İnsanoğlu modern çağda yalnızdır. Esasında yalnız olmaması gereken azgın bir çağdayız. Çevresinde ailesinin, akrabalarının, arkadaşlarının ve dostlarının olması gereken bir zaman diliminde dijital dünyasıyla baş başadır. Çoğu gencimiz doğru dürüst kendisini tanıyamadan hayatın hengâmesi içinde kaybolup gidiyor. Başkalarının beğenilerine, düşüncelerine, kurgularına ve hiçliğe teslim olup ömrünü ziyan ediyor. Heyhat ki bu halini görebilen insan sayısı fazla değil.
Yaşadığımız çağda insanlık hilkatinde getirdiği sevme, merhamet gösterme, yardım etme, birlikte yaşama hislerini anne-baba, kardeşler, çocukları ile yaşayarak izhar edemediği ve ruhunda gizli bu duyguları tatmin edemediği için evinde kedi-köpek beslemeyi, onlarla yaşamayı tercih etti. İnsandan kaçan insan, sosyalleşmekten, insanı tanımaktan, onunla iletişim kurmaktan, hemcinsine tahammül etmekten kaçarken aslında kendi fıtratından da kaçmış oldu. Bildiğimiz insan başkalaşmaya ve adeta ruhunu kaybetmeye başladı. Bozulma, insanın başkalaşması, transhuman teşkil etme girişimleri insanlığı bekleyen en büyük tehlike olarak kapımızda duruyor.
Yeryüzünde bulunan her şey, insanın istifademize sunulmuş ilahi ikramlardır. Yeryüzündeki varlık hiyerarşisi içinde ilk mertebeyi insan alır. Allah, Âdemoğlu ’nu yarattığı çoğu varlıktan üstün, en güzel kıvamda yaratmıştır. Mükemmel bir kıvamda halk edilen insanı daha alt mertebedeki diğer canlılara hizmetçi durumuna getirmek postmodern asrın yanılgısı olarak yaşadığımız bir olgu. Hayvanları sevmek, korumak, , onlara zarar vermemek hem inancımızın hem de insanlığımızın gereğidir. Kalp ve vicdan taşıyan herkes bunların kıymetini takdir eder. Ancak bazı insan sevmezlerin yaptığı gibi insanları tahkir etmek ve hayvandan daha aşağıda bir köle muamelesi yapmak hayvan sevmek olarak kabul edilemez, edilmemelidir.
Hayvan haklarını savunduğunu iddia edenlerden samimi olanları bir tarafa koyarsak bugün sokaklarda, caddelerde kedi köpek gezdirenleri hakiki hayvansever olarak görebilir miyiz? Kimileri hayvanları korumak uğruna insanların hayatını tehlikeye atarken, insanları tahkir ederken ne büyük çelişkiler içinde olduğu göremiyor. Elinde üç metre iple köpek gezdirmeyi ve insanları tedirgin etmeyi, kaldırımları hayvan pislikleriyle batırmayı marifet bilenlerin hayvanseverlikle ne alakası var! Temel kaidedir: İnanı sevemeyen hayvanı hiç sevemez. Hayvanlar, Yüce Allah’ın dilsiz kullarıdır. Onlara yönelecek her türlü tazip ve kötü muamele ilahi azabı celbeder. Fakat ,hayvan hakları diye insanı ikinci plana atmak büyük bir yanılgıdır. Bu dengeyi iyi korumak lazımdır. Kanunları da bu anlayışa uygun tanzim etmek mecburiyeti vardır.
Bizim inancımıza göre kim ki can taşıyan bir mahlûkata, ahdu misak şuuruyla merhamet gösterirse Allah’ın merhametini kazanır. Biz hiçbir zaman kokuşmuş çağdaş düşünce akımlarından öğrenmedik hayvanları sevmeyi, onlara merhamet etmeyi. Biz ta ezelden beri onlarla birlikte yaşıyoruz bu yaşlı dünyada. “Yeryüzündekilere merhamet edin ki semadakiler de size merhamet etsin!” . düsturu bizim anayasamız iken nasıl başka türlü davranabiliriz!
“Merhamet etmeyene merhamet olunmaz!” düsturuna sımsıkı bağlıyız. “Allah, kulları içinde ancak merhametli olanlara merhamet eder!” irşadına gönülden inanmışız. Sadece bir köpeğin ve kedinin susuzluğunu giderdiği için rahmeti kazanan günahkâr insanlar ile bir kediyi bağlayıp aç-susuz bırakarak ölümüne sebep olan kişinin azabı hak ettiğini bildiren haberler Müminler için rehberdir. Bütün ciğer sahibi canlılara karşı şefkat ve merhamet ilahi mizanda mutlaka tartılır. Zerre miktarı da haksızlık yapılmaz.
Ne mutlu merhameti yüreğinde taşıyanlara!