Tevrat ‘ın korunması Yahudi din adamlarının sorumluluğuna verilmişti. Onlar; ayetlerin hükmünü çarpıtarak, tevil ederek, gizleyerek, hükmü değiştirerek, istediklerini uygulayıp istemediklerini askıya alarak emanete ihanet ettiler. Bu olumsuzluktan dolayı Kur’an’ı Hakim’in korumasının bizlere değil Allah’a ait olduğu haber verildi: “Şüphesiz ki Kur’an’ı biz indirdik, O’nu koruyacak olan da elbette biziz biz! ”.Dolayısıyla kitabımız Cebrail(as)tarafından inzal edildiği şekliyle muhafaza edilerek bize kadar ulaşmıştır. Bugün elimizdeki mevcut Kur’an nüshalarında eksik veya fazlalık yoktur. Bazı Ğulat’ı Şia mensuplarının Hz. Fatıma nüshası iddiaları ve kendisine Resullük/Elçilik payesi vermek için Şeytan’ın iğvasına kapılan Reşat Halife ile tilmizi Edip Yüksel’in Tevbe suresinin son iki ayetiyle alakalı iddiaları Kur’an’ı inkâr etmek manasından başka bir anlam ifade etmez. Elimizdeki Mushaf( tertibi de dâhil) Hz. Muhammed’e indirildiği şekliyle muhafaza edilmiştir. Bunun haricindeki her türlü iddia batıldır.

Kur’an’ın bir ismi el Zikr’dir. Yani hem hatırlatır hem de hatırlanır. Maamafih bu mübarek kitap senede bir ay, haftada bir gün, cenazede veya başka münasebetlerle mahdut bir okumanın muhatabı kılınamaz. Bilakis her gün muvazabalı bir biçimde sürekli okunması gereken bir hitaptır. Hidayet rehberi olma özelliği bu şarta bağlı olarak yerine gelir. Aksi takdirde Zikr olma hususiyeti ortadan kalkar. Zikr olma meziyeti ya vahyin kendisi tarafından muhatapta karşılık bulur, ya Peygamberin beyanı yol gösterir ya da ilim ehli bir âlimin delaleti ile ortaya çıkar. Nitekim Resulullah’ın tebyin vazifesi şöyle belirtilmiştir: “ Zikri sana indirdik ki insanlara indirileni beyan edesin. Umulur ki düşünürler. ”Vahyi okumuş, anlamış, özümsemiş ve benimsemiş bir insanın hidayetinin devamı duasındaki samimiyetine ve vahiyle olan ahdine sadakatine bağlıdır.

Kur’an’ı mehcur bırakmaktan şikâyet eder Resulullah(sav). Mehcur bırakmak maalesef belirli cemaatlerce manasının ve ahkâmının terkedilmesi olarak anlaşılır ve bu minvalde sloganlara malzeme yapılır. Hâlbuki mehcuriyet yerine göre asli lafızlarıyla tilaveti bırakmak, yerine göre manasını anlamadan mekanik okumak, yerine göre ahkâmını mülga bırakmak, yerine göre de Kur’an’ın bütünüyle değil bir parçasıyla meşgul olmak manasına gelir. Bir vakitler halkın, Kur’an’ı Kerim’e olan hürmetini ifade için kılıflı bir şekilde yüksekçe bir yere asmasını diline dolayıp bu saygıyı küçümseyenlerin hikmetten nasipleri olmadığı gibi bu millete verecekleri bir şey de olmaz. Be cahil! Kur’an’ı okumak, anlamak, hayata geçirmenin önemini anlatmak için niçin asırlardır halkın derin hafızasında yer edinen saygı göstergelerini diline dolamak yerine  “Kur’an’a hürmet gösterildiğini görüyoruz; ne kadar güzel, tıpkı bu hürmet gibi onu okuma, anlama ve hayat rehberi yapma konusunda da gayret göstermeliyiz!” diye insanları irşad etsene.

Bazı cemaatlerde şahit olduğumuz gibi cüzlere bölerek Kur’an hatmi, elbette kişinin vahiyle ahdinin canlı kalmasını temin eder ve sevap kazandırır. Lakin en güzeli günlük planlamaya uygun olarak her gün - gücümüz kadar- sabah akşam düzenli bir Kur’an mütalaası maksadın hâsıl olmasını sağlar. Sabah ve akşam mutlaka üç-beş sayfa da olsa Kur’an okumaya, manası üzerine tefsirlere bakmaya, düşünmeye, hayata yansıtmaya muhtacız. Sadece kendimizin okuma alışkanlığı kazanması kâfi gelmez; çoluk çocuğumuzun da bu nimeti tatmasına yönelik her türlü tedbiri almakla da mesulüz.

Kur’an coğrafyasından, aklımızı, kalbimizi ve ruhumuzu besleyecek muhtelif ayetleri ezberlemek ve belli bir periyotla tekrar etmenin birçok faydası bulunmaktadır. Ezberlenen ayetlerin olduğu sayfaları küçük işaret kâğıtlarıyla belirlemek ve onları namazlarda zammı sure olarak okumak hafızada daha uzun süre kalıcı olmasına sağlar. Ezberlenen ayetlerin meali ve tefsiri de farklı tefsir kitaplardan karşılaştırmalı olarak okunarak amele dönüşmesi kolaylaştırılmış olur.

