Yıllar ne çabuk geçmiş ...

Halbuki herşey daha dün gibi , herşeyi yeni yaşamış gibiyiz , bizler ve bizden öncekiler günümüz nesline göre şanssız ama hayatın her aşamasından zevk alan nesillerdik ..

Şanssızlığımız yokluktu , ama o yokluk bile zevk verir hayatı sevdirirdi ..

Bizler sokak çocuğuyduk , annelerimiz sadece ev işleri ile uğraşır , babalarımız işe gider gelirdi , evin kapısını akşam olunca babalarımıza annelerimiz açardı , hiç düşündünüz mü babalarımızda evin anahtarı var mıydı ? Yokmuydu ?

Günümüz anneleri " aşkım ben arkadaşlarla kafedeyim ,acıktıysan dolapta yemek var ısıtıp ye sen "...

Bizim çocukluğumuzda anneler böyle diyecek ha... Valla iki gözüne gözlük takmış gibi mosmor gözle gezdirirlerdi babalarımız ..

Okuldan gelince yemek hazır olurdu , yemeği yeyince ders mers yoktu ver elini sokak , taki akşam ezanına kadar oyun , bunun sonucu tabiki yazın bütünleme sınavları ...

Okulda öyle takdir teşekkür havalarda uçmazdı , iki elin on parmağından az iki kişi takdir , üç kişi teşekkür alır koca okulun önünde bir tören sanki bu arkadaşlar iki üniversite bitirmiş hava bin beşyüz ..!

Spocu bir millettik ..!

Yaz ve kış olimpiyatlarını seyrederdik ,

tek kanallı Trt günlerinde , her programı seyretme özelliğimiz vardı , seyrettiğimiz isimleri hala ezbere söyleyebiliz ..

Bu sporcular arasinda yer alan , efsane jimnastikci Nadia Comanaçi , bugün bile onun denge aletinde ulaştığı konsantrasyon düzeyine kimse ulaşamamıştır ...

70 ' lerde , 80 ' lerde çocuk olanların jimnastikci olma isteklerinin bir numaralı musebbibi diyebiliriz , her ev Comanaçi ' yi izler , evdeki çocuklar kanapenin sırt dayanan kısmı üzerinde , kanepesi olmayan somya yastıklarının üzerinde dengede durmaya calışır veya odanın ortasında yer hareketleri serisi yapılırdı.

Şener Şen ' in bir filminde jilet satmaya çalışırken adını söylediği jimnastikçidir ;

- Brijit bardooo ,

- Taçsız kral Pele !

- Nadya Komenaçiii ...!

Ünlü buz patenci Katarina Wit , Yugoslav basketçi kardeşler Drazan Petroviç , Aleksandr Petroviç , Milli güreşçimiz Salih Bora , Muhammed Ali ...

Milli davamız olan , Felicitayı söyleyen Al Bano Romina Power çiftini unutmadığımız ama hep sonuncu sıralarda gezdiğimiz Eurovision şarkı yarışması ..

Yokluğun ama dürüstlüğün dönemleriydi , komşuluk arkadaşlık günleriydi .

Sağcı ve solcu ayrımı yapılan kardeş kanı dökülen ama arkadaşını dayak yerken kurtaran niye kurtardın bunu bu karşıt görüşlü dendiği zaman " o benim mahalle arkadaşım " deyip sahip çıkılan arkadaş hatırına çiğ tavuk değil dayak yenilen günlerdi ..

" Kahve içme nişanlın kara olur "..!

Ne alaka ise şimdi kahveyi küçük çocuğa içiriyorlar zihni açık olur diye demek ki biz kahvesizlikten biraz geri kaldık ..

Gazoz kapağına yaşadığımız günlerdi , elli bilemedin yüz gazoz kapağına mahalle maçı yapardık hemde ne maç ölümüne oynardık ..

Yılda bir ayakkabı alınırdı oda pazardan , elimizden tutulur pazarcıya " bizim oğlana bi top ayakkabısı ver amcası ", haydaaa şimdi oğlan diyeceksin , top ayakkabısı diyeceksin ha , direk adamı vururlar zira Türkçemizde çok değişti aynı bizler gibi ..

Bahar ve yaz aylarının gelmesi ile birlikte bahçeye dalma mevsimi başlardı , birisi gözcü olur bahçe sahibini gözetler öbürleri ağaçtaki meyveyi toplardı , bahçe sahibi görürse yarış başlardı topuklar popomuza değerdi neredeyse , ancak işin garibi bu amca bizi birkaç saat sonra başka bir yerde görür yanımızdan geçer hiçde birşey yapmazdı ..

