HALK İÇİNDE MUTEBER BİR NESNE YOK DEVLET GİBİ.
OLMAYA DEVLET CİHANDA BİR NEFES SIHHAT GİBİ.”
Kanuni Sultan Süleyman.
Herkese sağlıklı-sıhhatli günler diliyorum değerli okurlarım. 
Eskiler derlerdi ki; “Allah yokluğunu vermesin, oraya da kimseyi muhtaç etmesin”
Ne için, kimin için derlerdi diye bir soru sorsam bir çoğumuz biliriz, yada tahmin ederiz. Hastaneler için söylenirdi, halen de söyleniyor. Yaşayan herkesin bir şekilde yolu mutlaka düşer hastanelere. Her ne olursa olsun hastane işi zor, hastalık zor. Ama elde değil tabi. 
Gelelim bizim hastanemize. A.E.Ü. Eğitim Araştırma Hastanesine. Başka yok zaten. Orda bir bina var. Var olmasına var da ama içi ne alemde, orda ne yapılıyor bence bilen yok.
Hastane bitmiş değerli yetkililer, sevgili ilgililer.
Hastanede hiç kimse, ilgili, yetkili yok da, onların üstünde de kimse yok. Bakan, eden, ilgilenen kimse yok. Sözüm ona Üniversite Hastanesiyiz ya, Rektör nerde, Rektör yardımcıları nerde, hastaneden sorumlu ki varsa ilgililer nerde. Gördüğüm kadarıyla kimse yok. Yok ki Hastanenin durumu içler açısı.
Geriye bir tek kişi kaldı. İlimizin Valisi. 
Sayın Valim; Sizin ilimizin sorunları, dertleri ile yakından ilgilendiğinizi, kamu hizmetinin vatandaşa en seri, en uygun şekilde iletilmesi yönündeki düşünce  ve çalışmalarınızı yakinen bilenlerdenim. Kaldı ki burası vatandaşın doğrudan hizmet alması gereken en önemli kurumların başında gelen sağlık kuruluşu. Lütfen Hastaneye bir el atın. Orası yol geçen hanı gibi. Giriş kapısında ziyaret saatleri gösterilmiş ama giren çıkan belli değil, saati dakikası belli değil. Kim nereye gider belli değil, kim Doktor, kim sağlık personeli, kim hasta bakıcı, kim hasta, kim ziyaretçi belli değil. Bir tek Güvenlik personeli belli. Onların da  kıyafetinden biliyorsunuz. Onlarda başka işlerle meşgül. Giren çıkanla pek ilgilenmiyorlar. Herhalde kendilerine öyle bir görev verilmemiş.
10 Yıl önce bu konuda bir yazı kaleme almışım. O gün demişim ki;
“Yıllar önce rahmetli Nejat UYGUR’un oyunun adı Hastane mi, Kestane mi? Canlı izleme imkanımız olmadı ama televizyonlar sağ olsun, değişik kanallarda uzun süre yayınlandı. Hastanede geçen olayları traji-komik şekilde sunuyordu rahmetli Uygur. Nur içinde yatsın. Zamanın sağlık sektöründeki gerçekleri anlatıyordu çoğunlukla. Kapıcıdan tutun, hastane yönetimine kadar herkesi içine alan olayları anlatıyordu ve herkes kendisine bir pay çıkarıyordu izlerken….. 
Gelelim bizim hastanemize. A.E.Ü. Eğitim Araştırma Hastanesine. Hastanemiz fiziki olarak güzel. Personel çoğunlukla iyi.  Çoğunlukla diyorum çünkü bir kısım personelin yüzüne bakınca kırk gün kısmetiniz kesilir. Sanki “ git evinde yat hemşerim, ne işin var burda” der gibi bakıyor yüzünüze. Benim gördüğüm bu türler azınlıkta. Çoğunluk yukarıda tarif ettiğim türden. Gerçek anlamda Sağlıkçı. Birde benim gözlediğim Polikliniklerde çalışan personelin kılık kıyafeti. Özelikle kayıtlarda çalışan personel sağlıkçı değil de Bağ bellemeye gelmiş gibi giyinmiş. Sivil vatandaştan ayırt edilemiyor. Bunlara bir düzenleme yapılır mı bilemiyorum. Ama yapılır, güler yüzlü ve düzgün-temiz kıyafetli olur ise çok daha iyi olur. 
