Umre, Peygamber Efendimizin(sav) beyanıyla sabittir ki, geçmiş (küçük)günahlara keffaret olan bereketli bir ibadettir...İnsanları bir dünyadan alır bambaşka uhrevi bir aleme götürüp orada belli bir müddet yaşatır ve tekrar yurduna getirip bırakır. Şayet umreci, yepyeni bir ruhla donanmış bir halle gelir, yüzünü Rabbine döner, rağbeti rızayı ilahiye yönelik olursa geriye kalan ömründe umre , bedeni ve ruhu ta 'mir etmiş demektir...

Yola çıkmadan önceki duygu, düşünce ve ruhla dönerse Mekke'den ,parasına , emeğine yazık eder, en fazla da beş- on kilo kurtlu hurma , mayalanmış zemzem ve biraz da misvakla , kalbi ve ruhu boş, başı cıbır, ayakları şiş, viral hastalığa yakalanmış bir hâlde döner memleketine...

Türkiye'den gelen hacıların ve umrecilerin düştükleri bir hataya değinmek isterim. Mekke 'ye geldiklerinde bâliğ bir müzahemenin içine düşen ziyaretçilerin dikkatini çeken ilk husus sokakların , caddelerin , yolların temizlik yönünden yetersizliği.. İnsanların giyim-kuşamındaki pejmürdelik vb. şeyler oluyor ...

İlk başta belki bu müsamaha ile karşılanabilir lakin sanki buraya belediyecilik hizmetlerini teftiş gayesiyle gelmiş vazifeli bir baş müfettiş misali yatıp kalkıp eksikleri, yanlışları sayıp dökmenin, halli için birçok öneri dillendirmenin, başka insanların dikkatini de bu mevzuya teksif etmenin kime ne faydası var!!!

Adım attığı ilk günden ayrılacağı güne kadar biteviye Beytül Atîk'in tevhid, kulluk, özgürlük, kardeşlik, eşitlik kokan manevî havasını teneffüs etmeye vakit ayırmak varken başkan adayı imiş gibi belediyecilik konularını Allah'ın evine kadar taşımanın Şeytan'ın oyuncağı olmak manasına geldiğini ne zaman fark kederse böyle insanlar, o zaman seferin hakiki anlamını idrak edebilirler...

Maalesef 2003 yılındaki ilk umremiz hariç, iki -üç umrede biz de aynı vartaya düşmekten kurtulamadık...
Şükürler olsun ki Rabbim bize hidayet yollarını gösterip ,düştüğümüz bu hatalı tutumdan kurtulmamıza yardım etti ve eşyanın hakikatini anlamamızı lütfetti...
Benim ikazlarım Mescidi Haram'ın soğuk ve gri renkli betonla boğazının sıkılması, sürelen inşaat gürültülerinin ibadetlerdeki huşuyu ve sekin eti gideren iz 'acına ses çıkarmayalım manasına gelmez. Benim derdim insanların yeme- içme, giyinme, oturma vb. kültürel halleri, sokakların darlığı, trafik ve insan yoğunluğu, dinlenme yöntemi vb. alanların, göze batmış mertek misali başka şeyleri görmemize mani olmaması amacına matuftur...

2004 'ten beri umre veya hacca gelen Müslümanlara iki konuda ikazda bulunuyorum: Birincisi Kabeyi Muazzam'ayım ilk gördüğünüzde samimi bir aşığın sıcak gözyaşlarını inci mercan misullu dökerek dünya ve ahiret için Yüce Allah'ın rahmet hazinelerinden kendiniz, aileniz, akrabalarınız, komşularınız, Bütün Müslümanlar , milletiniz , tüm insanlık için hayır, salah ve hidayet dileyiniz.. şeklinde.
İkincisi ise burada gördüğünüz kötü şeylerle oyalanmayın, enerjinizi buna harcamayın. Günahlarınızı, itiraf edin, affı mağfiret isteyin, kusurlarınıza pişman olun...Boşa geçen ömrünüze yanın. Rabbinize hiç caymayacağınız bir söz verin...İmanınıza güzel ahlak elbisesi giydirerek çıkın bu kutlu Mabed'den...

Mescidi Haram'ın , Beytullah'ın bizim için ne ifade ettiğine odaklanın; bu kadar insani bir araya getiren o ruhu yakalayıp kendi içsel yolculuğunuzun farkına varın ki yepyeni bir şahsiyetle donanmış bir vaziyette yurdunuza rücu edin....Burada ahlak haline gelen meziyetlerinizi ve ruhu vatanınıza taşıyın, tefrika, ihtilaf ve hizipleşmenin ilacı olan hakiki kulluk ve kardeşlik hisleriyle tazelenen ahdû misakı insan kardeşlerinize ulaştırın.