Öğleden sonra Mescid-i Haram'ın etrafına ilave edilen kapıları, izin verilen iç yapıları ve tadilatları,yıkılan yerleri,inşaatı devam eden durakları , tren istasyonunu , yıkılan binaların yerinde yükselen otelleri gözlemledim bir müddet...
Yirmi yıl önce Riyad Uluslararası Türk Okulu'nda öğretmen iken okulun rehber öğretmeni Halil hocanın delaletiyle gelip ilk defa gördüğüm Kabe ile şimdi görmek için ihrama girmek zorunda olduğum Kabe'de şahit olduklarımı dile getirme hususunda meramımı ifade edecek cümleler kurmakta zorlanıyorum...
Cidde Uluslararası Türk Okulu'nda müdürlük vazifesini deruhte ettiğim dokuz yıl önce bıraktığım Mescid i Haram'dan bile sadece tüm sadeliğiyle ve doğallığıyla insanı cezbeden,kendisine hayran bırakan Kabe kalmış otantik olarak.
Mekke'yi çevreleyen kocaman, sert , granit dağlar yirmi yıldan beri biteviye parçalanıyor, oyuluyor hala bitiremediler...Mekke mekanları,tarihi, dağları, ovaları, ağaçları, bitti örtüsü ve mağaralarıyla bir bütündür...Dini anlamı ve mekaneti , tarihi ve coğrafyasıyla sıkı bir irtibat halindedir...
Korkum o ki bir zamanlar Kütüphane olarak kullanılan Resulullah'ın doğduğu evin akıbeti de koskoca Ebu Kubeys Dağı'ndan ve ecdat yadiğârı Osmanlı eseri Ecyad Kalesi'nden farklı olmayacak.Zira o kadar inşaatın içinden sadece Mekke Kütüphanesi tabelasıyla tek başına kalmış durumda...Suudilerin insafına kalmış, kaderini bekliyor...
Resulullah'a " yakın aşiretini uyar!" emri gelince onları İslam'a davet etmek gayesiyle çıktığı Ebu Kubeys Dağı'nın üzerine kondurulan Kraliyet Sarayı, Ecyad Kalesi üzerine dikilen lüks oteller , alışveriş merkezleri,bazılarının Hubel dedikleri Zemzem Tower ve tepesindeki devasa saat, işçilerin,iş makinelerinin ve vinçlerin yıl boyu çalıştığı Kabe'deki bir türlü bitmeyen inşaat manzarası...
Mazi kızgın, istikbal endişeli;insanlar bıkkın, hacılar şaşkın, mu'temirler çaresiz ümmet suskun,Müslümanlar ilgisiz, Mekkeyi Mükerreme çok yorgun...
2003'ün Aralık ayında geldiğimizde Halil hoca bize;" Hep beraber durup aynı duayı etmeyelim. Herkes tam Kabe'yi rahatça görebileceği bir nokta belirlesin ve içinden geldiği gibi güzelce dua etsin...Biiznillah yapacağınız dualar Allah katında makbul olur...Binaenaleyh bu ruhla , bu hissiyatla Allah'ın nihayetsiz rahmet hazinelerinden isteyin. Bundan sonra onlarca defa Kabe'ye geleceksiniz fakat aynı ruhla aynı duygu yoğunlaşmasıyla bulamayacaksınız kendinizi...İnsanlar mataf alanındaki insan seline katılırken kuşlar havada daireler çizerek uçuyordu. Gördüğümüz her şeye aynı zamanda ulaşabiliyorduk da...Dileyen tavaf yapıyor, dileyen Hacerül Esved'i öpüyor, dileyen Kabe'nin örtüsüne sarılıyor, dileyen Multezem de boynu bükük dua ediyor, dileyen de Kabe'nin kapısında tazarru ve niyazda bulunuyordu...
2012'den 2015'e kadar Cidde Uluslararası Türk okulu'nda çalıştığım dönemde de aynı rahatlık mevcuttu.Kalenin örtüsünü , kapısını ,taş duvarlarını öpüp ağlamak,karşına oturup saatlerce seyredip tefekkür etmek , insanları müşahede etmek , bütün nimetler için hamd û senâda bulunmak, Hicri Ismail'de Makamı İbrahim'de namaz kılmak, Kuran-ı Kerim okumak, kulluktaki kusurlarımızı itiraf ederek Allah'ın evinin eşiğine yüz sürmek... ve daha aklıma gelmeyen birçok salih amelle dolu eşsiz zama dilimlerini nasıl unutabilirim!
Halihazırda bunların birçoğu mazide kalmış en mesud günler mesabesinde...
Ihramlı kişiler dışında erkeklerin mataf alanına girmesi yasak.Farzı muhal kapidaki muvazzafı atlatsanız bile ikinci görevli tarafindan mücrim gibi yakalanip geriye döndürülürsünüz.
Polislerin sizi yönlendirdiği üst katlardaki inşaat alanına gitmekten başka bir seçeneğiniz yok...
Biz de yönlendirildiğimiz üst kata çıktık yürüyen merdivenle...Orada sadece Kabe'nin yarıdan yukarısını -o da cam arkasında- görmekle iktifa ettik bir defasında.İkindi namazında ise o kapı kapalı , bu kapı kapalı, şu kapalı derken
yeni yapılan Makberetü'l Şübeyke tarafındaki ilave binalara/mülhaka kadar gittik mecburen.Acaba yürüyebiliyor muyuz diye düşünen yok. Büyük ve soğuk duvarlar arasında namaz kılıp çıktık;lakin ne gerçek Haram dahiline girebildik ne de Kabe'yi görebildik..Yine de buna şükür dedik...
Medine'deki Mikat olan Zül Hüleyfe'de giydiğimiz ihramla geldiğimiz ilk gün ve Cadde dönüşü Ten'îm Mescidi'nde(Hz.Aişe mescidi diye de bilinir) niyetlendiğimiz umre dışında neredeyse tam manzarasıyla Beytullah'ı göremedik.
Labirenti andıran, alfabedeki harflerin hemen hepsine benzer şekilde kıvrılan koridorlar ,insanın dizlerinde derman bırakmayan,
bitmek bilmeyen yürüyüşler ve muvazzafların "diğer cihete hacı" sözleri hala aklımda...
Yetmedi mi bu ümmetin en mukaddes beldelerinde ben yaptım oldu tavrıyla işlediğiniz hadsizlikler!
Ne yaptiniz 20 yıl önceki( bugüne göre çok) sade , insanı celbeden Kabe ye!...
Hadimu'l Harameyn iseniz iddia ettiğiniz gibi neden bu mübarek mekana, hatıraya, tabiata, coğrafyaya , tarihe , ümmete karşı vefasızlık yapıyorsunuz?
Yetmedi mi vahşi kapitalizmin sahtekarlık ve zalimlik kokan soğuk beton binalarıyla Beytullah'ın nefesini kestiğiniz...