Kırşehir’in Eski otobüs şoförleri.

     Yıllar çabuk geçiyor.

     Bundan elli yıl öncesinde ne yollarımız böyleydi nede taşıma araçlarımız. Türkiye’nin nüfusu ve kullandığımız araçların sayısı azdı. Şehirler arsı taşıma otobüslerle olurdu. Seyahat ettiğimiz araçlar Bugünkü gibi lüks klimalı akılı araçlardan değildi. Kışın camlar buzlanır yazın sıcaktan camlar açılırdı. Kış aylarında klimalar zayıf olurdu içerisi tam ısınmaz seyahat edeceklerin yanında batta nesi hazır olurdu. Yazın yine çok sıcaktan yolcuların yelpazesini yanında getirirdi. Geçen gün altmışlı yetmişli yılların kaptanı şoförü ustası abimle muhabbet ediyordum. Konu döndü dolaştı eski şoförlük anılarına geldi. Yılların usta şoförünü çocukluk yıllarından beri tanırım kamyon ve otobüs kullanırdı. Konuşmasında Bizim zamanımızda şoförlük ustalıktı der. Lastik patlar tamir ederdik, şanzıman, diferansiyel, motoru bile yaptığımız günler olurdu. O zaman ki şoförlerin bir lakabı da “Usta” idi. Çünkü gerçekten usta idiler. Motor konusunda uzmanlardı. Yolda kalmak, tamirci çağırmak diye bir şey söz konusu olmazdı.

      Bugün araçlar lüks şoförler direksiyoncu.

O yıllarda her kamyon şoförünün ve otobüslerin meşakkatli yolculukların çilekeş muavinleri vardı. Bunların çoğu okuma yazma bilmedikleri için ehliyet alma şansı bulamamış yaşı da bir hayli geçkin insanlardı. Araç kullanmada ve kaptan yardımda usta insanlardı.

Birgün Ankara seferindeyim arka taraftan gelen bir koku hissettim.

Muavini çağırdım ve bir oda spreyi verdim. “Oğlum arkada bir koku var, bu spreyi sık” dedim.

       Muavin en arkadan başlayarak işe koyulur, bu arada kokunun kaynağını da araştırmakla meşguldür. Arka beşlide oturan bir vatandaş ayakkabılarını çıkarmış, bağdaş kurmuş elinde sigarası ve evinde oturur gibi sere serpe oturmaktadır. Kokunun kaynağını bulan muavin, önce havaya doğru sıktığı spreyi bu kez o yolcunun üstüne doğru ve bol miktarda sıkar. Bunu gören yolcu safça şöyle der; “Mavin beg, sen yanlış yapıyorsun, sen bizde bit mi var sanıyorsun” … demiş.

       O dönemler, yolcu ve şoför arasında değişik bir ilişki vardı. Yolda fıkralar anlatılır, sesi güzel yolcular şarkı söyler kısacası gülüştüğünden neşe içinde bir yolculuk yapılırdı. Yolar uzun ne televizyon vardı ne internet radyolar bile doğru dürüst çalmazdı. Ne varsa yetenekli yolculardan vardı.

       Arkadaşımız otobüs Şoförlerinden, Hım hım Mehmet vardı başına İzmir seferinden dönerken bir olay gelir. Afyon’dan sonra yol üçe ayrılmaktadır. Yolun biri Ankara’ya öteki Eskişehir istikametine gitmektedir. Düz gidildiğinde de yol sizi Sivrihisar’a götürmektedir. Saat gece yarısına yaklaşmışken şoför Hım Hım Mehmet, Ankara yoluna dönecekken bir anlık dalgınlıkla Sivrihisar yoluna girer. İşin tuhafı kendisinde yanlışlığın farkında değildir. Bir süre sonra Sivrihisar’ın caddelerinde bulur kendini ve karşısına Sivrihisar’ın kayalıkları çıkınca durur el frenini çeker ve yolculara dönerek; “Sayın yolcular, buraya kadar, maalesef yol bitti” der. Eski şoförler gerçekten yaratıcı insanlardı… Şu anda bu yazıyı okuyanların birçoğunun yolculuk ettiği, birçoğunuzun anısı olduğu, ismini duyunca anımsayacağınız, birçoğu rahmetli olan eski şoförlerimizi bir bir hatırlayalım. Bir de anılması gereken meşakkatli yolculukların çilekeş muavinlerinde unutmayalım.