Yaz tatilinin vazgeçilmezi cami kurslarıydı elimizde cüz o bahçe senin bu bahçe benim camiye gidip gelirken bahçelere dalıp yiye içe gider gelirdik.

Sarı elvan , İlham gazozları , leblebi tozu , tipi tip , Cin Cin birde arap bi ablanın resminin olduğu Mabel sakızı ..

Tepside satılan çubuğa sarılan allı güllü , elde gezdirilek kova şeklindeki bir soğutucuda satılan dondurma , iğde , leblebi , keçi boynuzu top patlağı , yırtık terlik , eski bakır tasla alınırdı terazinin bir tarafına bunlar diğer tarafına iğde leblebi keçi boynuzu konurdu ve kazaklarımızı katlayıp arasına koyar gezdiğimiz yerde yerdik susayınca en yakın bir evdende su içerdik ...

Ayı oynatıcılar gelirdi bir elinde def bir elinde zincirle tutulan ayı " hadi kızım göster bakalım hamamda bayılan karıyı " deyince zavallı ayı oynamaya başlardı ..

Mikropmuş , hijyenmiş bunlar bize uzak şeylerdi tornet yaparken çekici elimize vurur iki can acısıyla üğünürdük çok kanarsa biri parmağa çişini yapardı..!

Hani derler ya " hiç yaralı parmağa çişini yapmaz " diye işte bizler aynı zamanda atasözleri ile büyüyen efsunlu bir nesildik.

Doktor , hastahane bizlere lükstü düşüpte kafamız şişerse ekmek çiğneyip basarlardı , kafamız yarılırsa tülbentle pamuk sarılır birde aspirin , birkaç gün sonra sargı açılır sürpriiiiizzz pamuk saça yapışmış..

Üç numara bi traş çözümdür ne pamuk kalır nede yara sadece yarılan yerde saç eksiği vardır oda bu kişinin tehlikeli olduğu görüşüne yorumlanır zira kafa yarılmıştır ..

Öyleki çok yaramazların kafasında kırılmadık yer yoktur neredeyse , bu arkadaşın kafası günümüzün duble yolu gibidir ..

Sobalı evlerimiz yerini doğalgaza bıraktı ne yazık ki , sobayı gören çocuklarımız bu ney diye soruyor halbuki bu sobanın üzerindeki kestanenin , patatesin , kızmış ekmeğin tadını bilse ..

Gece uyurken üst kapağından çıkan alevin şeklinin odanın tavanına düşüp gölge oyunu oynatıp , üzerindi güğümün ağır ağır cızır cızır kaynama sesini duyup tavandaki değişen alev şekillerini seyrederek uyumanının tadını hazzını bilse ...

Dallası , Küçük evi , Flamingo yolunu , Flipperi , Lassie'yi ,Şeker Kız Candy ' i , Beyaz Gölge ' yi,Kunta Kinte ' yi ve daha birçok diziyi bilmeyen en son İstiklal Marşı ile televizyonu kapatamayan bir nesil çocuklarımız ..

Ramazan ayında Hacivatı , Karagözü seyredemeyen , sana yağ , makarna kuyruğuna girmemiş , her akşam saat 18 ve 19 arası elektrik tasarrufu yapacağız diye elektriği kesilmeyen monoton bir nesil çocuklarımız .

Servisle okula giden , misket oynamayan , topu görse karpuz zanneden bir nesil yetiştiriyoruz ne yazık ki ..

Tıkpı makina cücüğü gibiler ..!

Apartmanlara sıkışmış , birbirimizden habersiz komşuluk bilmeyen bencil bir toplum olduk ..

Lüks vitrinler , şatafat , birbirimize özenti, hırs , samimiyetsiz iki yüzlü arkadaşlıklar bizleri ve çocuklarımızı sardı ..

Marka düşkünlüğü , her günün bir adı olduğu , yok kadınlar günü yok sevgililer günü ..!

Yapılan çılgın alışverişler etkilenen bütçeler bizleri birbirimizden ayırmaya yetipte artıyor bile ..

Ne diyelim ;

Havasına , suyuna , taşına , toprağına ,

Bin can feda bir tek dostuma ,

Her köşesi Cennetim , ezilir yanar içim ,

Bir başkadır benim memleketim ....