Okullar kapanınca sabırsızlanırdık amcam yakınlarda Almanya ' dan gelecek diye , belki çocukluk belki özlem , belki hasret ...

  

Aşağı yukarı hepimizin gurbette yakınları vardır , özellikle 1960 ve 70 yılları Memleketimizin buhranlı yılları işsizliğin , geçim derdinin tavan yaptığı yıllardı , büyük bir savaştan çıkmış Avrupa hem nüfus hemde ekonomik bakımdan zayıflamış , savaşın bitimiyle adeta yeniden yapılanmaya gitmiş ve bu yapılanma süreci içerisinde insan gücüne ihtiyaç duymuş kapılarınıda dışarıya açmıştı.

 

Özellikle Almanya daha çok işçi talep etmiş ve bu yüzden gurbetçilerimiz " Almancı "deyimini almış , Hollanda , Belçika , Avusturya gibi ülkelere gidenler bile  " Alamancı "olmuşlardı ...

 

Yaz ayları gelince memleketlerine izine gelen gurbetçi vatandaşlarla dolar şehirler , kendilerine özgü kıyafetleri ile hemen tanınırlar ve " siz bizim gurbetçi olduğumuzu nereden biliyorsunuz ? " derler olay ise basittir , 50-55 yaş erkekler dilimli açık terlik veya kemerli ayakkabı , bazıları spor ayakkabıyı seçer ,  üzerine gri yada açık renkte keten pantolon , ince kareli bir gömlek ve onu tamamlayan çok cepli avcı yeleğine benzeyen açık renkli bir yelek , olmazsa olmazları  şapka , hanımları ise genellikle koyu renkli özel terzi dikimi çiçekli koyu renkli gömlek , diz altını bir iki karış geçen  etek , kalın ten rengi çorap , ve ucu açık arkadan bağlamalı hafif topuklu babaanne ayakkabısı ,ve yanlarında olmazsa olmazları memlekette olan kardeşi ve hanımı refakatçileridir , işte size ben buradayım diyen bir gurbetçi aile , akraba ziyaretleri , alışverişler hızlı geçen bir ay sonunda buruk ve hüzünlü olarak ayrılırlar çok sevdikleri memleketlerinden , hısım akrabalarından böyledir gurbetçinin hali...

 

Almanya ile 31 Ekim 1961`de imzalanan Türk İşgücü Anlaşması ile ilk Türk göçleri başlamıştır  Avrupa'ya , özellikle Almanya , Hollanda ,İsviçre , Avusturya , Fransa ve birçok Avrupa ülkesinde gurbetçi vatandaşlarımız bulunmaktadır.

 

Gurbetçiler bundan 50 yıl önce , tarihlerinde ilk defa kitleler halinde , ekmek parası kazanma uğruna vatanlarını terk ederek ;  dili , dini , kültürü , değerleri farklı yabancı bir ülkeye çalışmaya gittiler.

 

Gurbet elde çalışıp yemeden içmeden biriktirip paralarını Memleketlerine akıtıp harcamalar yaptılar.

 

Ne yazık ki ; gurbet ellere ekmek parası için giden bu vatan evlâtlarına yıllar içinde  ‘’ döviz yumurtlayan tavuk ’’ gözüyle bakılmış , onların sorunlarıyla gerektiği gibi ilgilenilmemiştir . Onlar karşılaştıkları çoğu sorunları kendileri çözmüşlerdir.

 

Gurbetçilerimiz gittikleri zaman çok zor şartlar altında yaşadı . İşçi yurtlarında kalabalık koğuşlarda yattılar, banyo , tuvalet ve mutfağı müşterek kullandılar .

 

Yabancı dil bilmedikleri için en doğal isteklerini bile dile getiremediler . Daha sonraları , çocuk parası yasası yüzünden çocuklarını Türkiye’den yanlarına getirdiklerinde kötü evlerde oturdular, bu evlerde banyo ve tuvaleti komşularıyla ortak kullandılar.

 

Yurtlarından , kültür ve değer dünyalarından kopan insanlarımız geldikleri ülkenin dil , din , tarih ve değerlerine yabancı oldukları için alışmaları zor oldu.

 

Almanlar  sevmedikleri işleri yabancı işçilere yaptırdılar, turuncu üniformalarıyla şehirleri temizleyen ve çöp toplayanlar , fabrikalarda zor işleri yapanlar genellikle Türkler oldu, Türkler ,  mesleki uzmanlıkları olmadığı için genellikle yardımcı işçi olarak çalıştılar.

 

Ama yeni nesil göğsümüzü kabartacak başarılar elde etti kimi milletvekili , kimi doktor , mühendis oldu adeta dedelerin yaşadığı eziyetin hıncını aldılar Almanın dediği " arbaytın " yani çalıştılar ve okudular.

