- Sesimi duyan varmıııı

- Orda kimse varmıııı

- Göçük altındayım, duyan varmııı

- Susun, sesi kesin, aşağıdan bir ses var.

Bu ve benzer çığırışların hayatımıza girişinin 1. Yılı bugün. Ülke olarak yaşadığımız en büyük felaketin yıl dönümü.

Kimine göre 50 bin , kimine göre 52-53 bin, kimine göre 130 bin, kimilerine göre de daha fazla insanı yitirdiğimiz büyük depremin yıl dönümü.

“Kayıp çocuk yok, kayıp kimse yok” söylemlerine karşı insanların kayıp olan yakınlarının resimleri ile feryat ettikleri, 1 yıldır gözlerinin yaşının hiç kurumadığı, ilgililere, yetkililere yalvardıkları, çırpındıkları hiç dinmeyen acının başlangıcının yıl dönümü.

Bu acının yıldönümünde bir kez daha yıkıldık, bir kez daha kolumuz kanadımız kırıldı, bir kez daha göçük altında kaldık.

Benim oğlumda geçen yıl Antalya’dan bölgeye giden yardım ekibi ile birlikte gitmişti oraya. 3-4 gün kaldı. Bu gün hala o travmayı atlatamadı. Bu gün sabah bir olayı paylaşmış, “Ben bugün nasıl derse girerim, ne yaparım” diye çabalıyordu.

Bende; Bu gün ders yapma, bugün çocuklara depremi anlat, oradaki acıları çocukların anlayacağı şekilde anlat. Oradaki çocukları anlat, bölgede gördüklerini, deneyimlerini anlat dedim. Bana göre bugün faydalı olur.

Damadım gitti. Kırşehir’den giden yardım ekibi ile. Günlerce ağladı. Halen normale dönemedi. Bu gün aynı acıları tekrar yaşayacak.

Bir çok anı, bir çok acı var. Dinledikçe uykularınız kaçıyor. Etkilendiğim bir Yusuf’un yaşadıkları var.

Yusuf tüm ailesi ile birlikte göçük altında kalıyor. Günler sonra ulaşıyorlar kendisine, Ninesi ile birlikte kurtarılıyor Yusuf. Yusufun yanında Muhabbet Kuşları var. Yusufun ilk sözü; “ kuşlarımın yemi yok, onlara yem verirmisiniz.” Aynı yerde Yusufun ağabeyine ulaşıyorlar. Ömer. Çok zor bir yerde, bir alan açıyorlar. Konuşuyorlar. Ömer yan tarafına bakıyor, Annesi ve Babası ölmüş. Ağlıyor Ömer. “Onlar yoksa bende yokum, çıkmam.” Diyor. Ne yaptılarsa ikna edemiyorlar. Dedesi geliyor, yalvar, yakar. Yok. Başka bir yol bulamıyorlar. Çıkmıyor Ömer. Ömer orada ağlaya, ağlaya Annesine, Babasına kavuşuyor.

Bu ve buna benzer, daha acıklı onlarca belki yüzlerce yaşanmış hikayelerle dolu Deprem bölgemiz. Yok olan hayatlar, yitip giden canlar, kayıplar, uçup giden umutlar, geleceği yok olan Çocuklar daha neler neler. Saymakla bitmeyecek yaşanmışlıklar.

En acı olanı da aradan 1 yıl geçmiş olmasına rağmen insanlarımızın acılarının dindirilememesi. Kışın en sert geçtiği bölgelerimizde insanlarımızın halen çadırlarda, konteynerlerde, güvensiz evlerde yaşamaya çalışmaları. Ateş düştüğü yeri yakar. Oradaki ocaklara ateş düştü ve halen yanıyor. Devletimiz bütün imkanları ile bu ateşi söndürmek için gerekenleri bir an evvel yapmalı. Yapılan yayınlara bakıyoruz, dinliyoruz, izliyoruz, okuyoruz. İnsanlarımızın dayanacak gücü kalmadı. Ne yazık ki acılarını dahi yaşayamadan kendi hayatlarını kurma çabasındalar. Elinde 10-12 yaşında çocuğunun resmiyle haykıran, “Çocuğumu bulun, ölü yada diri bana verin. Hiç olmazsa Fatiha okuyacağım bir mezarı olsun” diye çırpınan, 1 yıldır yaşamadığını, sadece nefes aldığını söyleyen Annenin, annelerin acılarını dindirmek için devletimizin bütün imkanları seferber edilmeli.

SESİMİZİ KİMSE DUYMADI Kİ diye feryat eden insanlarımızın bu ferdayı duyulmalı. Bu seslere kulak verin.

Büyük acının yıldönümünde İlimizde Andık depremde yitirdiğimiz canları. Belediye Başkanımız Selahattin EKİCİOĞLU öncülüğünde, Cumhuriyet Halk Partisi İl Başkanı ve yetkilileri ile kalabalık ve Vatandaş gurubu ile Cacabey Meydanındaki Deprem Anıtına, deprem saati olan 04.17’de yitirdiğimiz canlar için Karanfiller bıraktık. Gönül isterdi ki tüm siyasi parti temsilcilerimiz orada olsun. Acılar paylaştıkça azalır.

Tekrar Milletimize başsağlığı diliyorum. Allah böyle bir acıyı bir daha yaşatmasın kimseye.

Galın sağlıcakla.