Alafranga züppe karakterinin ilk örneklerinden biridir Bihruz Bey. Ve birçok yönden Ahmet Mithat Efendi'nin Felatun Bey'le Rakım Efendi adlı romanındaki Felatun Bey karakteriyle benzerlikler gösterir. İleride gelecek Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Şık (Şatırzâde Şöhret Bey) ve Şıpsevdi (Meftun Bey) romanları da o sıralarda çokça konu edinilen aynı züppe tipi üzerine kurgulanmıştır.
Araba Sevdası, Recaizade Mahmud Ekrem'in (1847-1914), 1898 yılında yayımlanan romanıdır. Eser, Türk Edebiyatı’nda ilk realist roman örneği olarak kabul edilmektedir. Aslında Ekrem, o zamana kadar romantik akımın en güçlü temsilcilerinden biriydi ve gerek Zemzeme’ler gerekse Şemsâ ve Muhsin Bey adlı eserleriyle romantik ekole bağlı örnekler vermişti. Bihruz Bey tam da dönemin burjuva gençliğinin olması gerektiği gibi Fransız kültürüne hayran züppe bir gençtir. Ona göre Türkçe kaba ve yetersiz bir dildir. Türkler kaba ve medeniyetten yoksun insanlardır. Türkçe gerekmediği sürece konuşulmamalıdır. Ama o dönem yüksek memur ve tüccar çocuklarının genelinde olduğu gibi Fransızcaya da hakim değildir ve Türkçe Fransızca karışımı bir dil ile konuşur. Öyle ki doğru dürüst Fransızca şiir çevirisi bile yapamaz. Ayrıca Bihruz Bey mirasyedi bir gençtir ve hayatı lüks alafranga kıyafetler ısmarlamak, kır kahvelerinde ve mesire yerlerinde lüks arabasıyla gezmekten ibarettir. Yine Bihruz Bey'in diğer bir karakteristik özelliği ise istediği her şeye sahip olması ve bunun verdiği şımarıklığın pençesinde olmasıdır ki hikâyenin ana kısmı da biraz da bu konu üzerinden gelişir. Bihruz Bey yine bir açıkhava eğlence yerine (park diyebiliriz fakat giriş ücretli bahçeli havuzlu bir mekân) eğlenmek lüks kıyafetleri, lüks asaları ve gayet pahalı olan at arabası ile caka satmak için gitmişken; yine kendisi gibi gayet lüks bir araçtan lüks kıyafetlerle inen iki kadın görür ve birden bu kadınların birine aşık olur. Bihruz Bey aslında kadına aşık olmaktan ziyade kendi kafasındaki kadın modeline âşık olmuştur. Olaylar gelişirken kadınların aslında arabayı şans eseri bulmuş gayet sıradan insanlar olduğu, hatta aşık olduğu kadının eşinden ayrıldıktan sonra o zaman için kötü addedilen bir kadınla gezen taze bir dul olduğu ortaya çıkar. Bunu öğrendikten sonra Bihruz Bey olay yerinden koşarak uzaklaşır ve roman biter.
Hikâyede dönemin entelektüel çevresi sayılabilecek jöntürklerin "zengin çocuklarına" ve yüksek memur çocuklarına ağır eleştirilerde bulunulmaktadır. Kitap sıradan bir aşk hikâyesini anlatmakla beraber, dönemin gerçeklerine ayna tutar. Recaizade Mahmut Ekrem Bey kendisi ile ilgili bir özeleştiri de yapar satır aralarında. Çünkü kendisi de o dönemin aydınlarındandır. Sonuç olarak bu hikâye aslen Bihruz Bey‘in Periveş Hanım'a olan aşkının anlatılıyormuş gibi göründüğü bir eser olsa da gerçekte o dönemin toplumu ile ve sosyal yapısı ile ilgili önemli eleştiriler yapmaktadır. Araba Sevdası, göstermelik bir aşk hikâyesi ekseninde dönemin üst tabakasının yaşantısını eleştiren önemli bir eserdir.
