Hislerim...
Beni benden alıyor.
Her zaman neşeli yada üzgün olamadığımız gibi... Mahzunda olamıyoruz.
Dünya insana gülüyor... Gülen şeylerde güven hissi verdiğinden; san ki! hiç ölmeyecekmişiz gibi...
Sarılıyoruz. Gerçekte var olana...
Mahzunlaşma; ölüm, başarısızlıklar, tabii afet ve olaylarda bize daha çok yakışıyor. Nedeni, zorunluluk, mecburiyet hali olsa gerek.
İnsan dünyaya o kadar bağlanıyor ki!
Mecburi mahzunluk olmasa, masumluğun kıymeti de bilinmeyecek, yok olacak.
Masumluk insana sıkıştığında, bir kurtuluş hali, bir silkelenme hali olarak, çok defa karşımıza çıkıyor.
Her ne kadar dünya desekte, Ahiret içinde az çok çabalarımızda yok değil. Fakat o kadar zihinler dağılmış, insan o kadar dağılmış ki, Ceset bir 'ama' ceset parçalar halinde dünyanın bir çok köşesinde. Yap boz desen neresini bozup, neresini yapacan.
Bu dağınıklığı bazen, öldürülemeyen ölümler toparlar gibi olsa da, mevsimler gibi bu ölümde insanı kara, kışa - deliye , doluya - yağmura , borana - çölde esen sam yeline çevirebiliyor.
Genç ölümler insanı etkilese de, yaşlı ölümler maalesef insanlarımızı fazla etkilememekte... Gençte, yaşlı da olsa ölüm Allah'ın emri.
Ahiret hava yollarında, Hayat uçağımız doğrudan hızla ilerlerken biz menzilimize ne kadar hedeflenmişiz, onu dahi unutur olmuşuz.
Kış ayı ile beraber ölümlerin daha da hızlanması, bizlere Her nefsin öleceği hakikatini daha çok hatırlattığı gerçeğinden, hemen derhal hayatımıza yaşamımıza bir reset çekelim mi? ne dersiniz?