Yağmuru aşiret köyleri diğer köylerden biraz farklıydı.

Aşiretin ileri Maraş bölgesinde Anadolu’nun içlerine doğru göç etiklerinde sırtlarına dağlara dayamışlar.

“Ferman padişahınsa dağlar bizim demişler.”

Ovaya inmemişler.

Dağların gölgesinde yaşamışlar.

Aşiretin geçiminin ekseriyeti hayvancılık üzerineymiş.

Çocukluk yıllarımızda köyümüzün geneli hayvancılıkla uğraşırdı.

Tarım arazisi çok değildi.

Yaylım dediğimiz mera alanları çok geniş olmasında hayvancılık mesleği gelişmişti.

Sonra ki yıllarda Köyde nüfus artıkça köyün gençleri gurbete çıkıyor.

Bizim aşiretin çoğunluğu Ankara ya gidermiş.

Ankara başkent olmuş göç alıyor resmî kurumlar yapılıyor.

İş gücüne ihtiyaç var.

Her alanda çalışacak insan gücüne ihtiyaç duyuluyor.

Bizim köydeki gençler inşaatlarda çalışmaya başlıyorlar.

Daha sonraları Avrupa işçi almaya başladığında.

Köyümüz Kurt beli Yeni yapanda ilk Almanya’ya giden rahmetli babam İbrahim’di.

Köyün ne kadar genci, orta yaşlısı dememiş hepsini yanına çağırmış onları barındırmış yardım edip işçi etmiş.

Daha sonra şehirlere göç başlıyor.

Bugün köyde sayılı birkaç oturandan başka kimse kalmadı.

Almanya çıkmadan önce hayvancılık köyümüzün vazgeçilmez geçim tarzıydı.

Her ev yazın biriktirdiklerini kışa hazırlık yaparlardı.

Ev halkına ve misafire ikram edilmek üzere yaz aylarından bütçesine göre kısır inek, koyun, keçi besler, ekimden sonra keserek kış için?

Kavurma yaparlardı.

Kesilen inek veya tosun, koyun, keçi evin mali durumuna ve nüfus sayısına göre değişir bazen çok büyük hayvanlar beslenir, kesilirdi.

Kesilen hayvanın etleri kemikleri ayrı kurutulur, çorbanın ve yemeklerin içerisine konurdu.

Kemiklerden ayrıldıktan sonra Kuşbaşı etler doğranır, kazanlarda kavrulduktan sonra yuvarlak kalıplar halinde donması sağlanırdı.

Kalıba dökülürken, içine asmak için ip konulurdu.

Etler donup kalıp halini alınca artık kaç kalıp çıkarsa.

Üzerine tülbent örtülerek, evliklerin tavanına yani astar diye tabir ettiğimiz ağaç yuvalamalara boy ulaşacak hizada asılırdı.

Gizli olarak, mutfağa girip, uzanıp asılı kavurmadan bir miktar kesip ekmeğin arasına dürüp yerdik

Kavurma çok tatlı olurdu yufka ekmeğin arasına dürüm yatınız mı dadına doyum olmaz dı?

Biz de çocukken yapmışızdır.

Kavurma çok kıymetli olduğu için çocukların öyle olur olmaz zaman ulaşması bazen engellenir, ?

Çocukların uzanamayacağı yüksekliklerden asılırdı.

Belki bir misafirin nasibidir.´ diye muhafaza altında tutulurdu.

Bu etler aynı zamanda yemeklerde kış boyunca kullanıldığı gibi, hazır bir yemek olması bakımından gelen misafirlere hemen kavurmadan faydalanarak yemek yapılırdı.

Kavurmanın donmuş hali sofraya konulduğu gibi eritilip yumurtalı kavurma, pilavın üzerine veya yemeklerin içine katılırdı.

Bugün kavurma diye satılan etler o tadı vermiyor.

Ya bizlerin damak tadı değişti ya da etlerde sorun var.