıyamet sonrasını işleyen bir bilim kurgu filminin içindeymişler gibi hissedecekler kendilerini. Kargalar, fareler, dış güçler, akbabalar, yağmalar, ölüm kokusu her an tetikte. Sırıtan sakinlikleriyle bizlere hazırlıksız oluşumuzdan ve rahatlığımızdan dolayı mutlulukla şaşırıyorlar. Yeni yılı depremle karşılayan ve takdire şayan önlemleriyle Japonya’ya şaşırmadıkları kadar.
Ayrıca Mersin’de faaliyet gösterecek olan nükleer santral deprem zararlarını önleme açısından yetersiz olan ülkemiz açısından da dünya açısından da tehlike arz etmektedir.
Herkesin bireysel ve ülke olarak önlem alabildiği, yanlışa göz açtırmadığı bilinçli bir halk olmamız dileğiyle.’ Venüs’ün etkileri haftama nasıl yansıyacak’ ilginiz, ‘olası deprem hayatıma nasıl yansıyacak’ şekline dönüşür inşallah. Bu arada 6 Şubat depremzedelerini lütfen unutmayın. Arkadaşınız, dostunuz, akrabanız varsa arayın. “ Nasılsın?” diye sorun. Eminim bu bile size de onlara da çok iyi gelecek. Sevgilerimle…