Bu yazıda Kur’an ve Sünnet çerçevesinde ihsan kavramından bahisle , ihsan ehli kimdir, hangi davranışlar ihsan kavramının şümulündedir, ihsanda bulunulacak kişiler kimlerdir. vb soruların cevapları üzerinde durmak istiyorum. İhsan kavramının özü, Hz. Ömer’den rivayet edilen, meşhur Cibril hadisinde açıklanmıştır. “İhsan nedir?” sorusuna Peygamberimiz(sav) şöyle cevap vermiştir: ”İhsan Allah’ı görürmüşçesine ibadet etmektir. Her ne kadar sen onu görmüyorsan da muhakkak ki O, seni görür”. İhsan sözcüğü; h-s-n sülaasi mücerredin başına bir elif ziyadesiyle Mezid İf 'al vezninden mastardır. Güzel davranışta bulunmak, en güzel şekilde infak etmek, bir işi en güzel şekilde yapmak manalarına gelir. Kökü itibariyle güzel yapmak manasını mutazammındır.

Öncelikle kimlerin ihsan ehli olduğunu belirlemek gerekiyor. Böylece hangi ameller ihsan sayılıyor kendiliğinden meydana çıkar. İhsan ehli; hainlik yapan, kelimeleri tahrif eden, bir kısmını unutan Yahudileri bile affedecek yüce bir gönle sahip kişilerdir. Bu tip arızalı insanları bile doğru yola davet etmek, hidayet ümidiyle çaba harcamak ihsanın neticesidir. Zira insanların, saadeti dareyn sebebi olan hidayetle buluşması gibi ulvi bir gayeye matuftur. İhsanın hakikatine ulaşmış bir Mümin; bollukta ve darlıkta, üzüntü ve sevinç halinde, sağlıklıyken de hasta iken de varlığından muhtaç olanlara verebilir, öfkelerini zapt ederek insanların hatalarını, suçlarını bağışlayabilir. Allah yolunda çeşitli alanlarda hizmete vesile olacak infakta bulunmak ihsanın göstergesidir. “Onlar ki darlıkta ve bollukta infak ederler. Öfkelerine sahip olurlar. İnsanları da affederler. Allah, Muhsinleri sever.”.

Allah’a davet yolunda infak etmek, bu yolda farklı alanlarda çaba göstermek, çeşitli vasıtaları bu ulvi amaçla kullanmak da ihsanın tabii bir meyvesidir. Kişinin sahip olduğu maddi ve manevi imkânları bir ölçü muvacehesinde aile efradının hizmetine sunması da ihsan anlayışının neticesidir. Hatta evlilik bağının kopmasından sonra bile eski eşine -zenginliği nispetinde- gönül huzuruyla nafaka vermesi de mürüvvet ve ihsanın göstergesi kabul edilebilir.

Cihat meydanında yiğitçe savaşan, büyük küçük her zorluğa türlü meşakkate sabırla göğüs gererek Allah’tan sabır, sebat ve yardım dileyen müminler hakiki ihsan ehli sayılır. “Cihat meydanındaki o kişilerin sözü; Rabbimiz bizi bağışla, işlerimizdeki aşırılıkları affet, ayaklarımızı sabit kıl, inkârcılara karşı bize yardım et.”. Yeryüzünü ıslah etmek amacıyla gayret eden, Allah’a korku ve ümit arasında dua eden kişiler Muhsinlerdir ve Allah’ın rahmeti bunlara çok yakındır.

Yaşadığı topluma karşı vazifesi olarak maruf şeylerin yayılması, münker şeylerin ortadan kaldırılması için eliyle, diliyle ve diğer imkânlarıyla mücadele eden kişilerin sayısı azalmış durumda. Hatta böyle işler, mahalle baskısıyla bozgunculuk olarak bile görülebiliyor. Hâlbuki adil olmak ve adaleti tavsiye etmek, akrabalık bağlarını gözetmek, fahşadan ve diğer bütün kötülükten uzak durmak da ihsan ile alakalıdır: “ Şüphesiz ki Allah adaleti, ihsanı ve akrabaya vermeyi emreder. Kötülükten, fahşadan ve azgınlıktan ise nehyeder. O, size böyle öğüt verir ki belki öğüt alır ıslah olursunuz.”.

Bunca lütfun, keremin, nimetin, bağışın ve merhametin karşılığı olarak Allah’ın kullarına karşı ihsanda bulunan kişiler esasında gerçek şükreden kişilerdir. İhsanın karşılığı ancak ihsandır/ ihsan olmalıdır. Gündüz zikirle, amelle, helal kazanç peşinde koşmakla, hali ve kaliyle davet, tebliğ, nasihat etmekle, insanların hacetlerini temin etmekle meşgul olurken gecelerini tezekkür, tefekkür, tilavet, kıyam ve istiğfarla dolduran Müminler hakiki manada Muhsin kişilerdir.

(Devam edeceğiz inşallah)