Maalesef, Türkiye’de SİYASET diye bir meslek yaratılmış.

İçine giren işini de aşını da eşini de buluyor.

Siyasetin içinde değil dışında duran ise yabancı dili varmış yüksek lisans en yüksek dereceli prestij okul mezunu olsa da iş bulma şansı yok.

Ne zaman siyasetin mesleğine takılıyor işte o zaman kapılar açılıyor.

Makam elde ediyor yükselme ise kendiliğinde geliyor.

Ticarette ise krediler, yatırım kapıları açılıyor.

Banka kredileri en düşük şekilde imkân veriliyor.

Siyasetin mektebine kayıt olanlar ise devlet ihalelerini kapıyor.

Yurt dışında okuyacağım, dil öğreneceğim diye ömrünüzü vermeyin iktidarların siyaset mekteplerine kayıt olun.

Önce işe gençlik kollarında başlayın.

İşiniz, aşınız, eşiniz hazır.

Hiçbir eğitim almanıza gerek yok.

Kim olduğunuz, ne olduğunuz, kabiliyetiniz, tahsiliniz değer ve çizgilerinizin hiç öneminin olmadığı sorgulanmadığı bir meslek.

Genel ve yerel siyasette abileriniz varsa tepeden inme, liyakat sizce o kutsal makamlara onları getirip utanmadan monte edebiliyorlar.

Bazı namuslu, gururlu, alın teri ile tırmalayarak gelmiş dürüst siyasetçileri tenzih ediyorum.

Onların sayısı da bir elin beş parmağı kadar diyelim.

Seçmen seçilmişe saygı duyuyor.

Seçilmiş seçmenine tepeden bakıyor.

Sorgulamadan sandıkta oy veren, karar verici seçmenler ise oy verdiklerinin peşinden gidiyor, karşılarında el pençe randevu alma peşine düşüyorlar.

“Siyasetçi babaya oğlu baba neden insanlara eğiliyorsun, el öpüyorsun dediğinde, oğlum sabırlı ol seçildiğimde onlar benim önümde beş yıl eğilecek ve elimi öpecekler” demiş.

Bugün öyle olmuyor mu, seçimde iki ay el öpenler beş yıl el öptürecekler.

Ankara’da ya da başkanlık koltuğuna oturanlara ulaşana aşk olsun.

Seçimlerde kapıları aşındıran siyasileri seçimden sonra ara ki bulasınız. Tepeden bakan, telefona çıkmayan, bencil, insanlara dönüşüyorlar.

Tabi ki suçlu onlar değil onlara oy veren sizlersiniz.

Bu düzeni değiştirmek seçmen olarak sizlerin elinizdedir.

Bülent Ecevit, 1997 yılı seçim kampanyasında, "Bu düzen değişecektir" diye hararetli bir şekilde konuşuyor...

Ecevit "bu düzen değişecek" deyince, bir vatandaş "düzen hayatından memnun, düzülen ne zaman değişecek?" diye soruyor!

Peki!

Bizdeki "düzen" kimdir?

Düzülen kimdir?

Bu "düzen “in tarihsel süreci nasıl gelişmiştir?

Toplumun başına nasıl bela olmuştur?

Ve hala nasıl oluyor da "sandık “onlarca kez önünüze geldiği halde tepenizde kalabilmekteler!

Kıymetli seçmenler, lütfen artık kendinize gelin.

Patron, karar verici sizlersiniz.

Bunu böyle bilin.

Lütfen unutmayın sizler sandıkların patronusunuz.

Onlar siyasetten sizlerin sırtından geçinen aslında gizli işsizlerdir.

Vergilerinizle maaşlarını ödediğiniz vekili, belediye başkanını gözünüzde büyütüp ilahlaştırmayın.

En büyük sandıkların patronu sizlersiniz.

Parti ve kişi ayrımı yapmadan söylüyorum.

Hangi parti olursa olsun, muhalefetin iktidar olduğu yerelde de durum aynıdır.

Partiniz, sizlere aday vekili ve aday belediye başkanını kendi çıkar menfaatleri için tepeden inme diretiyorsa, seçmenini ikna etmiyorsa, söz hakkı vermiyorsa, emrivaki olarak biz yaptık oldu diyorlarsa ders verip onları sandığa gömmelisiniz.

Siyaset Meslek değil, yakını, çevresini aveneleri ile birlikte zenginleştirme aracı hiç değildir.

Siyasetçiler halkın seçmenin hizmetkârıdırlar.

Bu tersine dönmüş seçilmiş seçmeni kendilerine hizmetkâr etmiş.

Düzülenler değişmediği sürece daha çok düzen değiştirmeye gelenlerin hizmetkârı olmaya devam edersiniz.