Hepimizin bildiği gibi geçen aylarda yaşanan ve 10 ilimizi de etkisi altına alan deprem faciasının bir de 30 Ekim günü İzmir'de yaşananlara ışık tutacağım, bu yazımda. İzmir'in Bayraklı ilçesindeki deprem aslında Samos yarımadasının fay hattından kaynaklanan bir deprem. Ancak ne yazık ki o kadar bölge varken Bayraklı'yı yakıp yıkması biraz kaderciliğe çokça da bilime kulak vermediğimizin kanıtı. Bende o depremden oldukça yara alanlardanım. Çünkü deprem benim büyüdüğüm ve o dönemlerde de hali hazırda yaşadığım bölgede gerçekleşti. Bu sebepten dolayı oldukça yıprandım. Evimizden olduk. AFAD ve Kızılay gibi ekiplerin yardımları sayesinde kendimizi biraz olsun iyi hissettik. Tabii gönüllü bir sürü yardımseverleri de asla göz ardı edemezdim. O dönemlerde insani lojistiğin ne kadar önemli olduğunu yaşayarak, görerek bir kez daha anladım. 2018-2019 senesinde tezim hakkında araştırmalar yaparken okuyup geçerdim fakat yaşamak çok çok daha farklı ve iyi ki lojistik var diyorum bir kez daha. Çünkü lojistik ulaşımda, yardımda, her anımızda yanımızda. Sırf ben bu bölümü okuduğum için düşünmüyorum bunları. Çevrem de benimle hemfikirler… Gerçekten kimse o günleri yaşamasın. Tek dileğim. Haydi gelin, o günü, yaşadıklarımı ve lojistiğin kıymetini tarafımdan bir depremzededen anlatayım.

                  Bir sonbahar sabahı. Her şey dünün aynısı. İşe gidenler, kahvaltı yapanlar, hastanedekiler, misafirlikteler, ders çalışan çocuklar, ev işi yapanlar, aile ziyaretinde bulunanlar, alışveriş yapanlar… Ve daha nicesi. Hava güzel. Güneş göz kırpıyor.

               Bizde akşama gelecek misafir telaşı sabahtan başladı. Evdeki işleri hallettik. Sıra alışverişteydi. Saat 14.50 de kasadan ayrıldık. Dükkândan çıktık. 14.51 de yol, ayağımızın altından kaydı. Arabalar sallanmaya başladı. Bir toz bulutu sardı ortalığı. Çığlık sesleri, bağırışlar, ağlayışlar. Telefonlar kilitlendi. Kimseye ulaşamıyoruz. Hemen ailemizin yanına gitmek istedik. 2 dakikalık yolu 15 dakikada zor gittik. Bu arada ben hala durumun ne kadar ciddi ve can kayıplı olduğunun farkında değildim. Taa ki evimizin arkasındaki Emrah Apartmanını yerle bir görene kadar. O anda anladım k ölüm burnumuzun ucunda… İnsanların enkaza “kimse var mı?”, “ses verin!” bağırışları hala kulaklarımda… Ambulansların, sedyelerin biri gidiyor biri geliyor ama maalesef yetişilemiyor çünkü yaşanan tek enkaz orası değil. Aynı anda yıkılan bir sürü yapı, bir sürü bekleyiş. İşte lojistiğe, insani yardım lojistiğine tam da bu anlarda ihtiyacımız oluyor. Acil müdahale edilmesi gereken yere ambulansın gelmesi, yeterince malzeme stoğu olması, ihtiyaç anında kan vs temini. Yiyecek & içecek, giyim, ısınma, barınma, hijyen malzemeleri ve nicesi.

           O geceyi ve sonraki geceleri çocuklarıyla, yaşlılarıyla, bebekleriyle, hastalarıyla sokakta geçiren milyonlarca Bayraklı halkı. Kimi kredi çekip ev sahibi olmak için yıllarca emek verdikleri evlerinin yıkıldığına üzülüyor, kimi yıkılan apartmandan sağ çıkabildiklerine seviniyor.

           Çocukluğumda oyun oynadığım, gençliğimde yürüyüş yaptığım parklar yardıma muhtaç kişilerin yuvalarıyla doldu. AFAD çadırları, Kızılay’ın dağıttığı bir sürü yardımların yanında bir de tüm Türkiye sanki tek yürek olmuşçasına her ilden gelen bir sürü yardım paketleri. Kimi koli koli bebek bezi, kimi koli koli battaniye, kimi koli koli yiyecek, kimi koli koli kömür, kimi koli koli oyuncak, kimi koli koli giyecek. Karınca kararınca büyük küçük demeden yardımlar, yardımseverler.

           Bu durumda benim uzman lojistisyen olarak gözlemlediğim ve uzmanlık alanım olan insani yardım lojistiğinin eksik olan birkaç noktasına değinmek isterim. Yardımsever halkımızdan gelen yardım paketleri belli noktalardan & hublardan karşılanıp o noktalardan ihtiyaç sahiplerine dağıtılmalıydı. O hubları da gösteren tabela, afiş, yazı asılmalı veya kişiler görevlendirilmeli veya internet üzerinden bilgilendirilmeliydi (yardım paketlerinizi X noktasına getirebilirsiniz). Çünkü o kaos ortamında bizzat tarafıma “yardım paketlerini nerelere koyabiliriz?” soruları yönetildi. Kim bilir kaç yardım sever yardım paketlerini ulaştıramadı. Kim bilir kaç yardıma muhtaç kişiler yardım paketlerine ulaşamadı. Örnek veriyorum; hayırsever-yardımsever için ilgili bir internet sitesi oluşturulabilir, hayırseverler oraya bağış yapacakları ürünlerin cinslerini, miktarlarını, kaç gün içinde ulaştıracaklarının bilgilerini girebilir, ve yardım maline en yakın hubın adres bilgilerine ulaştıktan sonra yardım paketini yetkililere iletebilir ve son adım olarak da sistem üzerinden o yardım paketinin ilgili kişilere ulaşıp ulaşmadığını öğrenebilir. Böylelikle hem yardımseverler yardımlarını daha sağlıklı iletebilirler hem de yardıma muhtaç kişiler ihtiyaçlarını karşılayabilirler.

          Bir başka nokta da depremin ilk 1-2 saatinde enkaz altındaki kişilere yardım eden sağlık ekiplerinin malzeme eksikliği. Sedyeler, ilk yardım gereçleri… sizce 7 katlı 24 haneli bir binanın acil müdahale anındaki malzeme stoğu ne kadar olmalı? Bunu biraz düşünün.

         Değerli okuyucularım; depremin üzerinden neredeyse 2.5 yıl geçmesine rağmen İzmir'de hala depremden izler devam ediyor. Dilerim ki konutlarımız depreme uygun olacaktır/uygundur. Ve böyle ani gelişen doğal afetlerde hepimiz kendimize düşen payın bilincinde oluruz ve lojistik alt yapımız buna müsait olur. Unutmayın! Deprem değil bina öldürür.

Kendinize her daim iyi davranın ve beni takipte kalın.