Sami Paşazade Sezai  (1859-1936), Türk gerçekçi öykücü, romancısıdır. Türk edebiyatının ilk gerçekçi romanlarından birisi olma özelliğiyle edebiyat tarihinde büyük önem taşıyan Sergüzeşt adlı romanın yazarıdır. 1892'de yazdığı Küçük Şeyler ile Türk edebiyatında modern öykücülüğün kurucularındandır. Romanının getirdiği ünle hikâyeci yönü gölgede kalmış olsa da hikâyecilik yönü çok güçlü bir yazardı. Küçük olayları konu alan hikâyeleri ile kısa hikâye türünü, Türk edebiyatına soktu. Tanzimat döneminin en genç yazarı olan sanatçı, “Küçük Şeyler” adlı kitabı ile Servet-i Fünûn yazarlarını etkiledi. Namık Kemal’in etkisiyle birçok hikâyesinin dilini süsledi, uzun cümleler kullandı. Yazılarında romantizm ile realizmi birleştirdi. “Sanat için sanat” anlayışıyla eserler verdi. Konularını her zaman yerli hayattan seçti.

İş Bankası Türk Edebiyatı Klasikleri serisi içinde bulunan okuduğum baskısı, nitelikli bir çalışmanın ürünü. Salih Bora, orijinal metni bugünün diline çevirmiş, bunda da çok başarılı olmuş. Değerli okurlarım, kişisel tercihim bugünün anlayabildiğim dili ile eski dilde yazılmış metinleri okumaktır. Bu köşede eski dilde okuduğum kitapları da sizle paylaşacağım ama tamamını anlayabildiğim metinleri kavramam ve okuma hızımın düşmemesi, sözlük kullanmak zorunda kalmamak ve özellikle de mesleği edebiyat olmamanın getirdiği hareket kabiliyetinden istifade etmek arzularım beni bu doğrultuda tercihe yönlendirdi. 54 yaşımda bu metinleri okumam, önemli bir oranda nitelikli güncel dile adapte edilmiş metinlerin sayısının artması ile mümkün olabildi.

Sezai bu eserinin önsözünde, neyin anlatıldığının değil, nasıl anlatıldığının önemli olduğunu belirterek hikayenin gücünün ayrıntılarda gizli olduğunu belirtmekte. Ayrıca güzel yazıldığı sürece basit konuların bile önem kazanacağını ekliyor. Bu son açıklama, tamamen Küçük Şeyler isimli kitabımızın içerine işaret etmektedir. Sıradan insanların başına gelmesi olası olayları, acıları, ümitleri, hayal kırıklıklarını vb. durumları ve bunlar karşısındaki duyumsamaları anlatıyor. Çevre ve kişi tasvirlerinin güzelliği ile okuyucuyu anlatının içine alıveriyor. Tamamı dokuz adet kısa öykü (ikisi çeviri olmak üzere) içeren bu kitap, Sergüzeşt romanını okumadan önce kısa anlatı ile Sezai’nin ulaştığı düzeyi anlamak için çok faydalı bir metin. Hikayelerin isimleri; Bu büyük adam kimdir?, Hiç, Kediler, İki Yüz Elli Kuruşa Bir Asır, Düğün, Bir Kitabe-İ Seng-i mezar, Bir Mezartaşı Yazıtı, Arlezyalı ve Pandomima’dır.

 

İlk baskısı 1891 tarihinde yapılan bu eserin Sami Paşazade Sezai’den sonra gelen yazarlar üzerinde de önemli etkileri olmuş. Bakınız Halit Ziya Uşaklıgil, bu eser için ne demiş: “Küçük şeyler beni çıldırttı. Sanat heyecanlarımın içinde bu kitaptan duyduğum zevke, sevince yetişebilecek bir duygu bilmiyorum.”

Haydi bu güzel öykülerden birkaç tadımlık alıntı yapalım.

İki Yüz Elli Kuruşa Bir Asır’dan; “Şu gerçeği itiraf etmeliyiz ki bizler çoğunlukla en uzak bir yerde bulunan bir ailenin özel hayatını bildiğimiz halde oturduğumuz yerin bir saat ötesini bilmeyiz. Gerçak! İnsan Çamlıca tepesinin o eteklerinde etrafa göz gezdirdiği zaman Boğaziçi’nin iki tarafındaki yeşil sahilleri dolaşarak akıp giden suları, en sevdalı heyecanlardan, en gizli düşüncelerden, en sessiz rüzgarlardan, en hassas bulutlardan, en hafif renklerden en büyük alemlere kadar kainatın bütün güzelliklerini gösterir”.

Düğün’den; “Ah kadınlar! Anlaşılmaz bir muamma… Bazen vahşet ve şiddeti zayıf okşayışlara, küçük iyiliklere tercih ederler”.

Hiç’ten; “Yirmi yaşındayken yaratılışın bir mucizesi olan böyle bir tebessümün karşısında hiç bulunmadınız mı? (…) Biçare genç kendisi ile eğlenildiğini anlayarak ilk defa kızın yüzüne büyük bir dikkatle baktı. Hayaller çağı olan yirmi yaşın en dehşetli darbesi… Meğer aklını başından alan bu tebessüm, kızın o küçük, o güzel ağzının bütün üst dudağının biraz kısa olmasından kaynaklanıyormuş. Meğer o eşitlikçi tebessüm kendisine değil, bütün aleme, bütün eşyaya imiş. Yirmi yaşında olmadığımız halde bizler de mutlu olduğumuz anları gözden geçirsek, bütün kainatın karşısında titrediği şu kelimeye ulaşmaz mıyız? Hiç!”

Güneş sisteminin özelliklerini anlatmakla, mikroskobik bir böceğin kalbini incelemenin edebiyatça bir olduğunu belirten Sami Paşazade Sezai, bu öykülerinde konularına göre şeffaf, huzursuz hatta yerine göre iniltili bir anlatım tarzı kullandığını ifade ediyor. Böyle bir kıymetimizin böyle güzel öykülerinin hayatımıza harikulade tatlar katacağı malumunuzdur. Muhabbetlerle…