Kırşehir tarih şehri deriz.

Tarihi kalıntılarında gözle görülür ne var derseniz.

Selçuklu ve birazda Osmanlı’da kalma camilerin dışında.

Camiler halkın kutsal saydıkları mabetlerinden olduğundan günümüze kadar yaşatılmış.

Camilerin dışın külliyeler, medreseler, bedestenler hepsi yıkılmış, yakılmış tarihin çöplüklerine bırakılmış.

Cacabey medresesi ve bugün adıyla cıncıklı cami restore ediliyor deniyor.

Selçuklu döneminde yapıldığı yıllarda bu kadar uzun sürmemiştir.

Bugün restorasyonun nerdeyse beş yıl olacak.

Onu da restore mi ediyoruz, tarihi kafamıza göre mi yontuyoruz.

Belli değil.

Bugün tarihi Ahi şehrinde Bizans roma dönemine götürecek ne kalıntı var.

Şehrin göbeğinde yığma olduğu söylenen toprak kaleden başka…

Oda kendi haline bırakılmış bekliyor.

Anadolu, medeniyetlerin beşiği…

Şimdiye kadar keşfedilmiş ve keşfedilmemiş binlerce yıllık tarihe ışık tutan yüzlerce antik kent ve ören yerleri var.

Topraklarımızın üstü de altı da tarihsel miraslarla dolu.

Bu tarihsel zenginlikleri ne kadar koruyabildik, henüz gün yüzüne çıkarılmamış olanları keşfedebilmek için çabamız ne oldu?

Yoksa antik kentlerimizin, ören yerlerimizin birçoğunu yıkılmaya yok olmaya mı terk ettik?

Kültür varlıklarımızın, tarihsel zenginliklerimizin korunması, araştırılması halkla buluşturulması, gelecek kuşaklara taşınması görevini ne ölçüde gerçekleştirebiliyoruz?

Ören yerlerimizin antik kentlerimizin durumu maalesef içler acısı. Halkın belli bir kesimi hatta bir kısım yöneticiler bile müzeleri, ören yerlerini, antik kentleri hala taş yığını, çanak çömlek kırıntılarının olduğu yerler olarak mı görmekteler.

Doğaya, çevreye, tarihsel miraslarımıza, kültür varlıklarımıza ne kadar duyarlı bir toplumuz?

Sorun burada düğümleniyor.

Doğaya, çevreye duyarlı tarihsel miraslarımızı, kültür varlıklarımızı koruyan; çocuklarımıza, gençlerimize doğa sevgisi ve çevre bilinci veren bir toplum ne zaman olacağız.

Seçilmişler, atanmışlar, seçilmiş başkanlar, doğaseverler, çevreciler, sivil toplum örgütleri, sendikalar, yöneticiler, toplumun bu konuda duyarlı tüm kesimleri: tarihsel zenginliklerimize, kültür varlıklarımıza ve yığma kalemize sahip çıkalım.

Şehrin ortasında duran kale höyük üne kimler sahip çıkacak.

Kale ve etrafının kırık döküklüğü şehrimize güzel görüntü vermiyor.

Ben çocuktum kale korumada çivi çakılmıyor derlerdi.

Arada elli yıl geçti hala korumada bu nasıl iş diyen çıkmıyor.

Seçilmişler Ankara’ya gidince şehri unutuyor.

Davetler olunca şehre şova geliyorlar.

Burada buluna siyasilerde çok ilgilenmiyor.

Bir an önce kalenin etrafı restore edilecekse edilmeli.

Tarihi dokuyla yapılacaksa projeler geliştirilmeli.

Orada bulunan iş yerlerin çirkin görüntüleri Ahi şehrine yakışmıyor.

Yok olmasına duyarsız kalmayalım.

Çünkü geçmişi olmayanın geleceği de olmaz.