Koskoca Sultan Abdülhamit ve danone ne alaka diyebilirsiniz evet haklısınızda..
Osmanlı İmparatorluğu'nu 33 yıldır yönetmekte olan 34'üncü padişah Sultan II. Abdülhamid Han geniş pencerelerden Boğaz'ı seyrediyordu. Dalgın ve hüzünlüydü , yıllarca uğraşmış artık yaşlanmış ve çökmüştü ancak bu çöküş yaşlılıktan değil içlerindeki hainlerdendi ..
Tarihler 27 Nisan 1909 Salı gününü gösterirken,öğleden sonra Yıldız Sarayı'nın önceden haber verilmiş kapıları ardına kadar açılmıştı,büyük demir kapıdan içeri yağız atların çektiği peş peşe dört kupe fayton girdi. Serin, zaman zaman yağmurun çiselediği bir gündü.
Mabeynciler dört faytondan inen Meclis-i Milli heyetini saygıyla selamladıktan sonra önlerine düşüp sarayın arz salonuna yönlendirdiler.
Başmabeyinci konukları haber verdi. Sultan Ağır adımlarla koltuğa oturdu. Tahtlar çoktan, kendisinden çok önce Topkapı Sarayı'nın hazine dairesine kaldırılmıştı...
Sanki tahtlarda tıpkı koca Sultan gibi darbeyi biliyordu.Dört kişilik heyet içeri girdi.
Biri başkan olduğunu vurgulamak için diğerlerinden bir adım önde. El-etek öpmek yok...
Başlarını hafifçe öne eğerek Sultan ' ı selamladılar. Padişah gelişmeleri biliyordu , heyetin kimlerden oluştuğunu da mabeyn başkatibi Cevat Bey'den öğrenmişti. Kısa bir sessizlikten sonra heyetin başkanı ya da sözcüsü sebeb-i ziyaretlerini anlatmaya başladı. O sözcünün adı Emanuel Karasu'ydu....
Selanik Mebusu Karasu özetle Meclis-i Milli'nin Sultan 'ı hal'ine (tahttan indirme, düşürme) karar verdiğini, kendilerinin bunu tebliğle görevlendirildiklerini söyledi ve hükmü üç sözcükle özetledi: "Millet seni azletti."
Abdülhamit'in gizlemeye çalıştığı acıyı ela gözlerinden bir anlığına gelip geçen keder bulutları ele verdi. “Yani hal eyledi mi demek istiyorsunuz?” dedi Sultan II. Abdülhamid Han gözlerini heyet üyelerinin üstünde gezdirdi....
Sırayla...
Sonra tane tane konuştu: "Bir Türk padişahına ve İslam halifesine hal' kararını bildirmek için bir Yahudi, bir Ermeni, bir Arnavut ve bir nankörden başkasını bulamadılar mı?" Emanuel Karasu (Yahudi), Aram Efendi (Ermeni), Esat Toptani (Arnavut) ve Ahmet Hikmet Paşa (Sultan Abdülhamit'in uzun süre yaverliğini yaptıktan sonra muhalefet saflarına geçen Gürcü) hiç tepki vermediler ..!
Sultan 'ı aşağılamak için azınlık unsurlarından oluşan bir heyet seçilmişti.
Filistin topraklarının yahudilere satılması için rüşvet teklifinde bulunduğunda Sultan II. Abdülhamid tarafından kovulan Emanuel Karasu bu kez Sultan'ın " hal " kararını tebliğ için onun karşısına çıkmıştı. İşte bu ihanetin şartlarını hazırlayan teşkilat da İttihat ve Terakki Cemiyeti'ydi..
Bildiriyi okuyan Emanuel Karasu kimdi peki , Selanikli tanınmış Karasu ailesinin üyesidir.Karasu ailesi İspanya'dan kovulan ve ardından Osmanlı’ya gelen Sefarad Yahudisi bir aile.
Emanuel Karasu İttihat ve Terakki’nin ilk Yahudi kökenli üyelerinden. 1908 yılında gerçekleşen 2. Meşrutiyet sonrası 1912 yılında önce Selanik, 1914 yılında ise İstanbul milletvekili oldu. Emanuel Karasu, 1909 yılında, 31 Mart İsyanın bastırılmasıyla II. Abdulhamid’in yüzüne padişahlıktan düşürüldüğünü okudu.
İstanbul’un işgali ile birlikte ittihatçılar yurt dışına kaçmış Karasu'da İtalya’ya gitmişti. Cumhuriyetin kuruluşu sonrası ise ne hikmetse tekrar İstanbul’a yerleşti.
1934 yılında İstanbul’da öldü ve Arnavutköy’de Sefarad Mezarlığı’na gömüldü.
O dönemlerde 80 bin Yahudi ve 20 bin kadar Sabetaycı'nın yaşadığı Selanik'te Karasu'lar önde gelen ailelerden biriydi. Emanuel Karasu'nun hukuk okuduğu yıllarda amcasının oğlu İzak Karasu'da tıp öğrenimini tercih eder , muayenehane açar , evlenir , bir oğlu iki kızı olur oğlanın adını Daniel koyar.
Balkan Savaşları'nda Selanik Yunanistan tarafından işgal edilince, Yahudi toplulukta büyük bir panik patlak verir. Çoğu Batı Avrupa yollarına düşer. (Kalanlar 30 yıl sonra, Hitler orduları Yunanistan'ı işgal edince toplama kamplarına gönderilecektir) Yunanlılar'ın Selanik'e girmelerinden kısa bir süre sonra İzak Karasu , eşi ve oğluyla birlikte İspanya'ya göç eder , tam 420 yıl sonra , kovuldukları topraklara geri dönerler , İspanya 1492'de Yahudiler'i topluca sürmüş ama vatandaşlıktan çıkarmamıştı.
