Yaşlı dünya; beşeri ideolojilerin altın çağını yaşadığı bu asırdan daha zor dönemler de yaşadı fakat bozulmanın ve dağılma-çözülmenin bu süratte gerçekleştiği başka bir zaman dilimine şahit olmadı. Dünya, doğa, insanlık ilk defa bozulmuyor evet, ancak ahir zamanda olmanın tesiriyle ifsat dünya ölçeğinde ve istikbali tehdit edecek kadar da vahim… Asrımızda şahit olunan değişime bakıldığında akıl, kalp, iman, izan sahibi ve geleceğe dair kaygıları olan kişiler için büyük bir endişe kaynağı teşkil ettiği tebellür eder. Buna rağmen Müminler gelecekten dolayı ümitsizliğe kapılmazlar; zira kâinatta her ne varsa Allah’ın izni ilahisinin takdirin ile vuku bulmaktadır. Yüce Allah; peygamberler, kitaplar ve önderler göndererek tarihe müdahale etmiştir. Böylece, rotasını şaşıran dünya gemisi tekrar doğru rotaya girmiştir. Rum suresinde insanın bozulmadan nasıl kurtulacağının şifresi bildirilmektedir:“ Öyleyse, hanif olarak bütün varlığınla Allah’ın insanları yarattığı fıtrata yönel. Allah’ın yaratmasında değişme olmaz. İşte doğru din budur, ama insanların çoğu bilmez!”

Müslümanlar olarak acil yapmamız gereken işler bulunmaktadır: Bunlardan en acil olanları 1400 yıllık geleneğe dayanan dini birikimimizi Kur’an ve sünnet süzgeciyle temyiz etmek, dini anlama, yorumlama ve pratikte yaşama hususunda modern hurafeler ve filozofların akıl yürütmeyle buldukları kendi doğrularına dayanan ideolojilerin paradigmasından bağımsız duruşa sahip olmaktır. İslam türedi bir din değil, ta Hz. Âdem’e dayanan, geleneği olan bir dindir. Bu dinin kökleri asırlardır Müslümanların hayatında yer bulan Kur’an ve sünnetin tatbikatına dayanan geleneğidir ki ağacın köklerine benzer. Bu kökü dikkate almayan, buna dayanmayan her çaba asıldan uzaklaşmaya, asıldan uzaklaşma da inhiraf, ifsat ve ilhada sebep olur. Günümüzde rasyonel Kur’ancılık ve mealciliğin geldiği yer tam da burasıdır.

İslami vakıf, dernekler ve cemaatlerin mevcut halleriyle hayatiyetlerini muhafaza etmeleri, hizmetlerini ve İslami eğitim çalışmalarını daha ileriye taşımaları mümkün değildir. Klasik Kur’an kursu, dershane, medrese, dergâh vs. mantığından kurtulup geleneğin üzerine yeni bir kurumsallaşma yöntemi ihdas etmeleri lüzumu vardır. Klasik yapıların iyi yönleri muhafaza edilirken kreşten başlayarak anaokulu, ilkokul, ortaokul, lise, etüt merkezleri, yaşam merkezleri, gençlik merkezleri, spor kulüpleri, teknoloji merkezleri, hobi merkezleri, geleneksel sporlar, oyun merkezleri, kadın buluşma ve yaşam merkezleri… Alanlarının İslam’ın muhkem hükümlerine göre iman ve eylem boyutu esas alınarak yeni bir anlayışla tesis edilmesi gerekir. Aksi takdirde ne bugün umutlu olabiliriz ne de geleceğe yönelik bir emel taşıyabiliriz. Bugünkü dernek ve vakıfların insani yardımları büyük planlama içinde düşünülerek yürütülmüyor. Hâlbuki bu yardımlar büyük İslami değişim planının önemli bir parçası olarak kabul edildiğinde anlam ifade eder; yoksa geleceğe yönelik bir hedefi olmayan insani bir faaliyettir. Elbette kıymetli bir amel ancak büyük davetin bir parçası olarak değerlendirdiğimiz söylenemez. Böyle bir çalışma ile İslami yapılanmalar gün ben gün mevzi ve kan kaybeder.

Dini talim ve terbiyeyi ve (müfredat, yöntem ve program bakımından)bazı kurslarda hala tatbik edilen Kur’an kursu öğretim metodunu eğitim bilimi, sosyoloji ve psikoloji bilimlerinin ispat edilmiş temel kurallarına göre yeniden tanzim etmek zarureti vardır. Bu kursların; ezberleme, anlama, yaşama ve tebliğ ekseninde yeniden yapılandırılmalı, Kur’an kursu öğretiminin temeli bu esaslara müstenit olmalıdır. “Yoksa siz kitabı( vahiy) okuyup dururken insanlara iyiliği emredip kendi nefislerinizi unutuyor musunuz? Hiç akletmez misiniz?”.

Basit, dar, hizipçi, eyyamcı, kısa süreli, plansız, mezhepçi veya cemaatçi anlayışının terkedilmesinin vakti çoktan geldi de geçiyor. Mevcut içinde kalarak ve fakat İslami esaslara muvafık yeni bir menhec belirlememiz, bu yeni bir menheci de yeni bir ruhla takviye etmemiz gerekiyor. Eğitim, dinin konumu, kadın, aile çocuk, ekonomik anlayış, akrabalık ,adabı muaşeret, şehircilik ,sanat,kültür,spor vb bütün alanların İslam’ın temel ilkeleri muvacehesinde ve teysir kaidesine uygun bağımsız ve özgün bir şekilde yeniden değerlendirilmesi lüzumu vardır. Batı’nın hakim buyurgan ,müfsit ideolojilerinin mevzisinden bakmaktan kurtulmak mecburiyetindeyiz.