Eski ABD Tarım Bakanlığı Müsteşarı CATHERİNE BERTİNİ; “Gıda güçtür! Gıdayı ulusların davranışlarını değiştirmek için kullanıyoruz. Bazıları bunu rüşvet olarak adlandırabilir. Fakat biz bunun için kimseden özür dilemeyiz “ demişti.
Bir bitki ya da organizmada genetik değişiklik demek yabancı genlerin alınarak bir bitkiye( pamuk ya da soya gibi) eklenmesi ve böylece genetik yapısının normal üreme yoluyla olmayacak şekilde değiştirilmesi demektir
Kalıtım mühendisliği, geleneksel tarım ve hayvancılıktan çok daha farklı metotlarla ayrılır. Aynı türden olmasalar dahi bir organizmadan alınan genler, başka bir organizmaya yerleştirilebilir ve (genetik DNA, rDNA ve teknoloji kullanılarak) yeni türler üretilebilir. Biyolojik bir felaket kurgusu olan “Andromeda Çabası” artık kurgusal bir korku olmaktan çıkmış,gerçek bir tehlike haline gelmişti.
Kalıtım mühendisliğinin ortaya çıkardığı yabancı organizma kesin değildir ve tahmin edilemez. Genetiği değiştirilmiş bitkiler artık “özde denk” değildir.Ferrari motoru taşıyan Fiat arabalara benzer.
Piyasaya sürülen büyük ölçekli ilk GDO, “büyükbaş hayvan büyüme hormonu” –rBGH-içeren süttü. Monsanto( Dünyada gıda ve ilaç tekelini elinde bulunduran 4 şirketten biri) tarafından patentlenmişti.
Bu rBGH hormonu büyükbaş hayvancılıkla uğraşan çiftçiler için çok cazipti.Monsanto bu çiftçilere kendi patentleriyle satışa çıkan POSİLAC adlı ilacın düzenli olarak enjekte edilmesiyle birlikte hayvanların %30 daha fazla süt vereceğini söylüyordu.
Pek çok bağımsız bilim adamı bu ilacın metabolizmada fazla insülin benzeri büyüme faktörlerinin salgılanmasına sebep olduğunu, bunun da kanserle doğrudan bağlantılı olduğunu söylüyordu. Illinois Üniversitesinden Dr.Samuel Epstein bu hormonun insandakine benzer bir kanser yapısına sahip olduğunu, etkisinin hemen değilse de sonranda mutlaka ortaya çıkacağını söylüyordu.
İki yıl kadar sonra ilacın kullanıldığı ineklerde %30 süt artışına neden olan hormonun zararlı etkileri de ortaya çıkmaya başladı. Bu bir sürpriz değildi.Çiftçiler ineklerin iki yıl erken yıprandığını ,rBGH uygulaması sonucunda ciddi toynak ve meme enfeksiyonları görüldüğünü bildirdi. Bazı inekler bu nedenle yürüyemiyordu.
Bundan yıllar sonra bir üniversite yetkilisi rBGH ‘in negatif etkilerinin saklandığını açıkladıysa da artık çok geçti.
Ağustos 1999’da Monsanto’nun sütü AB tarafından yasaklandı.
Biyoemperyalizm, topsuz tüfeksiz şekilde insanları gıda yoluyla kontrol altına alıp sömürerek, tüketim sürüleri haline getirmektedir. Bu işi de tohumdan soframıza gelene kadar süreçteki gıda zinciri tekelini ellerine geçirerek yapmak üzeredir.
İngiliz The Guardion gazetesinin belirttiği gibi , küresel gıda şirketleri artık günlük 2 dolar gibi düşük geliri olan kitleyi gözüne kestirmiş durumda. Bu şirketlerin pazarlama taktikleriyle dünyanın en ücra köşelerine soktukları yüksek tuz oranlı,GDO ihtiva eden, soya lesitinini yapay şekilde tatlandıran fruktozlu besinler ve bunların dışında bir sürü kimyasal katkı maddesi ihtiva eden sağlıksız işlenmiş gıdaların, gelişmekte olan halklarda şişmanlık ( obezite), şeker hastalığı, kalp hastalıkları gibi bir çok hastalığı ve alerjileri, tetiklediği artık bir gerçektir.
Küreselleşleşmeyle birlikte gıda bütün dünyada en etkili bir silah durumundadır. Biyoemperyalizm-Biyokolonizm son yıllarda oluşan bir terminolojidir ve gıdanın kontrolü yoluyla emperyalist hakimiyetin sağlanmasını amaçlar. Diğer bir ifadeyle biyoemperyalizm, tohumdan başlayarak süpermarketler zincirine kadar uzanıp gıda zincirini tekellerine almak isteyenlerin küresel bir hakimiyet kurma amacıdır. Kısaca bir ülkeyi gıda zinciri tekeline hakim olarak topsuz tüfeksiz sessizce istila etmektir.
Gıdada en büyük tehlike ve sömürü patentli –hibrit tohumlarla başlıyor.
Artık ne yiyip içeceğimize bu gıda tekelin elinde bulunduran ve bunu bir silah gibi kullanan bir avuç şirket karar vermektedir. İnsanların gıda konusunda seçim hürriyeti bile ellerinden alınmaktadır. 16 Mayıs 2011’de , ABD Kongre Temsilcisi Ron Paul, Kongre’de bu yasaklama üzerine şu soruyu gündeme getirdi: “ Kendi irademizle neyi yiyip içeceğimizin hürriyeti bile elimizden alınmış durumda. Bizim acaba ne kadar hürriyet hakkımız kaldı?.
İşlenmiş, paketlenmiş gıdalar, katkı maddeleri, kimyasallar,kirli hava,kirli su,hareketsizlik,çevremizde oluşan elektromanyetik alanlar hastalıkları çeşitlendirirken, 19.yy’dan itibaren hayatımıza giren ve 20.yy da hızla gelişerek çeşitlenip artan sentetik kimyasal ilaçlar, insan yaşamını alt üst etti. GDO’lu ürünlerle yapılan ve sözde modern denilen tarım yoluyla gıdadaki yetersizliğin çözüleceği iddiası,21.yy’ın en büyük yalanıdır. Endüstriyel tarımsal üretimin bir parçası haline gelen GDO, kesinlikle bu konuda çözüm olarak sunulamaz.Endüstriyel üretim, çevrenin ve insan sağlığının en büyük düşmanıdır.
ABD eski bir Tarım Bakanlığı yetkilisi şöyle söylemişti: “GDO’lar düzenleme rehberi “Soru sorma, bir şey söyleme” ‘den ibarettir… Bu şu demek oluyordu “ Eğer şirket devlete GDO hakkında ne bildiğini söylemiyorsa , devlet de onlara sormuyordur.”
KAYNAK: ÖLÜM TOHUMLARI: F.WİLLİAM ENGDAHL
KÖTÜ İLAÇ : BEN GOLDACRE
DÜNYADA GIDA TERÖRÜ: İSMAİL TOKALAK
DÜNYADA İLAÇ VE KİMYA TERÖRÜ: İSMAİL TOKALAK