Taif gezisine başka bir taksiciyle gitmemiz Neşwan'ı üzmüş olmalı ki akşam beni aradı " nereye gitmek isterseniz ben hazırım ;kaç riyal verirseniz kabulümdür." biçiminde zeytin dalı uzatınca ben de kayıtsız kalmak istemedim. "Yarın Cidde'ye gideceğiz ;beş altı saat kadar sürer .Dönüşte de mikat camisinde ihrama gireceğiz inşallah.Taif fiyatı olsun " teklifimi itirazsız kabul etti."Yalnız bir istirhamım var; akşam saat 6'dan önce Mekke'de olalım yeterli.Çünkü bu saatte doktora öğrencilerini üniversiteye götürüryorum 
" diye ekledi...

Yarım saat içinde hazırlıklarımızı tamamlayıp taksiye bindik.Önümüzde yedi saate yakın bir vakit mevcuttu .İki buçuk üç  saati yola harcansa üç/dört saat rahat rahat planladığımız her şeyi yapabilecektik.Neşwan Taif gezisinden dolayı mahcuptu. Bu halinin farkına vardığım için konuyu hiç açmamaya özen gösterdim. "Cidde'yi biliyor musun ? Bilmiyorsan bana tabi ol;rahat edersin" diye teklifte bulundum. "Nasıl bilmem ; çocukluğum ve ilk gençliğim orada geçti,onbeş yıl kaldım orada!" dedi sesini yükselterek. ." Tamam" diye düşündüm " Tava geldi ; artık gidebiliriz" şeklinde konuşan iç sesime kulak kabarttım.

Eski Cidde yolunu kullandıktan sonra rahleli Bahra üzerinden geçen yola çıkıp kenardaki küçük kameralara dikkat ederek yol almaya başladık.Perşembe günü kullanacağımız için hakkında malumat edinmek istediğimiz   hızlı tren hattını birkaç defa gördük.Son zamanlarda artan şiddetli ve sık yağmırların etkisiyle dağlar yeşermişti.Aslında Resulullah'ın son saat'in alameti olarak zikrettiği Ceziretül Arab'ın yeşermesi hadisesi iklimsel dönüşümle birlikte hiç de uzak bir ihtimal değil.

Süleymaniye  yolunu sağımızda bırakıp Korniş yoluna duhul ettikten hemen sonra yeni yapılmış mebaniyi seyrederek  Beled yoluna yöneldik. Maksadımız Hz.Havva validemizin mezarının bulduğu mervî olan Makberetu Havva 'yı ziyaret ettikten sonra Arabistan coğrafyasında isyanı örgütlemek ve Arap kabileleri ayaklandırmak için çalışan İngiliz Casusu Lawrens 'in altı ay kadar ikamet ettiği binayı görmekti...Osmanlı'yı yıkmak için Bedevi Arap kıyafetiyle diyar diyar gezen Lawrens 'e ihtiyaç yok artık; zira İngiliz aklı artık kendi içimizden devşirdiği adamlarını salıyor sahaya...

Oradan geçip de işgüzar /şakacı bir tur rehberi hacıları Cidde'de gezdirirken Hz.Havva kabristanından sonra  iki üç katlı  apartman büyüklüğündeki kocaman bisikleti gören kişilerin sormaları üzerine bisikleti müzipçe bir boşboğazlukla Hz. Adem'e babamıza nispet edince saf insanlar " Tabi ya gız 
Görmediniz mi Havva anamızın mezarı ne kadar uzundu. Hz Adem babamızın bisikleti de bu kadar büyük olmalı " diye inanınca bu söz ve tesmiye tevatüre dönüşmüş. Yoksa aslı astarı yok tabii ki...

Tam Makbere'nin önünde park ettk arabayı Kapıda oturan Bangladeşli ummâl içeri girmeye müsaade olmadığı haber verince ihata duvarının yanında kâin hurma dallarına çıkarak kabristanın fotoğraflarını çekti Ersan kardeşimiz. Takriben 20 dakika zarfında her şey tamamdı. En yakın mekan, Hayyu'z Zehra mahallesi Hamza b.Nail caddesinde faaliyet gösteren , üç yıl idareci sıfatıyla vazife yürüttüğüm Cidde Türk Okuluydu.

Köprüler, yan yollar, ana yol, dönüşler, kadınlara araba kullanma hakkı verilmesinin ardından çoğalan   acemi şoförlerin kazadan ve tehlikeden uzak , emniyetli bir biçimde araba sürmeyi teallüm edeceği , ayrıca ailelerin tatil günlerinde çöl havası yaşamasına imkan veren,adır da açabildikleri iki üç futbol sahası amlakiyetindeki boş araziler dikkatimizi çekti...Hikmet, " hocam şöyle yerler Türkiye'de de olsa ne güzel olur." dedi hayranlıkla...