 

Kurdukları dernekler ve cemiyetlerle söz sahibi oldular.

 

Almanya’ya bir ev , iş yeri parası biriktirmek için geldiler, bu amaçla yıllarca çalıştılar.

 

1970’li yılların Türkiye’si Almanya ile mukayese edilemezdi, Almanya o yıllarda iktisaden gelişme ve refah dönemini yaşıyordu, yollar , sağlık sistemi , bolluk , düzen , temizlik , devlet dairelerindeki çalışma Türklerin Almanya’ya gıptayla bakmalarına neden oluyordu .

 

Türkiye’ye izine geldiklerinde kendi göçmenlik yaşantılarını söylemeyip, Almanya’da gördükleri üstünlükleri ,  ballandırarak anlattılar .  

 

Türkiye’de havaalanlarında , sınır kapılarında , devlet dairelerinde yaşadıkları düzensizlik , bürokrasi ve rüşvetle canlarından bezdiler . 

 

Almanya’ya aile üyelerini de yanlarına alan Türk işçilerinin yurda kesin dönüşleri hep ertelendi, ama gelecek için tek istekleri ; günün birinde vatanlarında ev bark sahibi olup huzurla orada yaşamaktı .

 

Bu amaçla başlangıçta birikimlerini devletin güvencesi altında olan projelere yatırdılar, Türkiye , işçilerin birikimlerini değerlendiremedi, kurulan işçi şirketlerinin hiçbiri başarılı olmadı .

 

Toplanan paralar çarçur edildi, dövize ihtiyaç duyulan yıllarda Merkez Bankası yurt dışındaki işçiler için vadeli döviz hesapları açtı, yatırılan bu paraların Almanya’da vergilendirilmeyeceğine söz verilmesine rağmen , Merkez Bankası’ndaki hesap bilgileri Almanların eline geçti, Merkez Bankası’nda hesabı olan işçiler Alman Devleti’nin takibine uğrayarak yüksek cezalar ödedi .

 

Sonra sahneye dini motifler kullanarak faizsiz , ancak kâr payı dağıtacağını söyleyerek para toplayan Türkiye’den gelen çakma holding temsilcileri çıktı. Binlerce Türk işçisi yıllarca alın teriyle , gayretli çalışmalarının karşılığı zorlukla biriktirdiği parasını bu sahtekârlara kaptırdı.

 

Orada gecesini gündüzüne kattı çalıştı yabancı oldu burda birikimini harcadı " Almancı" oldu …

 

İzine geleceği günün hayaliyle yaşadı o gecenin sabahını zor etti Memleketine geldi o gelmeden etiketler ikiye katlandı fiyatlar arttı esnaf elini oğuşturarak Almancıyı bekledi , zaman voleyi vurma zamanıydı işte bu düşünce gurbetçi vatandaşlarımızı üzdü ve alışverişte çekinceli davrandı kafasında acabalarla dolaştı.

 

Türklerin Almanya’ya göçü bir ‘’ saldım çayıra , Mevlâ’m kayıra ’’ öyküsüdüydü adeta .

 

Birinci nesil göçmenler , yabancı bir ülkeye gelmelerine ve uzun yıllar burada kalmalarına rağmen vatandan ve vatan kültüründen kopmadılar .

 

Almanya’nın ekonomik kalkınmasına gayretli , çalışkan ve ucuz işgücü olmalarıyla büyük katkı sağladılar. 

 

Almanya’ya göç eden birinci nesil Türkler , tasarruflu yaşayarak ailelerine baktıktan sonra Türkiye’deki yakınlarına yardım ettiler .

 

Dövizleriyle Türkiye’nin kalkınmasına yardımcı oldular, Türkiye’de Almanya hakkında anlattıkları ile şehirden köylere Türk insanlarında istekler devrimi ve değişim rüzgârları başlattılar, ama Türkiye’de ‘’Alamancı’’ Almanya’da ‘’Auslaender’’ ( Yabancı) diye aşağılandılar.

 

Türkiye , Almanya’da Türklerle ilgili ırkçı , dışlayıcı politikaları engelleyemedi . 

 

Bütün olumsuzluklara rağmen, Türkler atılgan , esnek , iletişim yetenekleri ve girişimci ruhlarıyla kendilerine iş ve başarı alanları yarattılar.

 

Ve sözün özü iki taraf arasında kalsalarda kendilerine özgü bir Dünya kurup hayatlarına devam ediyorlar..

 

KIRŞEHİR ' linin dediği " ellam buda Gurbetçinin kaderiydi " ...