Yaşlılar, hastalar ve güçsüzler kaderlerine bırakılmışlardı. İnsanlar yenecek bitkilerin hatta ağaç köklerinin peşindeydiler. Denizin yakınında olanlar deniz kabuklularıyla hayatta kalmaya çalıştılar ama bu türden yiyeceklere alışık olmadıklarından dizanteriye yakalandılar ve yüzlercesi öldü Pek çok aile topluca öldü. Daha sonra bir tek ağacın altında birlikte ölmüş olan anne baba ve çocuklara ait iskeletler bulundu.Açlıktan ölmekte olanlar durmaksızın koloniye akıyordu. Çiftlik evlerinin önünde oturup acınası bir hale yiyecek dileniyorlardı.
Söz konusu 1857 yılında İngiliz egemenliği altındaki Zosa topraklarında nüfus 105.000’den 37.000’e düştü.68.000 kişi ölmüştü.Üstelik bu, hükümetin verdiği yiyecek stoklarıyla binlerce hayatın kurtarıldığı bölgelerdeki sayılardı. Böylesi stokların bulunmadığı yerli bölgelerinde daha da çok insan öldü. Zosa kabilesinin gücü tamamen kırılmıştı.
Evet hikaye böyle.
Ölüme üstün gelmek, onu savuşturmak yöneticilerin en eski ve en kuvvetli arzularından biridir.
Bir Kızılderili atasözü derki: “Bir derede iki balık birbiri ile kavga ediyorsa oradan az önce uzun bacaklı bir İngiliz geçmiştir”.
(ELİAS CANETTİ; “Kitle ve İktidar” İsimli eserinden)