Karasu aileside Barselona'ya yerleşir ..
Yıl 1912 önce adını Latin alfabesine uyarlar, İzak Isaac, Karasu ise Carosso oluverir ve buraya bir muayenehane açar.
Çok az hastası vardır , ailesini geçindirmek için zeytinyağı ticaretine de girişir , Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Avrupa'da müthiş bir yoksulluk dönemi başlar,İspanya da bundan nasibini alır. En çok ilaç sıkıntısı çekilir.
Tam da o günlerde Barselona'da çocuklar arasında salgın halinde bağırsak hastalıkları patlak verir , gözleri yaşlı anne-babalar kucaklarında bir deri bir kemiğe dönmüş yavrularıyla diğer doktorlar gibi Isaac Carosso'nun da muayenehanesine dayanır, " Kurtar çocuğumuzu " diye yalvarırlar , ama diğer doktorlar gibi Carasso'nun elinden de pek bir şey gelmez gözünün önünde ölüp giden çocukların acısıyla uykusunun kaçtığı gecelerin birinde , bir ses yankılanır belleğinde : " Yoğurtçu geldi , kaymaklı yoğurtlarım var , " Selanik ' te günaşırı evlerine bir tepsi kaymaklı yoğurt bırakan Türk satıcının sesiydi bu.
Ve "Eureka"(buldum) çığlıklarıyla hamamdan dışarı koşan Arşimed gibi yataktan fırlar "Tabii ya", "Tabii ya " der Selanik'te bağırsak hastalıklarının tedavisinde yoğurt kullanıldığını anımsar günde üç öğün birer kase yoğurt yediriyorlardı hastaya ve birkaç günde sağlığına kavuşuyordu , yoğurdun nasıl yapıldığını biliyordu.
Hemen ertesi gün , evinin bodrumunu hazırlamaya koyulur,evi artık mandıraydı. Birkaç çiftlikten topladığı sütle yoğurt imalatına girişir ..
İlaç yerine yoğurt...
Ancak bir sorun vardır , Avrupa yoğurdu bilmiyordur , evet, 1500'lerin ortalarına doğru Kanuni Sultan Süleyman bağırsak enfeksiyonuna yakalanan dostu Fransa Kralı I. François'ya bir yoğurtçu göndermişti , ne var ki, kral iyileşince yoğurtçu sırlarıyla birlikte İstanbul'a dönmüştü , kayıtlarda öyle yazıyordu.
Isaac Carasso, ürettiği şeyin Balkanlar'da ve Anadolu'da yaygın bir tüketim maddesi olduğunu nasıl anlatabilirdi?
Çareyi yoğurdunu ilaç olarak kabul ettirmekte bulur , ve Carasso'nun yoğurdu eczanelerde satılmaya başlar...
Hasta çocuklarda etkisi çok çabuk ortaya çıkar yoğurdun.
Doktor meslektaşları ona bir tavsiyede bulunurlar , Paris'teki Pasteur Enstitüsü'nden fermante edilmiş laktik getirtirse , yoğurdun ömrünü uzatabilirdi , doktorların sözlerini dinler ve böylece pastörize yoğurt doğar.
Ama Isaac Carasso bu buluşun önemini pek kavrayamaz "İlaç" tutunca , Isaac özel ambalajlar yapmayı akıl eder , kapakları porselen cam kaseler , sıra artık ilaca patent almaya gelmiştir , onun için de bir ad koymadı gerekir ışık çakar ; neden oğlunun adı olmasın?
Yani minik Daniel'in ..!
Yaşadıkları Barselona'nın yaygın dili Katalanca'da küçük Daniel'in ya da "Daniel'cik"in karşılığı çok hoştu doğrusu: "Danon !" ancak bu özel ad olduğu ve marka namıyla tescil edemeyeceği için sonuna bir "e" ekler veee Hoşgeldin "Danone" yoğurtları ..!
Yoğurtçuluk çok kısa sürede Isaac'ın asıl mesleği haline gelince , Daniel'i Fransa 'ya gönderir Marsilya'da ticaret lisesinde okutur.
İşin pazarlama , satış, muhasebe bölümünü bilimsel olarak öğrenmesi için.
Ardından Paris'te Pasteur Enstitüsü'nde bakteriyoloji stajı yaptırır , İşin üretim aşamasına hakim olabilmesi için.
Daniel öğreniminden sonra Fransa'da kalır, çünkü babası, Isaac Carasso dünyadan göçmüştür. 6 Şubat 1929'da, Paris'te 18'inci bölgedeki bir dükkanda "Danone Yoğurtları Paris Şirketi" kapılarını açar.
Onu 1932'de Levallois-Perret'te ilk fabrika izler. Danone imparatorluğuda böyle doğar. Bugün öyle bir imparatorluk ki o , 5 kıtada at koşturur. Cirosu milyar euro'nun üstünde. 100 bin kişi çalıştırıyor. Sütlü ürünlerde dünya birincisi: 18 ülkede (Türkiye dahil) 48 fabrikası var. Şişe suyunda dünya ikincisi: 13 ülkede (Türkiye dahil) 97 fabrikası var. Bisküvi ve tahıllı kahvaltı ürünlerinde dünya ikincisi: 21 ülkede 53 fabrikası var. İmparatorluğa babasının sayesinde adını verilen Daniel Carasso, Daniel'cikte 104 yaşında ölür bu kadar uzun yaşamasının sırrı mı?
Herhalde söylemeye gerek yok , her gün birkaç kase yoğurt !
Ve Daniel'in kulaklarında babasının anlattığı Selanikli yoğurtçunun evlerinin kapısını çalarken seslenişi yankılanıyor:
" Yoğurtçu geldi , kaymaklı yoğurtlarım var ..."