"Neden Riyad'daki geniş, birbirinden güzel parklardan birisinde -belki maarkadaş en fazla gittiğimiz yerlerden birisi olan - mesela Fahiriye Parkı 'nda oturup yemedik ki! "diyerek kendime kızdım. Şu akılsız navigasyona uymasaydık daha iyi olacakmış da demek ki böyle olması lazımmış. “El Hayru fima vakaa/ olanda hayır vardır " deyip arabaya bindim. Oyalanacak zamanımız yoktu; zira önümüzde kabaca 800 km’lik epey uzun bir yol bizi bekliyordu. Gece saat dokuz veya onda otele yerleşmek, badehu Resulullah (sav)'ın kabri şerifini ziyaret etmek tasavvurundaydık.
Öğle namazının vakti girmişti. Riyad Türk Okulu’nda vazifeli olduğum zaman daha ilk umre yolculuğumuzda kulağımıza küpe olmuştu her tesiste durulamayacağı. Bundan dolayı mola verecek dinlenme tesisini seçerken titiz davranmak mecburiyetindeydik.150 km gittikten sonra temvinattan /marketten bir şeyler almak üzere durduk. Hem yiyecek-içecek almak hem tuvalet ihtiyacımızı gidermek hem de abdest alıp namaz kılmak için geriden temiz görünen bir yerde mola verdik. Mescidin altı-yedi metre uzunluğunda minaresi mevcuttu. Hemen bitişiğinde wc ’ler ve abdesthaneler sıralanıyordu. Kapısında da elinde fırça bulunan işçi kıyafeti giymiş bir Bangladeşli vardı. Temizlik sektörü başta olmak üzere alt iş kollarının tamamı Bangladeşlilerin iş bulduğu sektörlerdi. Adeta bu işler onlara zimmetliydi. Wc ’ler alışkın olmadığımız şekilde tertemizdi. Sıvı sabun, kâğıt havlu, tuvalet kâğıdı, pırıl pırıl aynalar, ışıl ışıl parlayan zemin. Tuvaletten çıkar çıkmaz görevli derhal içeriye girip su tutuyor hiçbir şekilde batmasına müsaade etmiyordu. Hatta tesisin avlusunda iki işçi ellerinde süpürge ve çöp kovasıyla sürekli hareket halindelerdi. Merak saikiyle mescidin girişindeki tabelayı okuduğumda niçin bu denli muntazam olduğunu anladım. Tabelada “Mesacidu’t Turuk El Hayriyye/ Yol Üstü Mescitleri Vakfı ”yazılıydı. Müessisi merhum olmuş bir âlimmiş. Bu mescitler, Suudi Arabistan genelinde, halkın şikâyetçi olduğu rezaleti ortadan kaldırmıştı. Zannederim böylesine rakik bir düşünceyi hayata geçiren o mübarek âlimi, seyahat eden insanların hepsi –tıpkı bizim gibi-hayırla ve rahmetle yâd ediyordur.
2013 yılına kadar Suudi Arabistan’da hafta sonu tatili perşembe ve cuma günüydü. Bu tarihten sonra cuma, cumartesi günleri hafta sonu tatili olarak belirlendi. Hafta içi Osman (Demirgül) hoca Riyad’ın merkezinde bulunan Bata’ya(Ankara-Ulus gibi düşünebiliriz) gider, Hataylı otobüs şirketleriyle anlaşır, gidecek öğretmenlerin listesini yapar sonra da -umumiyetle - çarşamba günü akşamleyin otobüsü okulun yanına getirirdi. Ailelerimizle birlikte çok uzun, keyifli, unutulmaz bir yolculuğa çıkardık. On beş günde bir, önce Medine’ye gider, orada bir gece kalır, müteakiben Abar-ı- Ali’de ihramlarımızı giyip telbiye getirerek umreye niyetlenirdik. Riyad- Medine arası takriben 860 kilometre mesafedeydi. Ekseriya iki mola kâfi gelirdi. Yol boyunca, akşamda hazırlanmış mamul yed/ evde hazırlanan yiyecekler hem gereksiz masraftan hem de alışkın olmadığımız yiyeceklere mahkûm olmaktan kurtarıyordu. Medine- Mekke arası ise 430 km idi. Yol boyunca bir defa, maymunlu tesiste mola verirdik. Esasında tesis haddinden fazla pisti ama çocukların maymun görme merakını gidermek amacıyla yolcuların birçoğu orada mola veriyordu. Yol üzerindeki mahattalarda(dinlenme tesisi) tuvaletler berbattı. Bu sebeple abdest alacağımız zaman çok seri hareket ederdik; zira metruk devretmiyahın (wc)hemen yanında, içerisi sinek kolonisi kaynayan abdesthanede birkaç dakikadan fazla kılmak mümkün değildi. Çoğunlukla da temiz bir wc, abdesthane ve mescid bulmakta zorlanırdık. Deneme yanılma yöntemiyle bazı şehirlerdeki tesisleri zihin haritamızda işaretleyip Türk okulundaki diğer öğretmen arkadaşlara da haber veriyorduk.
Yollar yeni yapılmıştı. Türkiye’de o vakitler şehirlerarası yollar hala tek şeritti. Dolayısıyla bizim için fevkalade konforlu bir yolculuk demekti umre seferler. Bir kişi umre için 40 riyal ile 60 riyal arasında ücret öderdi. Bu meblağ da devrine göre bayağı hesaplı sayılırdı.
Büyüklerden ve çocuklardan ilahi söyleyenler, türkü –şarkı çağıranlar, şiir okuyanlar, fıkra anlatanlar, herhangi bir konu hakkında konuşmak isteyenler için otobüsün mikrofonu daima hazırdı. Bu işlerin de sevk ve idaresi Osman hocadaydı. Hepimiz ona itimat ederdik. Hakikaten de hiçbir zaman güvenimizi boşa çıkarmadı. Hayatım boyunca organizasyon yeteneği bu kadar kuvvetli, bu kadar vefalı, sözünün eri, mert ve mütevazı başka birisiyle karşılaşmadım desem mübalağa etmiş olmam. Riyad’a gelen her öğretmen için yaptığı birçok iyilik bulunurdu. Hepimizde çok sever, sözünü dinlerdik. Bilirdik ki o, bizi üzecek bir şey yapmaz. Riyad’a ilk adım attığımda 63(yazıyla altmış üç) gün maaş alamadığım en zor zamanlarımda çok ihsanını gördüm. Araba almak için gereken 24 bin riyalin yedi bin riyalini de karz-ı hasen olarak veren de oydu. Hac ve umre ibadetlerinin organizasyonunu da planlar bihakkın yürütürdü(hala hayırla zikrettiğim ehli muhabbet kardeşim Osman hocaya selam olsun).
Temelli dönüş yaparken el verdiğini söyleyerek kendisinin tatavvuan üstlendiği bütün vazifeleri bana tevdi ettiğinde tereddüt edip “ Hocam sen, çıtayı bayağı yukarı kaldırdın ben nasıl idame ederim!” demiştim.2009 ‘da Türkiye’ye avdet edene kadar geçen üç yıllık zaman zarfında elimden gelenin fazlasını yapmaya çalıştım. Hac ve umre organizasyonları dâhil, öğretmen karşılama, ev bulma, eşya alma, ikame, ehliyet, araba alma, aile karşılama, hastane işleri vb. O’nun bıraktığı emanet bütün vazifeleri eksiği ve gediği ile hasbe’l kader devam ettirmeye gayret ettim.