Osmanlılar, Avrupa’nın kalbi Viyana’yı iki kez muhasara ettiyse de bir türlü fetih müyesser olmadı. Bu kuşatmayı hiç unutamayan Viyanalılar, muhasaranın izlerini şehre yaptıkları figürlerle yaşattılar. Bunlardan birisi de bugün Viyana sokaklarında yaşayan Avrupalıların gönlünü, kuşatma sırasındaki kahramanlık hikâyesiyle fethetmiş bir yeniçeri olan Çerkes Dayı’nın hatırasına yaptırılan heykeldir...
Türk tarihi açısından Avrupa seferlerinin en parlak ve zaferlerle dolu devri, 16. asırda ve bilhassa Kanuni Sultan Süleyman zamanında yaşandı. Zengin bir tarihe, parlak kültür ve medeniyete sahip olan ecdadımız 16. yüzyılda zamanın en güçlüsüydü. Öyle ki kudreti cihanı titretiyordu. Sınırlar genişledikçe bu kudretin önünde durabilecek herhangi bir güç de kalmamıştı. Üç kıtada hüküm süren yüce hünkârımız; “Destiye kurşun atar, keçeye kılıç çalar, Kızıl Elma’ya dek gideriz!” diyen Yeniçerilerle beraber topraklarına toprak katarak Avrupa’nın kalbine, Kızıl Elma'ya doğru ilerliyordu. Nasıl ki Balkanların kilidi Belgrad fethedilip Osmanlı mülküne dâhil edilmişse, Hıristiyanlığın son kalesinin alınması da elzemdi. Viyana şehrinin surlarında Osmanlı sancağı dalgalanmalı, Kızıl Elma’yı engin ufuklara doğru götürmeliydi.
1529’da Alman seferine çıkan Kanuni Sultan Süleyman; Avrupa içlerine doğru ilerlerken karşında ne Şarlken’i ne de Ferdinand’ı bulabilmişti. Kumandasındaki Osmanlı ordusu, Viyana önlerine gelip OTAĞ-I HÜMÂYÛN’U KAİSER EBERSDORF denilen yere kurduğu zaman, tarihler 27 Eylül’ü gösteriyordu.
Kanuni Sultan Süleyman; Mohaç’ta Macar ordusunu yendikten, Budin ve Macaristan’ı ele geçirdikten sonra, yönünü Viyana’ya çevirir ve 1529 yılında Viyana’yı kuşatır.
Avrupa için âdeta zaman durmuştu. Surların dibine bir hilal gibi dizilen Türk Ordusunun ihtişam ve kudretini gören Avrupalıların yürekleri titremişti. Alman İmparatoru Şarlken bu kadar büyük ve azametli bir orduya karşı şehri müdafaa edebilecek durumda değildi. Zaten kendisi de kaçmaktan başka çare bulamamıştı. Halk, daha birkaç gün evvel Budin Kalesi düşerken Şarlken’in kardeşi Ferdinand’ın tacını ve tahtını bırakarak şehirden kaçmasını da unutamamıştı. Yüzyıllardır süren korku Viyana şehrinin düşmemesi için hiçbir sebep yoktu. Lâkin ağır topların getirilmemesi ve olumsuz hava şartları sebebiyle muhasara kaldırıldı. 17 günlük kuşatma, bütün Avrupa’yı yüzyıllar boyu korkutmaya yetti. Esasen şehri almayı değil, Haçlı dünyasına Osmanlı’nın kudretini göstermek istemişti Sultan, nitekim amacına da ulaşmıştı.
Kış yaklaştığı ve ordunun elinde yeterli top olmadığı için kuşatma kaldırılır. Bu kısa süre içinde, bir çerkez süvari arkasından gelen askerler olmamasına rağmen, Viyana içlerine, atının üzerinde pala sallayarak ilerler. Her bir pala sallayışında, karşısındaki düşman askerlerinden biri yaralanır veya ölür. Çerkez Dayı bir ara arkasına baktığında, peşinden gelen Türk askeri göremez. Yalnız başınadır. Bir an geri dönmeyi düşünür, ama vazgeçer ve tekrar ileri atılır ve palasıyla karşısındaki düşman askerlerini biçmeye devam eder. Arkasından ve önünden yapılan müdahalelere rağmen, atından düşmez. Bir asker, tüfengiyle ateş eder ve Çerkez Dayı’yı vurur. Çerkez Dayı atının üzerinden yere düşer ve şehit olur.
Olaydan, Kral Ferdinand’ın haberi olur. Kral Ferdinand, tüfengiyle Çerkez Dayı’yı şehit eden askeri getirtir ve ”böyle bir savaşçı yiğidi hile ile, uzaktan tüfenk ile neden öldürdün, yiğitlik edip de atından indirip karşısına çıkmadın ve başını kesmedin?” diye sorar. Adaletin yerine gelmesi için, askeri, karşıdaki binanın duvarına çaptırarak, işkence ile öldürür. Bu olayı bütünüyle nakleden, Evliya Çelebi’dir (Seyahatname’nin 7. cildinde anlatılır). Birinci Viyana kuşatmasını yazan tarihçiler, böyle bir olaydan bahsetmezler. Evliya Çelebi; Seyahatnamesinde, Süleyman zamanı Dayı Çerkes namında bir şahbazın, cenk etmekte iken, atının ve kendisinin kafirlerin kurşunuyla şehit olduğundan bahisle, Çerkes meydanında bir kemer altında atıyla birlikte gömülü olduğunu ve çürümeden durduğunu belirtir.