Geçen yazımızda ihsan ehli kişilerden, ihsanda bulunmanın keyfiyeti ve esaslarından bahsetmiştik. Bu yazıda ise kendilerine ihsanda bulunulması talep edilen kişilerden söz etmek istiyorum.
Kendisine ihsanda bulunulacak ilk varlık; görünen -görünmeyen, bilinen- bilinmeyen, fark edilen -fark edilmeyen, şükredilen -şükredilmeyen, büyük -küçük, gizli- açık nimetleriyle biz kullarına karşı lütfu bol olan Yüce Allah’tır. İhsanla davranılması istenilen başka insanların başında ebeveyn gelir. “Rabbin ancak kendisine kulluk etmenizi ve ana-babaya karşı ihsanda bulunmanızı emretti…”.İsrail oğulları da ebeveyne ihsan emrinin muhatabı oldular. Hatta Yahudi şeriatında ana-babaya asi olmak ölüm cezasına müstahak bir cürüm olarak kabul edilir. Bakara suresinde ilgi emir şöyledir: “ Hani bir zamanlar İsrailoğullarından ancak Allah’a kulluk edeceksiniz, ana-babaya, akrabaya, yetimlere, miskinlere ihsanda bulunacaksınız, insanlarla güzel konuşacaksınız, namazı en güzel şekilde ikame edeceksiniz, zekâtı vereceksiniz diye misak almıştık…”.
Muhtaçların ihtiyaç duydukları, mahrumların yoksun oldukları maddi manevi gereksinimlerini karşılamaya çalışmak da ihsanın şümulündedir. Beni İsrail içinde Hz. Musa’nın da akrabası ve aynı zamanda Firavun ’un vezirlerinden olan Karun, zenginliğini kendi ilmine, çabasına ve zekâsına nispet ederek azgınlaştığı vakit kavminin içinden kendisine ikazda bulunanları tersleyerek şöyle demişti: “Bütün bunlar bana -ancak-bilgim/becerim sayesinde verildi…”.
Şanı yüce Peygamberimiz(sav)’in ihsan kavramını daha da müşahhas hale getirdiği beyanlarını hatırlamakta fayda var: “Gerçek şu ki Allah her şey hakkında ihsan’ı emretmiştir. Düşmanınızı öldüreceğiniz zaman en güzel şekilde öldürün. Kurbanlarınızı en güzel şekilde kesin; sizden birisi bıçağını güzelce bilesin ve hayvanı rahatlatsın, ona eziyet etmesin.!”. Güzel davranışı , akrabalarının ve diğer insanların iyi davranışlarına endeksleyen kişiler Nebi(as)’nin lisanıyla kınanmıştır: “ Sakın ola, insanlar ihsanda bulunursa biz de öyle davranırız, haksızlık yaparlarsa biz de aynısını yaparız diyen basit karakterli kişiler gibi olmayın. Lakin onlar iyilik yaparsa siz de iyilikte bulunun, size haksızlık yaparlarsa onlara adaletle muamele etmeyi vicdanlarınıza yerleştirin..!”. Bizleri diriltecek irşadata haiz nice beyanlarıyla yolumuzu aydınlatan Peygamber Efendimiz (as) sosyal barışın tesisi ve idamesi, kişiler arası alakanın temadisi için şöyle bir yol gösteriyor: “Erdemlerin en üstünü, seninle alakayı keseni araman, seni yardımdan mahrum bırakana vermen, sana hakaret edenleri bağışlamandır.”. Bu söz ile Hz. İsa(as)’nın ; “Senden içliğini isteyene mintanını da ver, seni bin adım götürmek isteyenle iki bin adım yürü, bir yanağına vurana öbür yanağını dön!” emirleri ne kadar da benziyor. Fakat bazı aklı evveller buradaki espriyi kavrayamadıkları için bu tavrın pasifliği, teslimiyeti, miskinliği, köleliği ve korkaklığı tavsiye ettiği şeklinde yanlış şekilde anlayarak bu sözü kabul etmiyorlar. Buradaki tavsiye “ İyilikle kötülük bir olmaz. Sen kötülüğü en güzel iyilikle sav. Bir de bakmışsın ki düşman olduğun kişi en yakın dostun oluvermiş!” ayetinde işaret edilen tavrın aynısıdır.
Müslümanlar olarak bugün ihsan şuurunu kaybettik. Bu yüzden artık tebliğ, davet, nasihat bize çok uzak. Hayatımızda bir karşılığı bulunmuyor. Sesimiz, soluğumuz kesildi; rüzgârımız dindi. Bedenlerimiz tok, semirmiş, şımarmış, durumda. Ruhlarımız ise cılız, güçsüz, gel-gitler içinde, hükümsüz bir şekilde debelenip duruyor. Hâlbuki gönlün, aklın ve ruhun bedene sahip olduğu şahıslar nefislerini takva kırbacı terbiye eder, arzularına gem vurabilirse ihsanın meyveleri zahir olur. Dünya , ihsan sahibi Müslümanlardan mahrum kaldı. İnsanlık, ihsan şuurunu kaybettiği için Rabbi ile arasındaki rabıta koptu. Devletler ihsan anlayışını kaybettiği için savaşlar, katliamlar zulümler, eşitsizlikler semaya ulaştı. İhsan şuuru kaybedildiği için aile bağları dağıldı. Kârı-koca bu bilinci kaybettiği için geçimsizlik, anlaşmazlık, huzursuzluk ve mutsuzluk had safhada. İnsanlık ihsanı kaybettiği için gönüller harap, ülkeler virane, dimağlar boş, insanlar gayesiz bir biçimde uçuruma doğru, son sürat gidiyor. Toplumlar ihsanı unuttu. Dolayısıyla anarşi, baskı, fakirlik, sömürü, hırsızlık, gasp, zina, kavga, döğüş vb. cürümler ağır bir sis tabakası gibi üstümüzü kapladı.
Ezcümle; ihsan, takvanın zaruri bir neticesi, en lezzetli meyvesidir. İman ağacını ihya edici İslam suyu ile sulayıp takva çiçeğinin açmasını sağlayabilirsek, o rengârenk çiçeğin, günü gelince bugün en fazla muhtaç olduğumuz ihsan meyvesini verdiğine şahit olacağız. Zira elyevm buna muhtacız.