Bu mevzuda kesin karar mevcutsa Kur’an’ı Kerim’i asli dili ile usulünce okumayı öğrenmekle başlanabilir. Yaş kaç olursa olsun Kur’an, öğrenmesi çok kolay bir kitaptır. Hazık bir hocanın nezaretinde ciddi bir çalışma ile bir haftada elifba cüzünü bitirip Mushaf’a geçmek zor değildir. Birkaç aylık müddet, bir sayfayı az hata ile ve beş dakikada okuyabilecek bir seviyeye gelmek için yeterlidir. Tecvid ve makamlı okuyuş, kişinin maharetine, çabasına ve kabiliyetine bağlı olarak altı ayda elde edilebilir. Bu süre zarfında Arapça sarf ve nahiv öğrenmeye başlarsa sıkı bir çalışmayla bir senede Allah’ın kitabı kendi anlayacak bir yetkinliğe ulaşabilir.

Öğrenen kişiler kendi öğrendiği ile kalamaz; bilakis “ Sizin en hayırlınız Kur’an’ı öğrenen ve başkalarına öğretendir.” nebevi buyruğuna imtisalen diğer insanlara öğretmek için gayret gösterirler. Kur’an’ı Kerim, hem bu dünyada insanı doğru yola sevk edecek hem de kıyamet günü kendisi ile bağını diri tutan Müminlere şefaat edecektir.

Haftalık Kur’an eksenli bir sohbet halkasına dâhil olmak kişinin hem yeni şeyler öğrenmesine vesile olur hem de dini şuurunu canlı tutmaya yarar. Şayet ilim sahibi ise kendisinin böyle bir musahabe halkası teşkil etmesi ve sahih bir irşad menheci uygulaması farzdır. Dar anlayışlı, mutaassıp dini gruplarla kardeşlik ilişkisini devam ettirmek gerekir fakat Kur’an ve Sünnet kaynağına dayanan, dini ideoloji haline getirmeyen arkadaş gruplarıyla ya bir dernekte ya da ev sohbetlerinde yer almak kişinin dini salabiyetini takviye eder. Bu tarz mudarese halkalarının kurulduğu, Resulullah’ın haber verdiği rahmet evleridir. Ayrıca böylece o hanenin de ilahi ikramdan ve ihsandan pay alması müjdesi tahakkuk eder.

Kur’an’ı Kerim ayetleri birbirini nakzetmez aksine birbirini takviye eder, şerh eder. Kur’an, yeni indirilmiş bir kitap değildir; bittabi bizden önce geçen Müslümanlar ’ın nasıl anladığı ve yaşamdaki tatbikatı göz ardı edilemez. Binaenaleyh; her ağzından Kur’an diyen yeni yetme uleyma’nın sözlerini tek hakikat olarak görüp eslafımıza taarruz etmek nadanlıktır. Kur’an yolunda ömür harcamış geçmiş büyük ulemaya olur-olmaz yerde çatan, modernizme ve sekülerizme, en büyük günahların en ballı görsellikle ve yasallıkla reklamının yapıldığı laik hayat tarzına söz söyleyemeyen heyecanlı, medyatik cahil ilahiyatçılardan uzak durmak dini sahih tutmak için zorunluluktur. Aynı şekilde geçmişten tevarüs ettikleri bütün geleneği, atalar  ve erenler kültü haline getirip dinin özüne zarar veren bidat ve hurafe ihdas eden topluluklardan uzak durmak da hesap günü “ahh , vahh!” etmekten,keşkeli cümleler kurmaktan muhafaza eden etkili bir tedbirdir.

Kur’an, haydi diye okuyana kendisini açmaz. Niyet ve yaklaşım tarzı belirleyicidir. Kim hangi amaçla Kur’an okuyorsa hissesine düşen de ona göre olur. Hidayet gayesiyle okuyan için hidayet kaynağı, düşmanlık maksadıyla okuyana ise fitne vesilesidir. Her şey gibi Kur’an okumanın da bir adabı vardır. Bu adabın mucebince davranmak kişinin istifade, basiret, fetanet ve hidayetini artırır. Kur’an hayatın merkezinde yer almalıdır. Okuduğumuz kitabın Rabbimizle konuşma manasına geldiğini hay-tırdan çıkarmamak lazım gelir. Ahd u misakın sürekli teceddüdü için belli saatler tilavete ayrılmalıdır. Abdestsiz –zaruri olmadıkça- Kur’an okumaya oturmamalıdır. “Kur’an okurken kovulmuş Şeytan’ın vesvesesinden Allah’a sığın!” hükmü ilahisince ‘euzu besmele’ çekerek Şeytan’ın Kur’an ile aramıza girmesine mani olunmalı, okurken kalbe, akla gelen her vesveseye karşı sürekli teyakkuzda bulunulmalıdır. Kur’an, okunurken başka işlerle meşgul olacak ortamlardan kaçınmak gerekir. Okunan vahye saygı ve inkıyadın göstergesi olarak susup can kulağıyla dinleme ve ibret almak temel kurallardan birisidir. Kur’an’ı okuyan da dinleyen de ondaki hikmetler sebebiyle etkilenmesi, mahzun olup gözyaşı dökebilmesi övgüye değer hasletlerdendir.

Hülasayı kelam; mübarek Kur’an’ı Kerim bizim için ahiret hayatındaki sorgunun kaynağı, gökten yere uzatılmış necat eli, yaş kuru her meselenin halli için çözüm olacak temel esasların bulunduğu bir rehber, insanlığı karanlıklardan aydınlığa çıkaran hidayet menbaıdır. İman ettiğimiz kitaba bu bakış açısıyla yaklaştığımız vakit  biz değişeceğiz, dünya da değişecek.