Geçmiş yıllarda bolca kar yağardı.

Bugünün büyükleri bizler o zaman çocuktuk.

Yağmurlu Kurt Beli Yeni Yapan köyünde şehre göçmüştük.

Kırşehir o zaman çok küçüktü.

Nüfuzumu yirmi otuz bin civarındaydı sanırım.

Komşuluk akrabalık vardı.

Tek katlı önü bahçeli en fazla iki katlı konaklarda yaşardık.

O yıllarda atalarda kalma kış kültürümüz vardı.

Kışın nasıl geçeceğini bugünkü gibi metroloji bilgilerinden almıyorduk.

Olsa da bilen olmazdı.

Televizyon zaten yoktu, pili radyolarda çok fazla kimselerde olmazdı.

Dedem dedesinde ne gördüyse onu uygulardı.

O yüzden kış gelmeden kışlık, odun, kömür, tezek hazırlanırdı.

Bugünkü gibi doğalgaz, Kalorifer yoktu, varsa da Kırşehir’de bizlerde yoktu.

Genelden odaların ve salonun köşelerinde bir ocak olurdu, ocağın başında kışı geçirirdik.

Daha sonraları sobalı evimiz oldu.

Daha sonraki yılarda her evin bir birden fazla sobası olmaya başladı.

O yıllarda soba bile çok lükstü.

Anam sobayı yaktığında içerisi sıcacık olurdu.

Evlerimiz kerpiçten ya da taştan yapılıydı o yüzden yazın serin, kışın sıcak olurdu.

Çarşıda çok fazla alış verişlerimiz olmazdı kışlık tüketeceklerimizi anam güzde hazırlardı.

Üzerimizin giyeceğini anam kışlık kalın kazak olarak bizlere örerdi.

Çoraplarımız anamın ördüğü yünlüydü.

Genelde her evin kışlık bulguru yarması fasileyse kurtulmuş tüm baklagilleri ve yufka ekmeği hep hazırda dururdu.

Mahalle bakkallarında acil olanlar alınırdı.

Somunlara o zaman Çarşı ekmeği derdik.

Fırında somun almak için çarşıya gittiğimizde çok fazla fırında yoktu.

Sayılı fırınlar vardı.

Hangi fırının ekmeği daha taze, daha güzel pişiyorsa orandan alırdık.

İlk yılarda gazlaması altında geceleri geçirirdik.

Kırşehir’de elektrikli mahalle çok fazla değildi.

Daha sonraları birçok mahalleye hatlar geldi evler elektriklenmişti.

Bizde evlerimizde elektrikle altmışın sonları yetmişli yıllarda tanıştık.

Kışın anam ıstar dokurdu.

Çocukları için halı, yastık, minder, kilim dokuması yapardı.

Bizlerde anamızın yanında öğretmenimizin verdiği dersi çalışırdık.

Anam üçüncü sınıfa kadar okumuştu derslerimize yardımcı olmazdı.

O yüzden bizlere aman oğlum okuyun, adam olun, bizler gibi cahil kalmayın derdi.

Biz dinimizi, ahlakımız, ilmi, eğitimi, saygıyı, sevgiyi, büyü, küçüğü anamızda, babamızda, büyüklerimizde öğrenmiştik.

Okullarda diploma aldık.

Ne bilsin garip anam okuyanı adam yapar sanırdı.

Suyumuz içerde değil’di kapımızda kuyu vardı bütün ihtiyaçlarımızı oradan tulumbada karşılardık.

Kışın karların altında bazen kuyu donardı, sobanın üzerinde kaynamış suyla açardık.

O yıllarda yağan kar gerçekten bir başkaydı.

Allah bizler yeniden o yıllara götürdü.

Kar aynı kar ama bizim çocukluğumuz yok artık.

Ne dedem var, ne ebem, ne babam, nede anam, ne emmim, ne halam, ne teyzem, ne dayılarım hayatta bugün hiçbirisi değil.

Allahın rahmeti olan kar aynı dağ taşı örtü anamım babamın ve tüm geçmişlerimin mezarını da beyaza örtü.

Bugün ülke kar beyazı oldu.

Her yer karların altında kaldı.

Teknoloji iflas etti.

Şehirler köyler ulaşıma kapandı.

İktidarıyla belediyeleriyle bir imtihan verdi.