Bizi güçlü kılan bir çok hasletlerimiz var. Bunları inancımız ve imanımızla besleriz. Millet olma bilincimizi besler bu özelliklerimiz. Bunlarla ayakta dururuz. Bizi asırların ötesinden bu güne, millet olarak taşıyan özelliklerdir bunlar. İyi günde de kötü günde de bizi diri tutan bu hasletlerimizle nice badireler atlattık. Nice felaketlerin üstesinden geldik. Nice acıları dindirdik. Birliğimizi, dirliğimizi böylece muhafaza eyledik. Bugünlere kardeşçe ve dimdik böylece geldik. İçimizde derdi olan derdiyle kalmadı, birlik olduk tedavi ettik. Aç ve açıkta kalanımız olmadı. Buna fırsat bırakmadık.

Toplum olarak yaşadığımız bazı hadiseler, bizde var olan güzel hasletlerimizi öne çıkarır. Belki o zamana kadar fark edemediğimiz, belki de farkında olup hangi boyutlarda olduğunu bilmediğimiz , farkındalığın uyandığı durumlar görünür olur. Geçmişte muhtelif olaylarda bunu yaşadık. 1999 Marmara depremi, değişik zamanlarda, ülkemizin farklı bölgelerinde yaşanan sel felaketleri, geçen yıllarda yaşanan büyük orman yangınlarında sergilediğimiz yardımlaşma ve dayanışma, dışardan bakan ülkeleri hayretler içinde hayran bırakmıştı.

6 Şubat tarihinde yaşadığımız deprem de bizdeki cevheri en bariz şekilde ortaya koydu. Bu cevher bahsettiğimiz gibi değişik zamanlarda farklı yönleriyle tezahür etmişti. Ama bu deprem zirveyi gösterdi.

Depremin ilk gününde Bingöl'de yaşanan yardım seferberliğini anlatabilmek çok zor. Sabahın saat yedisinden evvel yardımların toplandığı yere Bingöllülerin yağan yoğun kara rağmen elleri, kucakları dolu olarak nasıl koşar vaziyette geldiğini görmek gerekirdi. Kısa sürede dükkanlarda battaniye tükendi. Saat 10.00 olmadan 3 tane TIR doldu ve yola revan oldu. Bir kaç gündür yağan kar 50-60 santim olmuş, diz boyu, geçilemeyen kar yığınları içinde o insanların canhıraş bir çabayla evlerinden ve çarşıdan aldıklarını ulaştırmak için çırpındıklarını gözlerim yaşararak gördüm. Allah’ım milletimize verdiğin bu hamiyetperverliği alma. Bizi bununla yücelt. Bizi bu güzelliklerden ve bu duygulardan mahrum etme diye için için yalvardım her şeyin sahibine.

O gün akşam talimat geldi, hemen Malatya'ya gitmem istendi. Yol kapalı olduğu için ancak sabah 08.00’de 15 kişilik ekiple yola çıkabildim. Yolda iken yönüm Adıyaman'a çevrildi. 9 saatlik bir yolculuktan sonra varabildik Adıyaman’a. Orada gördüğüm Anadolu'daki kardeşlik duygusunun ve anlayışının kelimelere sığdırılması mümkün değil.

Depremin ikinci günü, sokaklar boş. Hayat durmuş, çarşı pazar suskun. Alış veriş adına bir şeyden bahsetmek mümkün değil. Tabii ki yiyecek, giyecek, günlük hayatta kullanacak hiç bir şeye ulaşmak mümkün değil. İki günlüğün açlığı çökmüş sokaklara. Bu andan itibaren Anadolu'nun dört bir yanından seferber olmuş yardımsever insanımız. İhtiyaç adına ne duyulduysa bir baktık ki tır tır gelmeye başladı Adıyaman'a. Ekmek, su, giyecek, soba, kakacak, çadır, jeneratör, tüpgaz hülasa, neye muhtaçsa depremzede, akla gelen hiç bir şeyi bırakmadı, her şeyi gönderdi kardeşine. Diğer canlıları da düşündü, hayvan yiyeceklerine kadar her şeyi yolladı. Kamyonlarla saman dahi vardı yollananlar arasında.

Günlerce devam etti bu yardımlaşma seferberliği, halen de devam ediyor. Bunun dışında organizasyonlarla birlikte, münferit olarak, ya da özellikle gençler grup grup bir araya gelerek, imkanları ne ölçüde ise araçlarının bagajlarını doldurup dağıtmaya geliyordu.

Diyanet İşleri Başkanlığı’mız sosyal medya grupları oluşturmuş, ihtiyaçların buradan yazılmasını bildirmişti. Hangi ihtiyacı bildirsek, birkaç saat sonunda geliyordu. Sanki hazırmış gibi tırlar yola çıkıyordu. Hem de yardım malzemesinin cinsi hiç fark etmiyordu. Bu arada şunu anlatmadan geçemeyeceğim.

Deprem şehirlerinden birinde, bir il müftüsü arkadaşım hastane ziyaret ediyor. Başhekim bir tıbbi malzemenin yokluğundan bahsediyor. Acil ihtiyaç olduğunu söylüyor. Müftü arkadaş ben temin ederim diyor. Başhekim buna şaşırıyor. Nasıl, nerden temin edebileceğini, üstelik bunun tıbbi olduğunu söylüyor. Ertesi günü o malzeme bir TIR olarak geliyor. Uzakta bir il müftümüz o malzemeyi topluyor ve gönderiyor. Bunu gören başhekim göz yaşlarına boğuluyor.

İnsanımızdaki merhametin ve sevginin boyutlarını gösteriyordu bu yardımseverlik. Yüce gönüllülük, fedakârlık, paylaşma duygusu ne büyük ve erişilmezdi. Bizi hem Allah katında hem de insanlar yanında yücelten bu idi. Bu Allah’ın övgüsünün tezahürü idi.

Yâ Rab, bizi kulların olarak bu hasletlerden mahrum etme.