Uzaklardan gelen davulun sesi sahura kaldırıyordu herkesi..
Ben hastahanede yatan annemin yanında refakatçi kalmıştım, abilerim Yaşar ve Celal iyice yaşlanmışlardı artık, gerçi benimde pek ele avuca gelecek yanım kalmamıştı ama bizleri büyüten, çileler çeken canım annem şimdi bakıma muhtaçtı…
Üzülüyordu bu durumuna bazen, " sende git evine dinlen guzum" derdi ama bir kuzu anasını nasıl bırakır..?
Pencereden gelen hafif yaz serinliğine karışan ramazan davulunun sesi ve ağaçlardan gelen o güzel kokular beni dinlendirirken geçmişe uzun bir yolculuğa çıkartmıştı…
"Kızım mabiyende kapının yanındaki çömleklerin önündeki un torbasından iki taşım un getir ne yiyecek bu horanta sahurda" dedi annem, unu getirdim hemen hamur teknesine dökdürdü, mayayı kattı birazda süt, hamur yoğrulunca kapattı üzerini güzelce..
Zor işti ev kadınlığı, hamurdan sonra yarım gözer çir getirip ısladı ve güzelce kaynamaya ocağa koydu annem, Celal abim biraz boğazı büyüktü "mutfağa geldi testiyi tuttuğu gibi tepesine dikti dikti amma annem, " lan emmisi kılıklı sana kaç kere dedim şu desdiyi depene dikme diye " demesiyle abim başına gelecekleri bildiği için hemen anamın boynuna boğazına sarılıp" canım anam deyip iki öptümü bizim ananın sinirleri Toklumen'deki sandallar gibi suya inerdi .. Hızını alamayan abim " ana bugün ilk sahur geceye bi erişte kavursan he anam" demesin mi? Benim ağız açık olanları izliyorum, ama anam " bi bilmece soracağım bilirsen yaparım" dedi, "Tıngır elek tıngır saç, elim hamur karnım aç" abim hemen atladı "mısır patla" anam kafayı salladı, abim "çeteneli kavurga", anamda yine çıt yok, abim "ana amma uzattın gı" deyip surat asınca annemde "bilemedin oğul nörüm" dedi, abim boynu bükük çıktı çıkarkende bağ sepetindeki elmadan bi tane alıp kütür kütür yeyip sokağa gitti…
Sokak derken şimdiki soğuk sokaklardan değil, soğuk derkende bildiğimiz soğuk değil, insanlığın, arkadaşlığın, komşuluğun olduğu sımsıcak sokaklar…
Nihayet davulcu gelmişti, gecenin sessizliğini bozmuş, ışıklar teker teker yanmaya başlamış sahur hazırlıkları ve tatlı bir telaş…
Sofrayı hazırlamıştık, babam yerini almış abilerimde gözlerini ova ova sofraya yanaşmışlardı, ama babam " bereketsizler yüzünüzü kim yıkadı huriler mi yoksa" diye çıkıştı abilerime, ama uykulu uykulu babama bakıp " ooo hemde kaç tanesi yıkadı" dedi, Yaşar abim, bu arada annem elindeki sahanlarla geldi " hadi bakalım akşam ki bilmecenin cevabı neydi" diye Celal abime " Tıngır elek tıngır saç, elim hamur karnım aç "diye bi daha sordu,babam pos bıyıklarının altından gülerek" Ramazan gelince oruç tutmaya başladık " dedi iki abim birbirine bakarak ikisi birden" ramazan " diyerek anneme döndüler, annemde" hadi bildin bakalım "diyerek mutfaktan tereyağlı erişteyi getirdi, bi taraftan çığırtma, bi taraftan erişte abilerimin yüz yıkama olaylarını unutturmuş, çığırtma, çömlek peyniri, üzerine çir hoşafı, yarın kimin umurundaki susuz kalmak…
Rahmetli babam nerede bi iş var oraya gider günlük kazanır günlük yerdik, öyle emekli olmak, emekli maaşı rüyalıktı.
Akşam parayı getirir anneme teslim eder, annemde evi çekip çevirirdi, sabah olunca " hava ısınmadan çarşıya gidelim alacaklarımızı alıp gelelim" diyerek, çarşıya indik ikimiz, babam ramazanda bamya yemeğini çok severdi, bamya aldık, kadayıfçı Ali amcadan kadayıf alıp eve döndük tabir caizse hışımız çıkmıştı..
Bizimkiler yani abilerim daha yatma derdindelerdi, anam bunların üzerine yürüyüp "orucu yatmayla mı tutacaksınız kalkın bakayım" diyerek ahırdaki ineklere gönderdi, her evin bir iki ineği olurdu, bunların yanında ramazan için beslenen bir ikide koyun olurdu, ramazana yakın kesilir, etleri haşlamalık, kavurmalık, sulu köftelik ayrılır, bi iki kangalda sucuk yapılır kayıt damına konurdu, en çokta sövürmelik et hoşuma giderdi, bide sızgıt, yufkayla soğanla dürüp yemek….
Ama kaç kere yerdik ..!
Belkide azlıktan tatlı gelirdi , şimdi yapıyorum ne tadı nede tuzu var …
Annemin et tahtasında dövüp kıyma haline getirdiği etten yaptığı sulu köfte, su börekleri, ayva boranisi, çirleme, çullama, tuvallak (yalancı köfte), soğuk ayran çorbası, keşkek, çömlekte kuru fasulye, tandırda çömlek paça ve daha neler neler…
Şimdi hastahane köşesindeyiz…
O fişek gibi, hiç yaşlanmayacak zannettiğim annem gözlerimin içine bakıyor, masum, yeni doğmuş çocuklar gibi….
Yüce Allah bizleri ana baba hakkı bilen, saygılı nesillerden eylesin . (AMİN)...