Herkese sağlıklı ve huzurlu günler diliyorum.”
2014 yılında kaleme aldığım bir yazı. Bu gün geldiğimiz nokta. O günden bu güne bir tık ilerlememişiz, aksine 20 yıl daha geriye gitmişiz. Nerde o bizim beyaz önlüklü, tertemiz giyimli, temiz yüzlü, güler yüzlü sağlık personeli. Kim neci belli değil. Olay çok. İleriki günlerde devam ederiz. Bu gün kısa bir örnek.
Önceki gün bir yakınımızın rahatsızlığı nedeniyle ziyarete gittik.  3. Kat, yoğun bakım servisine. Otomatik kapı açıldı biz yoğun bakımın içine kadar girdik. Lütfen dikkat. Yoğun Bakım. 1 tanesi güvenlik, 3 görevli var. İkisi uzun oturuyor ve sosyal medyaya dalmışlar sanırım. Ama yoğun bakımın önü, tabiri caizse ana baba günü.  Bağıran, çağıran, ağlayan, sızlayan. Kimse buranın yoğun bakım olduğunu, kişilerin bekleme salonunda olması gerektiğini umursamıyor, hiçbir görevlide müdahale etmiyor. 
Hastayı servise almışlar. Servis ve koridorlar.  Aman Allah’ım koridor, odalar, lavabolar, tuvaletler içler açısı. Yataklar, koltuklar berbat, yırtık, delinmiş, kirli ne ararsanız var. Köşelerde çöpler duruyor.  Bu tarihi !!! durumları resimledim. İsteyene verebilirim.  
Kimse bize ne arıyorsunuz burada demiyor. Görevliler Allah emanet. Kimin ne olduğu belli değil. Doktor, Hemşire, Hasta Bakıcı, Asistan, Yardımcı personel kim belli değil.  Hastalar mı. Hasbelkader yaşıyorlar, Allaha emanet. Girenin çıkanın haddi hesabı yok. Ne ziyaret saati var, ne kontrol eden, ilgilenen, herkes kendi havasında. Çoğunluğu da telefonda, muhtemelen sosyal medyaya akmışlar çünkü kendi kendilerine görülüyorlar.
Saat 16.30 civarı kimse kalmıyor. Bir iki görevli, bir iki sekreter var ortalıkta. Bir Koridor Kadın Doğum servisine gidiyor. Koridoru kirli paspas ile temizlemişler sanırım, her yer kir, pas içinde. Birde ne görelim. 8-10 kişi, 2-3 çocuk ellerinde çiçekler, poşetler ki muhtemelen yiyecek içecek gibi görünüyor,  geçip gittiler servise doğru. Gürültü, patırtının ortasında bakıp kalıyorsunuz. Bunlar gibi daha kaç kişi giriyor, çıkıyor sayamazsınız. Binanın ana giriş kapısında 2 tane güvenlik görevlisi hanım kızımız, çok koyu sohbete dalmışlar, giren çıkandan haberleri yok. Allah korusun kötülük etmek isteyen istediğini yapar.
Hal ve gidiş böyle. Hastanemize bir el dokunması lazım değerli Valim. Taktir sizin.
Şimdilik bu kadar. Kaldığımız yerden, diğer servislerden, polikliniklerden, muayene olamayanlardan, randevu alamayanlardan ki en büyük  sorun, asistanlardan, diğer sağlık personelinden(herhalde öğrenci) devam ederiz. 
Galın sağlıcakla.