Roman, dönemi İstanbul'unda görülen kimi cahilce davranış kalıplarını, eğlence ve zevk yaşamını anlatmaktadır. Osmanlı yenileşme hareketleri çerçevesinde Tanzimat'la birlikte Batı'ya açılan Osmanlı Devleti'nde yaşanan batılılaşma sürecinin yanlış özelliklerinin vurgulandığı yapıtta, Bihruz Bey ve onun romantik aşkı konu edilmiştir. Romanda Bihruz Bey karakterinden hareketle batılılaşmayı anlamayan tip eleştirilir. Bihruz Bey, az buçuk Fransızcasıyla berberler, kunduracılar, terziler ve garsonlarla konuşmayı, araba kullanmayı ve şık giyinip kendine bakmayı marifet bilmekte ve komik durumlara düşmektedir.
Ben daha önce eski dildeki bir metnini okumuştum. İçinde yer alan (yarım yamalak) Fransızca ifadelerin ne anlama geldiğini anlayamadığım için pek çok inceliği kavrayamamıştım. Bu kez Can yayınlarından ve Necati Tonga tarafından günümüz Türkçesine aktarılmış metni okudum. Tonga, metin içindeki Fransızca kelimeleri/cümleleri de dipnotlarla açıklamak inceliğinde bulunduğu için daha nitelikli bir okuma ve daha derin bir kavrama yaşadığımı söyleyebilirim. Ayrıca bu nüshanın içinde döneme dair resimler ve fotoğraflar da yer alıyor.
Bihruz Bey’in araba edinmesini ve moda kıyafetlerini anlatan bölümden bir tadımlık;
“Çamlıca Millet Bahçesi’nin açılacağını yakınlığı sebebiyle elbette herkesten evvel haber alan Bihruz Bey Mart gelir gelmez annesini zorlaya zorlaya yazlığa taşınmaya razı etmiş ve köşke taşınmalarının ertesi günü hemen jarden püblik’e aceleyle girip içini ve dışını kontrol ederek buranın pek alamod ve özellikle kendi arzusu yönünden süslerini göstermeye pek favorabl bir promenad yeri olacağını anlayınca ekipaj’ına biraz daha süs vermek için Beyoğlu’nda sağladığı bazı vasıtalarla Bender fabrikası üretiminden olmak üzere gayet hafif ve zarif bir arabayla mevcutlarına nispeten ikişer parmak daha boylu bir çift eğitilmiş Macar araba hayvanı ısmarlamıştı. (…) Araba gerçekten o senenin moda rengi olan gayet açık tatlı sarıya boyanmış, yan tarafları beyin isim ve mahlasının ilk harflerini içeren yaldızlı birer markayla süslenmiş, tekerleklerinin çubukları incecik fakat kendisi ziyadesiyle yüksek, zarif ve nazik ve basit bir tabirle kız gibi bir şeydi. (…) Mevsimin modasına göre bazen koyu bazen açık renkte dar elbisesi, bal renginde eldivenleri, ufarak fesiyle yan taraftan simasının bir yarısı Frenk gömleğinin dimdik duran yüksek yakasıyla örtülmüş, bileğinden aşağı ellerinin yarısından ziyadesi yine o gömleğin uzun kolları içinde saklanmış olduğu halde Bihruz Bey arabanın ön tarafında bulunarak hayvanların terbiyesini tutar.”
Recâizâde Mahmud Ekrem’in Tanzimat’tan sonraki yıllarda İstanbul’da görülmeye başlanan alafrangalaşma merakını tenkit ettiği romanı hem kendine özgü eleştirileriyle, hem de kendisini takip edecek haleflerinin daha iyi anlaşılması için dikkatle okunması gereken bir eser.
Metin içinde Türkçe okunuşları ile geçen Fransızca ifadelerin özgün yazılışları ve anlamları:
Jarden public: Umumi bahçe
A la mode: son moda
Favorable: Uygun
Promenade: Gezinti
Equipage: Araba takımı