Ayda bir Büyükelçilik tarafında  yatırılan okul ödeneğinin çekmek ve aidatları yatırmak için gidip geldiğim ElCezire Bankası'nın mukabilindeki küçük aradan girince okul çok yakındı. Amerikan campuantı kapatılmış.Birkaç yıl evvel korumada abartıya en iyi misal gösterilebilecek yerleşke sivillere kiralanıyormuş artık.İnsanlık düşmanı Şeytan'ın uşağı ABD bu coğrafyadan kovulmadan , empeyal baronların uşağı hükkam ve ruesa yakamızdan düşmeden çekilen acılar nihayete ermez...

Türk Okulu'nun dökülen dış sıvasının ve boyasının mutlaka elden geçirilmesi lazım. Gerçi öğrenci sayısı çok düşmüş fakat yine de temsiliyetin mefrûzu neyse ifa edilmeli.İç avlusu bıraktığımız gibi. Duvarlara resmedilen figürler ve teşkil edilen kompozisyonlar çok yakışmış. Kezalik alt giriş,duvarlar, kapılardaki giydirmeler,camlardaki şekiller, duvarlara asılan tabelalar, üst kattaki duvar yazıları mükemmel düşünülmüş.

Okul müdürü Cemal Avcı Gaziantepli. Bizi gülerek karşıladı. Okuldaki öğrenci sayısının azaldığında şikayetçiydi haliyle.Hususan Suudi Arabistan'ın çalışam şartlarında yaptığı tağyirâtın velileri yıldırdığını anlattı. Okulun birçok noktasında devri idaremizden kalma eserleri görmek beni ziyadesiyle mesut etti.MEB 'den sınav görevlisi olarak gelen daire başkanı Davut beyin rica minnet getirdiği MEB VE Türkiye makam  Bayrağı müdür odasına ayrı bir tezyinat katmış. Tabii 5000 riyale mobilyacılar valimiz yaptırdığımız makam panosu, konsol ve camlı evrak dolabını da unutmamak lazım.

Vedat Önal hocanın emanet ettiği anı kitabını ve zatıma ait  şiir kitabını hediye ettim.Bu esnada güzel bir tevafuk da yaşandı .Uzun boylu, pehlivan yapılı, Sakallı ve mütebessim müdür yardımcısının  Hikmet kardeşimizin ile aynı köyden/Palangıç'tan çıkınca bizi unutup baba/ana/amca dede/akraba muhabbetini derinleştirdiler. 

Müsaade alıp acı tatlı birçok anının canlandığı  CUTO'dan ayrılırken  mahzuniyet/sevinç/neşe/ mutluluk/mutsuzluk.... duygularım  yumruk kadar kalbimin kapakçıklarında , famarların duvarlarında birbiriyle çatıştı durdu...

Hanifi abimin oğlu Mehmet'in bizim geleceğimizden haberi vardı .Telefon açıp Feyruz lokantasına yemeğe gideceğimizi ihbar edince "Tamam amca ben oraya gelirim inşallah!" diye mukabelede bulundu. Şari Hira'ya Türkiye'den yeni gelen öğretmenlerin ikamesi için kiraladığımız  Funduk Dream yakınından çıkıp bir U dönüşüyle kıza zaman zarfında vasıl olduk lokantaya. Lokantanın asıl sahibi Burdurlu Mehmet Çelik abi işlerin idaresini adaşım Musa'ya devredip kısa süreli giriş çıkışlarla idare ediyormuş...

Çok değer verdiğim güzel insan  Suat Sürmelioğlu 'nu aradı gözlerim lakin mesaisi ikindiden sonra başladığı için yoktu.Buradan muhabbetlerimi gönderiyorum.Feyruz'un her yemeği kendi çapında meşhur ve mufaddaldır ancak güveçte iddialı olduğu tecrübe ile sabitti. Dört güveç ve limonlu nar suyu sipariş ettik de küçücük bir pipete değen elim sebebiyle içmek bana nasip olmadı.

Üç parmak ve yere serpe oturup kebse yemeye alışmış  Yemenli şoförümüz Neşwan için Adana kebap yemek tam bir işkenceye dönüşünce  yarısını bıraktı. Çatal bıçak tutamıyordu garibim . Vedalaşıp ayrıldık oradan. 

Yeni gelen arkadaşların telefon /bilgisayar hacetlerini   temin için ziyaret ettikleri Extra'ya kadar Mehmet yiğenimi takip ettik. Mağazada iğneden ipliğe(lafın gelişi) bütün teknolojik cihazlar mevcuttu ama fiyatlar ülkemizdeki fiyatlar ile  havalî müsaviydi.Onlar sağa sola gayesizce bakınıp dururken iki dakikada hanıma  akıllı kol saati hediye aldım.Aslında aklımda hiç yoktu fakat " kime niyet kime  kısmet !" atasözünü tasdik eden bir hadisenin faili oldum göz açıp kapayıncaya kadar.

Oradan eli boş dönen arkadaşların işini Medine'ye te'cil edip tatil günlerimizin vazgeçilmez mekanı Deniz Camisi/Mescidu'r Rahme istikametine sürdük merkebi.Ilımlı İslam(!)planı çerçevesinde tamamen eğlence mekanlarıyla dolmuş.Başlangıçta İslami eğlence sloganıyla yola çıkan Munazzama Terfihiye çıtayı iyice yükseltip çıplak kadın gösterilerini alenen yapar hale gelmiş. Sesini çıkaran Muhammad b.El Tureyfî ,Selman el Avde ve daha birçok duât ve ulema elleri ayakları kelepçelenip  hapse tıkılmış.

