Biliyoruz ki Yüce Allah bizlere şah damarımızdan daha yakın ve her nerede olursak olalım bizimle beraber. Kaf suresinde bu husus şöyle bildiriliyor: “ Andolsun ki insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne fısıldadığını biliriz. Biz, ona şah damarından daha yakınız!”.
Velhasıl; Rabbimiz bize daima yakın...Nasıl olmasın ki...Bizi yaratan,yaşatan,besleyen, büyüten, nimetleriyle serfiraz eden, daima koruyup kollayan Erhamü’r Rahîmiyn uzağımızda olabilir mi?... Mücadele suresinde biraz daha ayrıntıya girilerek şöyle haber veriliyor: “ Gizli gizli konuşan üç kişi yoktur ki dördüncüleri O olmasın; beş kişi yoktur ki altıncıları O olmasın. Bundan az veya çok olsunlar ve nerede bulunurlarsa bulunsunlar mutlaka Allah onların yanındadır.”. Başka bir ayet-i kerimede ise muhatap biziz, yani tüm insanlık: “Her nerede olursanız olun O, sizinledir. Allah, yapıp-ettiklerinizi görür.”
Bizi yaradan, yaşatan, besleyen, büyüten, anne-baba, eşler, çocuklar, akrabalar, arkadaşlar veren; bunca günahımıza, hatamıza, yüzsüzlüğümüze, arsızlığımıza, isyankârlığımıza, inkârcılığımıza rağmen her sabah güneşi üzerimize doğduran, ölmüş toprağı semadan indirdiği yağmurla dirilten, görünür – görünmez nimetleriyle bizlere yeni yeni imkânlar veren Yüce Allah bizden uzak olabilir mi ! Elbette olamaz, bilakis bize bizden daha yakındır. Lakin bizim Cenabı Hakka ne kadar yakın olduğumuz tam bir muamma... Biz bu yakınlığın farkında mıyız? Yaşadığımız dünya, azgın sel sularına kapılmış çer-çöp gibi bilmediğimiz bir yere doğru son sürat gittiğimizi gösteriyor.
O’na nasıl yaklaşacağımızı tam manasıyla bilmiyoruz; aramızda sıradağlar varmış zannediyor ve ona göre yaşıyoruz... Gücünü kaybetmiş bir imanı, rehberini kaybetmiş bir aklı, ışığını/ nurunu kaybetmiş bir gözü, batıla meyletmiş bir gönlü, hevaya teslim olmuş bir kalbi ve ruhunu kaybetmiş bir bedeni taşıyoruz. İslam ahkâmı, dünya işlerimizde cari değil. Beşeri kuralların gönüllü uygulayıcıları ve müdafileriyiz. İnandığımızı iddia ettiğimiz dinin tezahürleri şeklen mevcut; özü ve esası yitirilmiş. Ömrümüz hitam bulup da Rabbimizin huzurunda hesap vereceğimizi unutmuş gibiyiz... Oysaki Rahmet sahibi Yüce Yaradan bizim ıslahımız için Elçiler ve kitaplar gönderdi... Böylece hem bu âlemde barış (İslam)içerisinde güzel bir hayat yaşayalım hem de ebedî bir ahiret hayatını kazanalım diye.
Bazı tasavvuf gruplarınca farklı yorumlanan Maide suresindeki ayet-i kerimede Rabbimize yakınlaşmak için vesile edinmemiz emredilerek şöyle buyuruluyor: “ Ey iman edenler, Allah'tan korkup-sakının ve O'na ( yaklaşmaya) vesile arayın. O'nun yolunda cihad edin ki kurtuluşa eresiniz.”. Tefsir ilminin büyük imamları buradaki ‘vesile’yi , ‘kurbiyyet/ yakınlaşmak’ olarak tefsir etmişlerdir. Yani; kulu Allah’a yaklaştırmaya vesile olacak bütün ibadetler, büyük-küçük iyilikler, haramlardan uzaklaşıp helalle yetinmek, salihler ve sadıklarla birlikte olmak, İslam’ın insanlara tebliğ edilmesi için çabalamak… vesile kavramına dahildir.
Doğru ve meşru vesileler, zahirimizle batınımızı, gizlimizle açığımızı, gecemizle gündüzümüzü, imanımızla amelimizi, kavlimizle halimizi tevhid edecek, Rabbimize olan rağbetimizi arttıracak, O’na yakınlaştığımızı hissederek kulluğun tadına varacağız. “O halde bir işi bitirince başka bir işe koyul. Yalnızca Rabbine rağbetle yönel.”. Halık ile mahlûkun rabıtasını güçlendiren, kulun mesafesini azaltan vesilelerden birisi de secdeleri layık-ı veçhile ifa etmektir. “Sakın ( yoldan çıkmış kişiye) itaat etme. Secde et ve yakınlaş.”.
Rahman’ın kelamına sımsıkı sarılıp ana babanın hakkını ifa edebilsek, fakiri fukarayı gözetsek, yetimi, dulu, yaşlıyı koruyup kollasak, insanlara en güzel üslupla ubudiyetin hakikatini anlatsak, maddî ve manevî imkânlarımızdan bütün insanları faydalandırabilsek gerçekten inancımızın hakkını vereceğiz.
Farz ve nafile ibadetlerle Allah'a yaklaştığımızda sadece zahiri bir ubudiyet şuuru kazandığımızı değil aramızdaki sanal mesafenin azaldığını da göreceğiz aslında Namazda huşumuz, huzurumuz, şuurumuz, irtibatımız arttıkça; lisanımız, gözümüz, kulağımız, kalbimiz ve aklımız oruca iştirak edip takvamız, rikkatimiz, letafetimiz ve muhabbetimiz arttıkça yakinimiz de artacaktır..
Çünkü O, bize şah damarımızdan daha yakın; her zaman ve her yerde …