Hak etmediği halde meydanlarda hak etmiş gibi dolaşanlar.

Ben bilirim, ben yaparım, ben anlarım diyenler.

Seçildim diye havalara girenler.

Çok konuşup, çok bilmişlik havasın da olanlar.

İş yapmadığı halde, yapıyormuş gibi gezenler.

Hak etmediği halde göreve gelmiş, makam verilmiş olanlar.

Aldığı görevin bilincinde olmayıp siyasi davrananlar.

Kırşehir kaldırımlarını çatlatırcasına gurur ve kibir abidesi olmuş akıl fukaraları.

Takım elbise içerisinde, kravat boynunda, rozeti yakasında dolaşan partililer.

Tarikat, tasavvuf ve cemaat adı altında din pazarcıları.

Kemalizm adı altında laiklik pazarlayanlar.

O kadar çoğaldılar ki sormayın.

Ne diyelim asılların olmadığı meydanlar, vekillere kaldı.

Kırşehir’liler takım elbiseli boynunda kravatlıları adam sandıklarınız.

Protokolde oldular kendilerini bir şey sandılar.

Çok detayına girmek istemiyorum bir tarihte ehillerin olmadığı yerde Bekri Mustafa imam olmuş.

Bugün meydanlarda olduğu gibi,

Sultanahmet’te doğup yaşayan Bekri Mustafa’nın adını, herhalde duymuş olmalısınız…

Kendini genç yaşında “içki”ye verdiğini, “gece-gündüz içtiği” için Bekri namıyla ün yaptığını duymuşsunuzdur.

Bekri Mustafa’nın “imam” olma hikâyesini herhalde bilirsiniz.

Efendim, hikâye şöyle:

Bekri Mustafa, yoksul bir mahallede “Küçük Ayasofya Camii”nin önünden geçmektedir…

O sırada musallada bir tabut vardır, fakat namazı kıldıracak imam ortalarda yoktur.

Cemaatin, beklemekten canı sıkılır ve başında kavuğu, sırtında cübbesiyle oradan geçen Bekri Mustafa’yı“hoca” zannederek cenaze namazını kıldırmasını söylerler.

“Yok, ben hoca değilim” dese de, dinlemezler ve zorla öne geçirirler.

Bekri Mustafa namazı kıldırdıktan sonra tabutun örtüsünü açar ve ölünün kulağına bir şeyler fısıldar.

Cemaat, ölüye ne söylediğini merak eder.

Bekri Mustafa gülerek cevaplar:

“Sen şimdi aramızdan ayrılıp ahirete gidiyorsun.

Eğer orada, bu dünyanın ahvalini buraları bilenler olurda sana sorarlarsa, Bekri Mustafa Ayasofya’ya imam oldu dersin.

Onlar durumu anlar…” dedim.

Hikâye böyle…

Peki, ben bu hikâyeyi niye anlattım?..

Çünkü efendim, ortalık “Bekri Mustafa”larla dolu…

Bekri Mustafa da kalite var, bunlarda o da yok.

Kırşehir Meydanların da, kendini başkan, seçilmiş, siyasi, partizan atanmış, iş bilen, dindar, âlim, imam,

devrimci, Atatürkçü, Türkçü, Kürtçü ,

kahraman, mücahit dolmuş.!

Boşuna Bekri Mustafa’nın adı çıkmış.

Bugün meydanlar Bekri Mustafalarla dolmuş.