 "Erkek olan tık desin bakalım!" politikası aşiret ve kabile kültürünün dini kaideler  giydiril mesiyle nefes alamaz hale getirmiş insanları. Mecburen kalben buğz ediyorlar fakat 30 yaş altı gençler ve kadınlar veliyü'l ahdi aşırı seviyorlarmış. Kiminle konuştuysam hepsi aynı şeyi söyledi.30 yaş üstü mufazakar mutaasıp /mütedeyyin halk ise şaşkınlık ve endişe ile bu saçmalığın son bulacağı mesud günleri bekliyor dört gözle.

Biz orada ne kadar çok vakit geçirmek istiyorsak Neşwan da saat 6 'da Mekke' de olması lüzumunu dile getirip duruyordu nazikçe. Delikanlıyı  zor durumda bırakmak ahlakî anlayışımıza uygun düşmezdi .Arkadaşlara tazyik uygulamayı artırınca bindiler arabaya yavaş ve isteksiz de olsa...Cidde'nin son mikat mescidine ulaştığımızda akşam ezanı okunuyordu. İhramlarımızı giyip iki rekat ihram namazı kılıp umreye niyet ettik..

Cidde'den çıktıktan sonra araç sayısı nispeten azalınca 120 ile hızlı şekilde mesafeti kapattık.Çevre yolunda durdu. Bizi 10 riyale taksi tutup gönderme seçeneğini zarurî olarak kabul ettik. 
Üç beş dakika kadar bekledik fakat nafile bir intizardı bu .Neşwan çaresiz bize tekrar "irkebuu" dedi yavaşça . Binmemizle Aziziye b.Davud'un cenbine vusuliyetimiz çok kısa sürdü. Özbek bir taksici 15 riyal istedi. Adam çok güzel Türkçe biliyordu .Hanımı Hataylı imiş .Çocukları Arap okulunda okuyormuş .Otelimizin önünde inip 15 riyal verdikten sonra  doğru odamıza çıktık.Akşam yemeğini otelde yiyip otobüsten Haram'ın yakınında inip yürüyerek mataf alanına girdik.

Ersan ile ben tavafta ayrı hareket ettik. Dört kişi birbirimizi ko trol edeceğiz diye tafavı araya vermeyelim istiyordum. Böylece herkes tavaf esnasında içinden geldiği gibi dua ve tazarruda bulunabilirdi.  Nitekim de- elhamdülillah öyle oldu. Getirdiğim dua kitabının birisini Ersan'a verdim. Arapça okuyamasa da Türkçesinde faydalanarak Resulullah efendimizin ed'iye me'sura 'sından müktebes mübarek kelamlar duada hangi iklimlerde yelken açılabilecek hakkında malumat verebilirdi.

Suudi yönetiminin Pandemi dönemi tatbikatından kalan yanlış uygulamalarının eseri olarak çok yoğun bir izdiham ve insanların bedenlerinin, terlerinin,kokularınının , dualarınının ve ayaklarının çarpıştığı bir vasatta tavafı tamamlayıp Mültezem 'de meydan savaşını aratmayan bir cidalin göbeğinde bulduk kendimizi. Pakistanlı pehlivan gruplar Mısırlı pehlivan grupların gögüs göğüse ve omuz omuza geçen mücadelesinde kim galip çıkarsa Haceru'l Esved'in çevresi grup takbil işlemini bitirene kadar kale duvarı gibi muhasara altında kalıyordu.Bir Allah'ın kulunun  hısnu müşeyyedi aşması muhaldi...Biz de alamadık nitekim...

Kâbe'nin kapısına ne yapıp yapıp yapışıp dua etmeyi kafama koymuştum. Ersan biraz tatlı sert girerek kapıya atınca kendini ümidim  ve şevkim arttı. Omuzuma ,sırtıma  ve ayaklarıma bir iki faullü  hareket gördüm. Ancak hırsım daha da arttı. Yumruklarımı ve omuzlarımızı kasarak kuvvetli bir hamle yapınca bir kişilik boşluktan içeri daldım. Kapıya yapıştım .Kimse bana birşey demedi.Ayrıca çekmediler geriye doğru. Belki on dakika kaldım orada. Rabbim dualarımıza icabet edeceğini kitabında haber veriyor. 

Yatsı namazını say yaparken imama uyarak kıldık. Say da çok kalabalıktı. Safa'ya varınca Kabe'yi gören bir noktada uzun uzun dua ettik. Tekbir, tesbih ,tehlil getirerek dualarımızı  Yüce Allah'a arz ettik.Merve de de aynı şeyleri yaparak, herveleyi de ihmal etmedik. Umre bitince bir müddet ayakta duayla vukuf kadar güzel ne var ki!Saçımızı kesmeyi otele bırakıp otobüse bindik.